Halis ÖZDEMİR
Punto:
Dinle
Çin ile İlişkilerimizin Geleceği…
Kurumuş göz pınarları duyulmayan feryatlarıyla, vatanından uzakta ana hasreti, baba hasreti ile yanıp tutuşan gönüller.
Ülkeleri ÇİN tarafından “kazanılmış topraklar” ilan edilmiş yeraltı yer üstü zenginlikleri ellerinden alınmış kendi vatanlarında esaret yaşamaktalar.
Asimilasyona maruz kalan ve yok edilmek istenen bir milletin duyulmayan, belki duyulmak istenmeyen hazin hikayesi…
Doğu Türkistan’da yaşananlar akıl almaz boyuttadır.
Türkiye’ye öğrenim görmek için gelenlerin aileleri hakkında kan dondurucu hikayelerin anlatıldığı kamplara alınmakta ve sonra on yıl ve üzeri hapis cezaları çarptırılmakta bunun devamında ise fabrikalarda adeta köle işçi olarak çalıştırılmaktadır.
Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin yaşadıkları hep aynı hazin hikaye.
Kampta tutulan Gülbahar Celilova, hanım kampta yaşadığı kan dondurucu hikayesinde; “kampta yirmi kişinin yan yana uzanabileceği yerde ikişer saat aralıklarla sırayla uzanıyor, tuvalet ihtiyacımızı aynı yerde açıkta yapıyorduk abdest almamız için su kullanmamıza izin verilmiyordu. Yıkanamadığımız için saçlarımızı dibinden kesiyorlardı günün belli saatlerinde duvardaki TV.den Çin propagandası dinletiliyordu.
Bizleri çırılçıplak soyuyorlar içimizden beğendiklerini odanın dışına çıkarıp tecavüz ediyorlardı, hamile olanların doğumdan sonra çocukları alınıyor bir daha da çocuk annesine gösterilmiyordu.
Çocuklar organ ticaretinde mi kullanılıyor, başka bir şey mi bilmiyoruz fakat çocuğu elinden alınan kadınların bazılarının akıllarını yitirdiklerine şahit olduk.
Günün belli saatlerinde kolumuzu kapının deliğinden dışarı çıkarttırıyorlar ve kolumuza bir şey enjekte ediliyordu. Bazılarımızı odadan çıkartıyorlar ve başka yerlere alıyorlardı birbirimizle konuşamıyorduk…”
Bu hikayeleri anası, babası ya da kardeşinden haber alamayanlar kamplara koyulanlar dinlediğinde nasıl bir ruh hali yaşadıklarını tahmin edebilmek gerçekten zor.
Evlerinden, ailelerinden zorla alınan çocuklar eğitim yaptırıyoruz diyerek dilleri, yazıları unutturularak asimile ediliyor. İnançlarını çiğnetecek şekilde çinlileştiriliyor; domuz eti yedirilmesi de dahil her şekilde farklı davranışlara maruz bırakılarak komünist olarak yetiştirildiği anlatılıyor.
Uygurların evlerine kaynaştırma adında Çinli yerleştiriliyor itiraz eden hapse atılıyor.
Evin genç kızı ile Çinli zorunlu evlendiriliyor.
Yukarıda yazılanlardan daha ötesi akıl almaz, vicdan kabul etmez hikayeleri Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz anlatıyor.
Anlatılıyor anlatılmasına da
Çin’in “terörist” yaftası ve iddiası zaten sessiz kalan dünyanın işine geliyor.
Böylece dünya, Çin zulmüne sessizliğini sürdürmede gerekçe oluşturuyor.
Çin zulmünü dile getirenlere CIA yaftası vuruluyor. İtiraz edenlerin sesleri kısılıyor.
Sessizlik içinde bir millet yok ediliyor.
Müslüman Uygur halkının feryadını, kan dondurucu hikayelerini kimse duymuyor duymak istemiyor.
Akit televizyonunda hazırlayıp sunduğum Vizyon programında konuk olarak konuşanların bazılarının anlattıklarını tarihe not düşmek için sizlerle paylaşıyorum.
Program konuklarından;
Kadriye Wufuer, boğazı düğüm düğüm olarak; “o kampta yaşananları hapiste yaşananları düşünmek bile istemiyorum.
Annem Ajiranmu Rouzi’nin başına gelebilecekleri düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum. Yaşamaksa benimkisi işte öyle yaşıyorum. Annemi düşünmeden bir dakikam geçmiyor, annemi çok özledim ondan başka kimseyi düşünemiyorum. Kimseyi de özlemiyorum hatta kimseyi görmek konuşmak da içimden gelmiyor. Genç yaşımda kendimi yüz yaş yaşamış gibi yorgun hissediyorum. Çok yaşayabileceğimi de düşünmüyorum annemin dışarı çıktığını o cehennemden kurtulduğunu görsem başka bir şey istemiyorum. Bizler hem Türk hem de Müslümanız.
Türkleri, müslümanları, biraz vicdanı kalmış olanları bizim davamıza ses vermeleri için, bu zulmü durdurmak için ellerinden geleni yapmalarına çağırıyorum. Uygur Müslüman çocukları asimile ediliyor dilleri, yazıları, dinleri unutturuluyor. Eğitim Çin’ce veriliyor çocuklar komünist olarak yetiştiriyorlar. Feryadımızı lütfen duyunuz, duyurunuz.”
