Yaşananlar karşısında kafasını kuma gömmeyenlerin, neler oluyor diye düşünme hızlarının neler oluyor feryadına, dönüştüğü, çaresiz zamanlar,
İnananlar başta olmak üzere insanların, inanç değerlerinin yerle yeksan edildiği, insani değerlerinin kıymetinin kalmadığı, inanç adına ahlaksızlığın fütursuzca yaşandığı, yaşanmışlıklarda hız limitinin aşıldığı aymaz zamanlar,
Kutsalların en başında gelen inanç değerlerimizin, yaratana yakınlık için izlenen ibadetin “gidilen yol” adına sıkıştırılan, maneviyatın içinin boşaltıldığı, adeta Mesihat Makamına bağlı, sözde “Meclis-i Meşayih” kurulup inanç ve imanı kula indirgeyen DEİST zamanlar,
Aklın ve ruhların, arzular ve tutkular için köleleştiği dönem, amaca ulaşmak için son derece akli eylemlerin yapıldığı, pervasız zamanlar,
Fedakarlığı kendi menfaatlerinin gerçekleşmesi için kullanıp, toplumun %99’u için hiçbir şeyden fedakârlık yapmayanların açlık zamanları,
Gelişmişlik adına yapılanların ilahi buyrukmuş gibi söylendiği, söylenen gerçek dışı beyanların ilahi kavramlara yaslandığı, Etik, Ahlak, ile alakalı olmayan yalan zamanlar,
Yapanın yanına kaldığı, bir dizi kurallar manzumesi başta olmak üzere, kamu otoritesinin güç kullanımını sınırlayan, bireyinde yaşam hakkını koruması dışında kurallar dışına çıkamayacağı herkesin kendi adaletini sağlamak istediği, ADALETİN arandığı hukuksuz zamanlar,
Doğru ile yanlışın, haklı ile haksızın, içiçe geçip farkın ne olduğunun sorgulanmadığı, ahlaksız zamanlar,
Tüm yaşanmışlıkların, yapılanların, sözde bize ait olmayan, dayatılan yaşam biçimini bize ait olan ile değiştirmek gayesi güden, ancak eski binanın malzemeleri ile yeni bina yapılamayacağını, eskiden yeni olamayacağını öngöremeyen aklın devre dışı bırakıldığı, duyguların öncelendiği akılsız zamanlar,
Yapılanların, yaşananların sonuçlarını aklıselim ile düşünenlerin yaftalandığı zindan zamanlar,
İnşa edilen bu gün varlığını buna borçlu olan anlayış, yok etmek isteğinin aklı merkeze alan bilim ile varlığını sürdüren, toplumsal kalite amaçlı, şeffaf, hesap verebilen sürdürülebilirliği öncelemiş anlayışı yok etmek isterken, bunların etkisini, azaltan, kendi değerlerinin yükseltmek için her yola başvuran sözde eski diye inkar edip kabul gören değerler yerine bir avuç mutlu azınlık haline gelen topluluğun dogmatik değerlerini inşa etmeye çalışan ancak, Bey tül Müslüm’ün hakkını gözetmeyen, günahkar zamanlar,
Kendi kabiliyetlerinin yarattığı etkiyi göremeyen, görmek istemeyen bireyleri kul olarak kabul eden, kendi gibi, kendinden olanları, önceleyen ancak milletin kendinden olanı benimseyip, kendi gibi olandan süreç içerisinde sıdkının sıyrıldığını fark etmeyen çatışması bol zamanlar,
Yaşananların sebebinin yapılanlar olduğunu, görmek istemeyen, çatışmaları yönetme kabiliyetinden yoksun müzakere yerine pazarlığı önceleyen, BİZ yerine BEN diyenlerin üstün olduğuna inananların, güçlü olduğu kaotik zamanlar,
Eleştirilen müesses nizam eleştirilerini, hayata geçirilmek istenilen BEN anlayışının amacına giden yol olduğunu görülmediğine inanmak, biriken öfke, ısmarlama elamanlarla oluşturulmaya çalışılan adeta yeni Nizam-ı Cedit anlayışının unsurlarına sahip ile oluşturulmak istenilen iç karışıklığı, göz yaşı bol zamanlar,
Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde; yalnızlaştırılan yaratılan mutsuz kitleleri yandaşa dönüştürerek amaca ulaşmak mümkün mü?
Yapılmak istenen inanılan bir davanın dönüşümü öncelemesi ise Devrimci bir ruh taşıması gerekir. İçi boşaltılan inanç değerlerle bu ne kadar mümkün olacaktır?
Birey özelinde mutsuz insan kitleleri üzerinden yaratılan milliyetçilik ile yapmaya kalkmak ne derece mümkün? Bu tür kendince yenilikçi düşünce ve söylemin yeni bir teknik içermesi ,yeni bir bakış açısı olması gerekir. Eleştiriye tahammül edemeyen kendince yeni söylem ile değişim ve dönüşümün başarılması mümkün olmayacaktır.
Değişimin gerekli olduğu mutlak.. Dönüşüm zamanı.. Başarabilmek için özgürlükçü bir anlayış ile mümkün olacaktır. Özgürlüğü yönetemeyen anlayışla değişimi ve dönüşümü başarmak mümkün olmayacaktır. Özgürlüğün yönetilememesi başarısızlığı, kitleleri sürekli korku, ötekileştirme ile baskılayan anlayış ile değişim zor hatta imkansızdır.
Siyaset kurumunun başrol oynadığı zamanlarda, menfaat öncelikli eylemler sorgulanmaz ise suça bulaşanlar dışında göz yumduğu algısı ile yöneticiler de aynı suçlamalara muhatap olacaktır. Şayet Siyaset kurumu, devrimci ruhla geleceği inşa etmeye talip ise baskı ile değil, kucaklayıcı özgürlükçü anlayışla başarılı olabilecektir.
Dönüşümü isteyen, siyaset kurumu sürekli baskı, hoşnutsuzluğu körükleyip özgürlük yöneteceğini düşünebilir. Hele bunu süreklilik arz eden kontrollü kaos anlayışı ile yapabileceğine inanmış ise bunun için liyakat yerine itaat ve sadakati önceleyerek kadrolarını oluşturacaktır. Ancak, istenilen süreçte, istenilen değişimi – dönüşümü kitlelere inandıramaz, kendilerince makul yaşam biçimini dayatarak başarılı olamazlar.
Tarih bunun örnekleri ile doludur. Adolf Hitler’e göre; “bir hareket ne kadar çok makam tesis eder ve makam dağıtır ise o kadar daha düşük nitelikteki kişileri kendine çeker ve sonunda bu siyasi asalaklar başarılı bir partiyi öylesine sararlar ki başlangıçtaki hareket ,eski günlerinin dürüst savacılarının gözünde tanınmayacak hale gelir. Bu olduğunda böyle bir hareketin misyonu bitmiştir.”( Kesin İnançlılar-Eric Hoffer-OLVİDO yayınları sayfa 28) Tanımı bize geçmişten sesleniyor.30 Ağustos 2022-Antalya
Av.Arb.Dursun Yassıkaya