Piyasalar

DİN ASLİ YAPISINDAN UZAKLAŞIRSA…

Punto:

İnsanları barış huzur, güven, kardeşlik içinde bir arada yaşatmak, mutlu
olmalarını sağlamak için indirilen din birilerinin dünyevi hırsları için
kullandıkları meta haline gelerek asli yapısından uzaklaşıp uydurulan din haline
gelince dünyayı cehenneme dönüştürür.
İslâm’ın asıl yapısından, toplumun dinden uzaklaşıp uzaklaşmadığını anlamak
için önce Kur’an’ın istediği sosyal hayata, hak ve adalete, hukuka, insana,
özgürlüğe, barışa, bütün canlılara, tabiata verdiği değere, toplumun, bireyin
yaşadığı hayata bakmak gerekir.
Sonra da İslâm’ın egemen olduğu veya Müslümanlarca yönetildiği iddia
edilen toplumlarda bu değerlerin nasıl algılandığına, toplumun, bireyin,
yoksulların, yaşlıların, kadınların, çocukların, güçsüzlerin, çaresizlerin,
hastaların, yetimlerin yaşadığı hayata, farklı düşünce ve inanç sahiplerinin
durumuna, konumuna ve ülkeyi yönetenlerin, şeyhlerin, hocaların ve güç
sahiplerinin yakınlarının yaşadığı hayata bakmak gerekir.
Ülkede adaletsizlik, güçlülerin, zenginlerin, makam sahiplerinin kurduğu kast
sistemi, özellikle güçlüden yana oluşan haksızlıklar varsa, insanlar ekonomik ve
sosyal olarak zor şartlar altında yaşıyorlar ve açlığa, yoksulluğa katlanılarak
cennete gidileceği vaat ediliyorsa, din güçlülerin, otoritenin, şeyhlerin,
hocaların, yobazların, bağnazların elinde oyuncak olmuş demektir.
Bu durumda o toplumda din yoktur, birilerinin kendi nefisleri için, kendi
otoritelerini kurmak ve sürdürmek için uydurdukları bir yapı vardır.
İslâm’ın amacı; barışı, hak ve adaleti egemen kılmak, zayıfı, yoksulu,
muhtacı, kimsesizi, güçsüzü korumak, güçlünün haklı olduğu değil, haklının
güçlü olduğu barış, huzur ve refah içinde yaşayan bir toplum yaratmaktır.
İslâm’ın egemen olduğu toplumlarda dışlanma, ötekileştirme, şiddet, baskı,
aşağılama, insanları kutsama, kula kul olma, bağnazlık, yobazlık gibi gayri dini
ve gayri ahlâki sorunlar olmaz. İnsanlar korku ve tedirginlik içinde değil güven
içinde yaşarlar.
İslâm toplumunda yaşama şekli ve yaşama hakkı konusunda insanlar arasında
uçurum, kast sistemi benzeri dini, dünyevi kalburüstü tabakalar, kişiler olmaz.
İslâm; bilimi, hak ve adaleti esas alan, toplumun büyük çoğunluğunun refah
içinde yaşadığı, en üstten en alta varlığın eşit olarak bölüşüldüğü bir toplum
ister.
Bugün ülkemizde her dört kişiden birinin icralık olduğu, milyonlarca insanın
yardıma muhtaç olduğu, dini, dünyevi güçlü olan belli bir kesim hariç neredeyse
bütün toplumun zorluklar içinde yaşadığı düşünülürse İslâm’dan ve İslâm’ın
istediği toplum yapısından ne kadar uzakta olduğumuz aşikârdır.
Özetle; İslâm yüzlerce milyon liraya mal olan, gösterişli ve içi boş camilerin,
gösterişli binaların önünde dilenen, aç, yoksul, kimsesiz insanlardan oluşan bir
toplum değil mütevazı ibadethanelerin içinde güvenle ibadet eden, evinde ve
sokakta huzurlu, barış içinde yaşayan, karnı tok, sırtı pek bir toplum ister.