Malumunuz dünya değişiyor ve dönüşüyor bu nedenle başka başka kavramlarda bu çağın içerisinde kendini göstermeye başladı. Bu kavramlardan birtanesi de “etki ajanlığı” diyebiliriz. Evet yanlış duymadınız “etki ajanlığı” basit bir cümleymiş gibi görünsede hangi ortamda ve statüte olursa olsun karar verici mercii etkilemek için kendi hali hazırdaki pozisyonuna ve titrisine aldırmadan her türlü dümeni çevirebilir, gözüne girmek için ekabiri “lavabo wc” kapısına kadar götürerek kapı önünde onun çıkmasını hazır kıta bir şekilde bekleyebilir, “ulu zevatların” arabasının kapısını dair şöförden önce açabilir, böyle maharetlere vakıftır. Vesair örneklerde çoğaltılabilir.
Dolayısıyla karar mercii yöneticiside insan bu ağdalı taklalar nefislerine hoş da gelmiş olabilir ki pek çoklarıda ses etmez bu nakıs davranışlara, lakin etki ajanı statüsündeki makyavelist tamda bunu ister, bu yaptığı yaranmaları bilinçli ve sistematik bir şekilde yapar amacı güven kazanmak ve güç erkini kolayca yönlendirmeye maruz bırakarak mevcut alanın hakimiyetini ele geçirmektir. Bunu yaparkende hiç bir şekilde şüphe uyandırmaz ta ki en tepenin en zayıf noktalarını keşfedene kadar, sonrası basit sonrası ne mi olur?
Kahir ekseriyetin vakıf olduğu “Kurtluk da düşeni yemek kanundur” diye bilinen beylik cümlenin varlığı bir anektod olarak karşımıza çıkar. Analoji olarak baktığımızda da kulağa çok da mânâlı gelir. Oysa ki bizim inancımıza göre düşmez kalkmaz bir Allah’tır; Gücünü, yüceliğini yitirmeyen yalnız ve yalnızca Yüce Mevla’dır. Amma velakin gündelik rutin yaşam döngüsü içerisinde ortaya çıkan bazı tiplemeler etki ajanlığı sayesinde oturdukları koltuklarından aldıkları gücü kendi güçleri sanıp bir çok oyun kurgulamakta, tezgah kurmaktadırlar. Yapılan bu şenaat organizasyonlarından hayır umarak ikbal beklemektedirler.
Kaos ikliminden beslenen bu tipolojik “ene”ler sanıyorlar ki rüzgar hep aynı yönden esecek lodosları, poyraz olmayacak, tarihin akışı bu tür olaylara defaaten şahitlik etmiştir. Halbu ki yetişmiş insanları kaybetmek en acı ve en kolay iştir. Emeğin, gayretin, vaktin yani geri dönüşü olmayan tecrübelerin yok sayılması mevcut bulunulan ortam için planlı bir ricat başlangıcından başkası değilse nedir? Eskilerin dediği gibi “Her zevallı merd-i meydan olamaz; Sivri sinek de Süleymân olamaz.” vızıltıları şu koca dünya yaylasında hiç bir paye almayan henüz dişleri çıkmamış lejyonerlerin yaktığı ateş her daim kendi başlarını yakmıştır. Bu su götürmez gerçeklik buz gibi ortadadır.
Fitne çıktığında örtmektense yaymayı şiar edinenler fitnenin ortasında kala kalmışlardır. İşte tam da o vakit ah ederler vah ederler de iş işten geçmiş olur. Biz biliyoruz ki insanın olduğu yerde her şey olabilir ama önemli olan bu olayları doğru yönetmek istikamet durağına hakkaniyetli yanaştırmaktır.
Aksi halde “Sular yükselince, balıklar karıncaları yer. Sular çekilince de karıncalar balıkları yer” yaklaşımı vücut bulur kör dövüşü ve rövanşizmin ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Sonrasında kendi elleriyle hazırladıkları gaileler yüzünden başlarına gelen işler onlara müstehâk olmuş olur.
Bianenaleyh; Bize de “Allah müstehâkınızı versin” cümlesini kurmaktan başka bir şey düşmez.
Mücadeleye Devam!
Vesselâm
Ziraat Yüksek Mühendisi
Emre KESKiN