Av. Dr. İrfan Sönmez
Bu ülkede herkes kendini Müslüman olarak tanımlar, ama bu herkesin İslam'ı bildiği anlamına gelmez. Zaten asgari bir din bilgisine sahip bir toplum bu kadar aldatılmaz, bu kadar savrulmazdı. Bugün dinin yasakladığı ne varsa yine ben Müslüman'ım diyen insanlar tarafından ya görmezden geliniyor ya da bizzat din adına müdafaa ediliyor.
Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet haram değil mi? Haram olduğunu bilmek başkadır, kim yaparsa yapsın karşısına dikilmek başkadır. Hırsız bizden olunca dini hükümlerin hiç bir anlamı kalmıyor.
Bir din asla dışından yozlaştırılamaz. Çeşitli tuzaklar, oyunlar oynanır ama toplumun din karşıtı olarak gördüğü insanlara karşı her zaman tedbiri vardır. Ama din adına hareket ettiğini söyleyene, dindar görünene karşı tedbiri yoktur. Zaten böylelerini teşhis de zordur. Bu yüzden toplum din kisvesi giymiş muhterisler, menfaatçiler tarafından kolayca teslim alınabiliyor.
Dini bilmek, aldanmayı önleyen en önemli tedbir mekanizmasıdır. Sizden görünen yalancının maskesini ancak bilgi indirir. Bu ülke insanı asgari bir din bilgisine sahip olsaydı bu kadar aldanmaz, İslam'ın yöneticide öncelikli olarak neyi aradığını da bilirdi. Bu konuda en bilinen örnek Hz. Ebuzer ile Hz.Peygamber arasında geçen olaydır: Bir gün Hz. Ebuzer, şanlı peygamberimize herhangi bir vilayetin başına vali tayin edilme ricasında bulunur. Hz Peygamber bu büyük sahabeye büyük saygı ve sevgi duymasına rağmen isteğini geri çevirir. Çünkü namusluluk, dindarlık devlet yönetiminde tek başına yeterli değildir, aynı zamanda ehliyet ve bundan daha fazla uzlaşır olmak gerekir. Dindarlık yetseydi Hz.Ebuzer sahabenin büyüklerinden ve en ön sırada olanlarındandı.Ondan geride olanlar vali yapılmış,ama o yapılmamıştır. Demek ki devlet yönetiminde dindarlıktan önce liyakat ve başka bazı meziyetler gerekiyor.
Türk siyasetinin içinde bulunduğu çıkmazlardan biri budur. Daha doğrusu Türk siyasetini çıkmaza sokan hususlardan biridir bu. Dindar görünmenin ehliyetin önüne geçtiği bir yerde siyasetten beklenen semereleri almak mümkün değildir. Devlet yönetimi en dindar olanı isteyen bir makam değil, ehil ve bilgili olanı isteyen bir makamdır. Din adına, dindarlık adına hareket ettiğini söyleyenlerin göremedikleri, bir türlü ayırdına varamadıkları konuların başında bu husus geliyor.Camiye imam seçer gibi devlete yönetici seçmek sonunda Kuran'ın ifadesiyle kıyamet (yönetim kaosu, kriz,adaletsizlik, yolsuzluk, rüşvet,talan ve yalan) olarak dönüyor.
Bir dini anlamadan ona hizmet edilmez.Neticede vatandaşın bu eğilimi/bilgisizliği çıkarcı, menfaatçi siyasetçilerin onu kullanmasına, inançlarını sömürmesine neden oluyor. Zira menfaatçi, pragmatist bakış açısı, dini bir ideolojik araca dönüştürmeye çalışır.Böyleleri dini belli bir menfaat grubuna hizmet ettirmek ister ve dini de ona göre yorumlar. Dinin insanları bütünleştiren misyonu bu anlayış yüzünden kaybolur, din bırakınız Müslüman olmayanları, Müslümanları bile birleştiremeyen, ayıran, bölen bir hüviyete bürünür. Doğru bir inanç ve ona kılavuzluk eden yeterli bir bilgi olsaydı bugün din adına bu kadar rezalet irtikap edilemez, toplumda bunu sükutla karşılamazdı.
Bunca cürümden sonra bu kadar tepkisizlik siyasetimizi imanımızın üstüne çıkardığımız, cehaletimizi din sandığımız içindir. Zulme, adaletsizliğe,soyguna, talana, yalana karşı bu ölü taklidinin arkasında işte bu gerçek yatıyor.