Türkiye bir ve ikinci Dünya Savaşlarının sonunda 1945 yılında ikinci Dünya Savaşı’nın galipleri İngiltere, Amerika ve Rusya’nın Yalta’da bir araya gelerek dünyayı paylaşmışlar ve dünyaya yeni bir düzen vermişlerdi.
1945 Yalta konferansı ve paylaşımına göre dünya; Nato Paktı, Varşova Paktı ve ortada bağlantısızlar olarak düzenlenmişti.
Aradan geçen 48 yılın sonunda, 1989 yılında dünyanın iki süper gücü Amerika ve Rusya’nın başkanları Malta’da bir gemide bir araya gelerek bu sefer yeni bir dünya düzeninin kurulmasına karar verdiler.
Yalta konferansı sonrası oluşan dünya düzeninde Amerika ile Rusya arasında soğuk savaş 40 yıl devam etti.
Bu soğuk savaşın sonunda Rusya mağlup oldu ve Malta’da yapılacak olan yeni Dünya düzeni antlaşmasında yeni alınan kararlara razı oldu.
Rusya Türki cumhuriyetlerin bağımsız olmasını tanıdı, doğu Avrupa’daki Varşova paktına bağlı ülkeleri serbest bıraktı.
Rusya’nın serbest bıraktığı ülkelerin özellikle doğu Avrupa’daki ülkeler başta olmak üzere birçoğu Nato’ya üye oldu.
Malta düzenlemesinden sonra Amerika 30 yıldır dünyanın tek başına süper gücü oldu.
Ama aradan geçen 32 yılı içerisinde Rusya yeniden kendini toparlamaya başladı ve bir büyük güç olarak ortaya çıktı.
Çin, Hindistan ise dünya ölçeğinde güç olarak ortaya çıkmıştır.
Özellikle kültür, medeniyet ve din ortaklığı üzerinde yeni bölgesel güçlerin ortaya çıkması söz konusudur.
Dünya üzerinde bu noktada yıldızı parlayan ülkelerden biri de Türkiye cumhuriyeti devletidir.
Çok köklü bir tarihe ve gönül coğrafyasına sahip olan Türk milleti için; Türk ve İslam dünyasını birleştirerek bir bölgesel güç ve dünya gücü olabilme potansiyeli çok yüksektir.
Zaten şu anda da dünyada bir çok bilim adamı ve düşünür Türkiye’nin artık bir bölgesel güç olduğunu ifade etmektedir.
Türkiye’nin 1963 yılından beri 60 yıla yakın bir süredir yürüttüğü Avrupa Birliğine girme süreci artık Avrupa Birliği’nin de dağılma sürecine girmesi ile ve Avrupa’nın Türkiye’yi birlik içerisine almamakta ısrar etmesi ile zaten sonlanmak üzeredir.
Türkiye’nin bir bölgesel ve dünya gücü olma noktasında çalışacak alan Türk dünyası ve İslam dünyasıdır.
Türk dünyası büyük ölçüde Rusya’nın etkisinde ve Çin’in egemenliği altındadır.
İslam dünyası ise büyük ölçüde Amerika’nın etkisi altındadır.
Demekki Türkiye’nin Türk dünyası ve İslam dünyasını toparlaması bir araya getirmesi sanıldığı kadar kolay olmayacaktır.
Ama bütün bu zorluklara rağmen Türkiye’nin üzerinde çalışacağı yegane konu Türk dünyasının ve İslam dünyasının Avrupa birliği gibi gerçek demokrasi, adalet ve eşitlik ilkeleri etrafında birkonfederasyon olarak; birlik halinde bir araya gelmesini sağlayarak muhteşem geleceğini hazırlamak olmalıdır.
Türk siyasetinin, Türk tefekkürün, Türk devletinin ve Türk milletinin yeni dünya konjonktürünün bize sunduğu bu imkanı, bu fırsatı çok iyi değerlendirmesi ve kendisini buna göre hazırlaması gerektiği düşüncesindeyim.
En kalbi selam, sevgi, hürmet ve muhabbetlerimi arz ederim