Dil, algılarımızı ve fikirlerimizi derin şekillerde şekillendirme gücüne sahiptir. Kullandığımız kelimeler ve onları nasıl kullandığımız, etrafımızdaki dünya hakkında nasıl düşündüğümüzü ve hissettiğimizi etkileyebilir.
Bir kayak macerası için İsviçre'nin Fransızca konuşulan bölgesine yaptığım seyahat sırasında kendimi bir dil engeliyle karşı karşıya buldum. Sınırlı Fransızca becerilerime rağmen, bu zorluğu kucaklamaya ve kaldığım süreyi en iyi şekilde değerlendirmeye karar verdim.
Bir gün, yemek yiyecek bir yer ararken, lezzetli bir yemeğin tadını çıkarmayı umduğum büyüleyici bir restorana rastladım. Garson siparişimi almak için yanıma yaklaştığında biraz utangaç hissettim çünkü yemek için pek fazla Fransızca kelime hatırlayamıyordum: ekmek. Bu yüzden yeterli olacağını umarak bir ekmek ve kahve sipariş ettim.
Bir başka örnek ise bir bankada çalışmaya başladığımda neredeyse hiç İngilizce bilmiyordum.
Bir yıl sonra bölüm müdürüm bana neden fazla konuşmadığımı sordu. Ben de İngilizcemin akıcı olmadığını söyledim. Beni İngilizce kursuna gönderebilir misiniz? Güldü ve İngilizce bilmem gerektiğini söyledi.
Bankada 6 yıl geçirdikten sonra çıkış konuşmasında bölüm müdürüm bana iş deneyimimi sordu. Ben de ilk geldiğimde İngilizce konuşamadığımı, şimdi İskoç İngilizcesini de anladığımı söyledim.
Bana öğrendiğin tek şey bu mu dedi, ben de evet dedim. O zaman çok daha hızlı bir dil öğrenebileceğini söyledi benim patron.
Ben de pek sayılmaz dedim. Önce dilini anlamadığınız bir şirkete girip denetim yapacaksınız ve hayatta kalacaksınız ve dil engeline rağmen iletişim kurmayı öğrenmek değerli deneyimlerdi.
Ayrıca dil, belirli iletişim kalıpları ve toplumsal cinsiyet kalıpları nedeniyle kadın ve erkekler arasında iletişim engelleri oluşturabilir. Bu nedenle kalıp yargılarından kaçınan ve ayrım gözetmeyen kapsayıcı bir dil kullanmak iletişimde eşitliğin teşvik edilmesine katkıda bulunabilir.
Ahmet İNCİ
