Sadık USLU
Punto:
Dinle
Tarihin akışını etkileyen süreçlerin, sosyal ve ekonomik gelişmeler üzerinden tamamlandığını görürüz. Bir çağ kapanıp, başka bir çağa girildiğinde de yaşam tarzlarındaki değişim ve dönüşümlerin belirginleştiğini söyleyebiliriz. Bu süreçler, “elektrik şalterinin açılıp kapanması gibi” bir anda yaşanmaz tabi. Toplumların etkileşim becerileri, teknik/teknolojik seviyeleri ile ilintilidir.
Yazının icadından, kavimler göçüne, İstanbul’un fethinden Fransız İhtilali’ne değin sosyo-ekonomik ve siyasi olaylar, insanların yaşam tarzları ve davranış biçimleri üzerinde etkili olmuştur. Geçmişten günümüze değişen her çağla birlikte düşünce yapıları ve zihniyetler de değişmiştir. Egemen güçlerin, diğer toplulukları/devletleri etkileme kabiliyetlerinde de ciddi değişimler, dönüşümler yaşanmıştır. Bugün, Dijital Çağ olarak ifade edilen, dönüşüm sürecinde henüz bu düzeyde bir netlikten söz edemeyiz.
Dijital dönüşüm süreci, insanların sosyo-ekonomik hayatlarına yeteri kadar sirayet etmiş ve kendini gerçekleştirmenin eşiğinde bekliyor. Teknolojinin, tüm sektörlere dengeli biçimde dağılışı, zamanımızın teknik imkan ve kabiliyetlerinin elverişli oluşu, “küreselleşmeyi” daha da körüklüyor.
Dijitalizm, borç, para ve virüs üzerinden kuşak savaşları
Dijital teknolojileri, tüm araç ve gereçlerden kişisel eşyalarımıza kadar yoğun biçimde kullanıyoruz. Cep telefonları, tabletler, bilgisayarlar ve kullandığımız diğer kişisel cihazlara baktığımızda, yeni neslin bu teknolojilere merakını ve ilgisini görebiliyoruz. Bir o kadar da adapte olma kabiliyetleri, süreci rölanti ediyor. Devletlerin içinde bulundukları finansal zorluklar, ekonomik imkanları kısıtladığından, genç nesil, farklı arayışlara yönelebiliyor. Sosyal güvenlik sisteminin tıkanması, istihdam sorunları, vergi politikaları gibi ekonomik refah düzeyini olumsuz anlamda etkileyen unsurlar, genç nesiller üzerinde her geçen yıl, baskısını arttırıyor. Yıllardır, benimsediğimiz Ortadoks ekonomi öğretileriyle, onlar adına, milyarlarca dolarlık borçlar edindik. Bugün de çeşitli vadelerde borçlanmaya devam ediyoruz.
Gençlik, bu derece trajik koşullar içerisinde çırpınırken, birileri onlara “dijital dönüşüm” adı altında, çeşitli “coin” türlerini sahiplenmeye yönelik sundukları projelerle farklı bir gelecek vaad ediyorlardı. İnternet sayfalarında, enteresan zengin olma hikayelerini, çeşitli reklamasyonları sistematik şekilde paylaşıyorlardı. Böylece; “dijital para” furyası başını alıp gitti ve genç neslin zihninde “finansal üsler” oluşturuluverdi. Görüyoruz ki; “Dijital dönüşüm” süreci, finansal paylaşım mekanizmalarını gençlik üzerinden aktive ediyor. Borca dayalı finans sisteminin tavandan tabana doğru kurguladığı parasal döngü, “dijital finans sistemi” planında gençlikten yaşlılığa doğru evriliyordu. Dolayısıyla, borçlanma sistemi üzerinden, daha ileri düzey bir kuşak çatışması, asabiyeti de dağıtmak üzere motive ediliyordu.
Covid-19 virüsü, adeta bu furyayı körükleyerek, belli yaşın üzerindeki insanları tahakkümü altına aldı. Bu açıdan baktığımızda, virüsün seçiciliğinin de para sistemiyle eşdeğer bir etki gözettiğini ve insanları ayrıştırdığını düşünebiliriz. Öyle ki, kimsenin cinsiyetine, statüsüne, dinine, milliyetine, bakmadan yargılıyor. Bir yandan, yaşlı nüfusu cezalandırıyor, diğer yandan da kapalı mekanlara sıkıştırdığı insanlığı, dijital teknolojiler üzerinden sosyalleşmeye mecbur bırakıyor.
…
Koronavirüs öncesi:
Yerli yabancı birçok ünlü, dijital paralarla ilgili tanıtım ve reklam projelerine katılıyordu. Bir kısım iş adamları, sporcular, sanatçılar, TV yıldızları süreci olgunlaştırma çabası içerisindeydiler. Ülkemizde de bazı ünlülerin ve iş adamlarının, bu furyaya katıldıklarını izledik.
Röportajlar verdiler. Dijital paralara yatırım yapılmasının gerekliliğini yaşam öyküleriyle harmanlayarak telkin ettiler. İnternet sayfalarına, çocuk denecek yaştaki gençlerin bir anda nasıl zenginleştikleri, lüks otomobillere, yazlıklara nasıl sahip oldukları hikayeleri servis ediliyordu. Ne hikmetse; bu haber ve hikayelere bugünlerde fazla rastlamıyoruz.
Covid-19 etkisi:
Belki buradan; Kovid-19’un hayatın tüm alanlarında olduğu gibi, “finansal dönüşüm” sürecini de duraksamaya uğrattığı çıkarımına varabiliriz. Tabi, bu çıkarımı, geçici bir süre için kabul edebiliriz. Yaşadığımız, olağanüstü pandemi süreci; sosyal, siyasal, iktisadi bütün sistemleri ve yaşam biçimlerini kalibre eder niteliğe bürünmüş görünüyor.
Dijital Dönüşüme nasıl bakmalıyız?
O halde, dijital dönüşüm sürecinin doğru ele alınması, iyi irdelenmesi gerekir. Dijital dönüşüm sürecinin ara yüzünü oluşturan teknolojilere ne kadar açılabiliriz? Teknolojiyi üreten şirketlere, hangi mesafedeyiz? Bu şirketlerin gözünde, bizim mesabemiz nedir? Bu süreci kim yönetiyor? Karar mekanizmalarında ülkemizin yeri var mıdır? Dijital irade ve ifade hürriyeti, sadece teknoloji şirketlerinin tekelinde midir?
Teknolojik bağ ile teknoloji bağımlılığının da ayırdına varmalıyız. Teknik ve teknolojik gelişmeleri, dijital dönüşüm adı altında farklı bir kurguya kurban edemeyiz. Dijital dönüşüme dinamik oluşturacak “mevcut Dijital Finans yaklaşımı”, yapısı itibariyle sürekli algoritmalar üreten makine kültürü ve donanım kombinasyonu ile elde edeceği paraları hangi paradigmaya göre tanzim edecek?
Bu sürecin arka planında, tüm materyallerin finansal düzeye aktarılma çabasının olabileceğini düşünebiliriz. Böylece, ihtiyaçlarımız ve kullanmak zorunda kaldığımız materyaller üzerinden, teknolojik imkanların bağımlılık oluşturacak şekilde aktive edileceği bir dönemin zorlandığı da rahatlıkla öngörebiliriz.
Velhasıl; dijital dönüşümün bize sağlayacağı faydaları ve vereceği zararları, somut bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor. Bugüne dek teknolojiyi kullanan insan, finansın tam kapasite dijitalleştirilmesiyle teknolojinin kullandığı genetik bir aygıt haline dönüştürülme tehlikesiyle yüz yüzedir.
Sadık USLU