Şehide Ali, babası Elijan Mamut’un kendisini okumak için Türkiye’ye gelmesi üzerine haksız yere tutuklandığını o da boğazı düğüm düğüm olarak, yaşadığı çaresizliğini anlatıyor. Artık geceleri uyuyamıyorum lütfen bizi anlayın, feryadımıza kulak verin diyor.
Cevelan Şirmehmet’in hikayesi aynı. Otuz yıllık devlet memuru olan annesi Suriye Tursun’un suçsuz yere hapsedildiğini, ailesinin diğer fertlerinden bilgi alamadığını anlatıyor ve dünyayı duyarlı olmaya davet ediyor.
Medine Nazımı ise aynı zamanda Türk vatandaşı da olan kardeşi Mevlüde Hilalettin Tursunay‘ın Doğu Türkistan’daki annesinin hastalığı dolayısı ile ülkesine gittiği ve gidince Çin tarafından suçsuz olduğu halde tutuklandığını anlatıyor.
Kardeşinin küçük çocukları da olduğunu, çocuklar için de endişelerini sesi titrerken ağlayarak anlatmaya çalışıyor.
Mirzahmet İlyasoğlu‘nun kardeşleri: Helemaımatı Yılıyası ve Abdurreheman Kuerwanjıangın
Hemen hepsinin anlattığı gerekçe gibi Türkiye’de aldıkları eğitim sebebi ile kardeşlerinin tutuklandığını anlatıyor.
Ve o da insanlığı müslüman ve Türk alemini duyarlı olmaya davet ederek sözlerini sürdürüyor.
Meryem Sultan sözleri ise; “Annem Aygül Sultan 2017 Mart ayından beri irtibatım kesildi. Eylül 2017’den itibaren toplama kampına alındı daha sonra ne oldu haber alamıyorum, ağlamaktan göz pınarlarım kurudu, travma yaşıyoruz, hayatta mıyım bilmiyorum. Mutlu olmak, sevinmek bize artık çok uzak!
Ben Türkiye’de eğitim görüyorum diye ve bana para gönderdiği için annem kampa atıldı. Ağlayamıyorum bile… Babam nerede kardeşim nerede onlardan hiç haber alamıyorum. Yaşayıp yaşamadıklarını bile bilmiyorum.”
Subihunur Ömerca‘nın çağrısı ise; “Babam öğretim görevlisi Ömercan Nuri sebebini bilmediğim şekilde tutuklanmış, serbest bırakılana kadar mücadelem sürecek Türkiye’deki kardeşlerimiz ve vicdan sahibi dünya insanlığından yardım istiyoruz.”
Megfiret Emin ise kardeşi Raşit Emin’in, Çinliler tarafından 2017 yılında milyonlarca günahsız Müslüman Uygur gibi suçsuz yere tutuklandığını bırakılana kadar da mücadelesini sürdüreceğini, mücadelesine dünyanın vicdan sahibiplerince destek ve çare bulunması beklediğini ifade ediyor.
Nursimangul Abdurreşit, “Ben Türkiye’de okuyorum diye babam Abdürreşid Tohti, annem Tajigul Kadir, kardeşim Muhammed Ali’yi tutukladılar hapse attılar. Onlardan haber alamıyorum sağ mı öldüler mi bilmiyorum onların bırakılmasını istiyorum benim babamın un fabrikası vardı ona da el koymuşlar.”
Ömer Faru, “Ben aynı zamanda Türk vatandaşıyım Abilerim Rozi Aimudu ve Maımaıtı Aimudu Türkiye’de iş yapıyorlar diye hem tutuklandılar hem de mal varlıklarımıza el kondu. serbest bırakılmalarını istiyorum.
Dört ve beş yaşlarında iki kızım Zahide Feruh, Zarife Ferruh isimli aynı zamanda Türk vatandaşı da olan çocuklarımın Türkiye’ye iadesini istiyorum onlara ne oldu bilmiyorum.
Çocuklarımın yataklarına bakıp bakıp ağlıyoruz artık göz yaşlarım akmıyor” diyor.
Türkiye’ye gelip Doğu Türkistan’a döndükten sonra, sebepsiz yere önce kamplarda tutulup sonrasında ise hapse atıldıklarını ve akıbetlerinin bilinmediği hemen hepsi tarafından ifade edilmekte.
BU ŞAHISLARIN YAKINLARI ASILSIZ MESNETSİZ TERÖRLE İLİŞKİLENDİRİLEREK TUTUKLANMIŞLARDIR.
Derhal bırakılmalılarlar.
Ve Doğu Türkistanlı kardeşlerimize yapılan zulüm sona ermelidir.
ÇİN DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ ZULMÜ SONLANDIRARAK ANCAK İSLAM DÜNYASI VE TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİNİ DAHA SAĞLIKLI HALE GETİREBİLİR. Çin’in Uygurlar’a uyguladığı zulüm tarih önünde ve insanlık vicdanında unutulmaz utanç kaynağı olacaktır. Uzun vade de kesinlikle Çin’in aleyhine neticelenecek, ayağına pranga olacaktır.
Çin dünyada vatandaşlarının barış içinde dolaşmasını istiyorsa, bunun yolu düşman üretmemekten geçmektedir.
Çinli yöneticilere bu durumu tekrar gözden geçirmelerini öneriyoruz.
Korkarım ki bu feryatlara kulak tıkamak Allah’ın gazabını davet eder.
Haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmamak için lütfen bu konuda kim ne yapabiliyorsa yapmalıdır.
Vesselam.