İsmet TAŞ
Punto:
Dinle
Caatsa yani, “ ABD’nin hasımlarıyla yaptırım yolu ile mücadele etme yasası” ve bunu bir müttefikine uyguluyor. “Haydi, buyurun buradan yakın” derler ya, aynen öyle.
Bu konuya, mektup olayı ve Rahip Brunson olayı ile de değinmiştik ama bir kez daha hafızalarımızı yenileyelim, yenileyelim ki ne ile karşı karşıya olduğumuzu asla unutmayalım.
ABD, ambargo anlamında ilk yaptırımını 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonucunda uyguladı ve üç yıl sürdü. Savunma Sanayisini kuramamış, tamamen dışa bağımlı olan Türkiye bu dönemde ağır yaralar aldı. Öyle ki ülkemizdeki ABD üslerinin kapatılması gündeme geldi. ABD ile İran arasında çıkan geriye dönülmez gerginlik ABD’nin ambargoyu kaldırmasında etkili rol oynadı.
İşte o dönem de ülke yönetimine talip olanların aklıları başlarına gelmiş olacak ki Savunma Sanayimiz ile ilgili ciddi adımlar atılmaya başlandı. Peki, ABD’nin ambargoları bitmiş mi, tabi ki hayır! Gizli, örtülü devam etmiş, Türkiye’ye sürekli bir ayar verme, sürekli bir aba altından sopa gösterme şeklinde devam etmiştir.
Örneği, doksanlı yıllarda vermeyi taahhüt ettiği üç fırkateyni Kardak krizini bahane ederek vermemesi, F 16‘lar, Atak Helikopterleri, F 35 krizi nihayetinde S -400’leri bahane ederek uyguladığı yaptırımlar.
Peki başka! ABD ile Suriye ‘de PKK/PYD/YPK yüzünden ters düşmedik mi? 15 Temmuzda taşeronu ve piyonu olan FETÖ Terör Örgütüne geçit verdik mi? Dolayısıyla bizi FETÖ ve PKK ile kontrol etmeye çalışmadı mı? ABD’nin ekonomik saldırılarına karşı millet olarak müthiş bir direnç göstermedik mi? Daha fazlasını sıralayabiliriz. Yani Türkiye’yi kontrol altına almaya çalışıyor ama alamıyor, söz dinletmeye çalışıyor ama dinletemiyor, şunu şunu yapma yoksa şunları yaparım diyor ama söz dinletemiyor. Peki, bu adamlar güçlerini nasıl gösterecekler, ‘en güçlü benim’ nasıl diyecekler, nasıl sözlerini dinletmeye çalışacaklar? Elbette ki örtülü veya açık ambargolarla. Adamlar her defasında, “Ben sana her şeyi veririm senin başkasından bir şey almana gerek yok ama benim verdikleri mide benim iznim olmadan kullanamazsın” demiyorlar mı?
ABD, “Ben dünyanın patronuyum kime ne görev verirsem o onu yapacak” Türkiye’ye, “Gel kardeşim bana biat et” Peki, ediyor muyuz? Hayır etmiyoruz. “Gidiyorsun kendi başına benim düşmanımdan silah alıyorsun, Savunma Sanayini bana rağmen yerli ve milli olması konusunda inanılmaz derece gayret gösteriyorsun, yapma!” “İleri teknoloji konusunda gelişmelerini durdur.” “İyi de kardeşim sen ne laf dinliyorsun ne söz. Kendi başına hareket ediyorsun.”
“sen söz dinlemezsen bende sana yaptırımın kralını uygularım. Bak gör sana daha neler yapacağım”. ABD bütün bunları demiyor mu? Diyor!
Bütün bu uyarılara, tehditlere, aba altından sopa göstermelere, hakaret dolu mektuplara rağmen Türkiye bildiğini okuyor mu? Okuyor! Savunma Sanayini yüz de yüz yerli ve milli yapmaya çalışıyor mu? Evet çalışıyor!
Peki, iyi de kardeşim sen o zaman emperyalist ABD ye niye kızıyorsun? Bana şunu yaptı, bana bunu yaptı diye! Ya boyunduruğu kabul edecek, paşa paşa ne denilirse onu yapacak, emir eri olacaksın ya da hür, tam bağımsız, kimseye eyvallahı olmayan, ekonomisi güçlü, ileri teknolojiyi uygulayan, üretken, modern bir devlet olacaksın.
Biz, ileri, güçlü, tam bağımsız ileri teknolojiyi uygulayan Büyük Türk Milletine yakışanı seçtik. Peki, kimin yanında yer alacağız? Hiç kimsenin! Çünkü biz dünyanın her yerindeyiz!
ABD’nin yaptırımlarına karşı ne mi yapacağız? Daha fazla üreteceğiz, teknoloji kullanacağız, ekonomiyi büyüteceğiz, daha çok çalışacağız daha çok gayret sarf edeceğiz. En etkili cevap bu, böyle de yapmalıyız. Hiçbir zaman denize düşen yılana sarılandan olmayacağız. ABD emperyalist bir güç olarak yapması gerekeni yapıyor. Bizde yapmamız gerekeni yapacağız. Savunma Sanayimizi yüz de yüze çıkartacağız. En kısa zamanda dışa bağımlılıktan kurtulduğumuz anda ABD ye en büyük cevabı vermiş olacağız.
Şayet siz emir almak, buyruk almak istemiyorsanız, kimseden bir şey talep etmeyeceksiniz. Kendi kendinize yetmesini öğreneceksiniz.
Yaşananların çok daha iyi anlaşılabilmesi için son bir çarpıcı örnek daha verelim.
Yunanistan kim ya! Küçümsüyor muyum, evet? Hem de çok küçümsüyorum! Ama adam sana kafa tutuyor! Doğru. Kendi kavgasını, seninle, Avrupa Birliği kavgası haline getirdi! Doğru. 10 milyon nüfusu varken, 360 milyar Euro yani yaklaşık 500 milyar dolar dış borcu var ama adam sana karşı olan silahlanmasını beş kat artırdı. O da doğru. Bu ne iş peki?
Siz koru elinizle mi tutarsınız maşa mı kullanırsınız? İşte bu böyle bir iş! Yunanistan, maşa, piyon, kukla… Ellerine veriyorlar sopayı hadi git Türk’ü “Döv” diyorlar. Peki, dövebilir mi? Şayet biz şuna veya buna bize şunu yaptı, bize bunu yaptı, niye yaptı, yapmamalıydı vay sen misin bunu yapan vs. der dövünürsek evet Yunanistan’ın bizi dövmesi yakındır. Şayet biz Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur, ya Allah ya Bismillah deyip küresel bir güç olma yolunda adımlarımızı hızla atarsak, biz o sopayı Yunanistan’ın elinden alır, kafasında parçalar, sopa kırıklarını da ABD ye ve AB ye yollarız!
Hâsılı kelam, ABD bizim ne hasmımız, ne hısmımız ne de müttefikimiz. ABD bağımsız ayrı bir devlet, Türkiye bağımsız ayrı bir devlet. Yeri gelir ittifak yapar müttefikimiz olur, yeri gelir çıkarlarımız çatışır düşmanımız olur, yeri gelir çıkarlarımız çakışır dostumuz olur.
Devletlerarasında ne ebedi düşmanlıklar vardır ne de ebedi dostluklar, çıkarlar ve menfaatler vardır.
Vesselam…
İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı