Oyun Teorisi her alanda kullanılabilecek önemli bir metottur. Bize dünyada yalnız olmadığımızı, atacağımız her hamleye karşı farklı hamleler atılabileceğini öğretir.
Kısacası idarecilere “astığı astık, kestiği kestik” bir uygulama yapamayacaklarını, her uygulamayı yaparken birçok faktörü göz önünde bulundurmalarının “zorunlu” olduğunu öğretir. Diğer bir ifade ile bir örgütün veya en geniş anlamda devletin başına geçen biri, salt kendi fikirleri veya kurguları doğrultusunda istediği gibi hareket edemez. O kişinin hareket kabiliyetinin en az beş grup kısıtı vardır. Bunlara dikkat etmek mecburiyetindedir.
Birincisi akıldır.
Zaten aklı olmayanın idareciliği olmaz. Ama aklı yetersiz olanın, başkalarının aklını da kullanmasını bilmesi, idareciliğin olmazsa olmaz gereğidir. Tamamen kendi aklı ile hareket eden insan yönetimde yetersiz kalır, başarısız olur.
İkincisi bilim ve ilimdir.
Hiçbir büyük çıkış yoktur ki bilime ve ilme dayalı olmasın. Büyük devletler bilim ve ilime dayalı olarak durur. İdarecilerin bilim ve ilime ve bilim ve ilim insanlarına değer vermesi gerekir. Özellikle de bilim ve ilimde derinleşmiş olanlar çok önemlidir. Onlar olmazsa bilim ve ilim olmaz.
Üçüncüsü tecrübedir.
Tecrübe aktarımı sürekliliği sağlar. Tecrübeden faydalanmak hataları azaltır. Hedefleri kısaltır. Zorlukları kolay eder.
Dördüncüsü gerçeklerdir.
Var olan gerçekleri yok sayamazsınız. Yok edemezsiniz. Var olan gerçeklerle birlikte yönetim becerisini gösterebilmek gerekir.
Beşincisi ahlâktır.
Dikkat ediniz, devlet idaresinde din değil ahlâk önde gelir. Zaten Hz. Muhammed’in (SAV); “ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” veciz ifadesi bütün dinlerin ahlâk karşısındaki konumunu da belirler. Zateb ahlâksız adamdan lider veya başkan olmaz.
Şimdi bütün bunları dikkate alarak diyebiliriz ki;
Bir kişinin, devletin başına gelmesi ile siyasi mücadelesinde hedefine ulaşmış olmaz. Esas görevi o pozisyonda iken yeni başlar. Öncelikle kendi aklı ile orada var olan bütün akılları birleştirebilmesi gerekir. Sonra bilim ve ilim insanlarına iyinin, güzelin, doğrunun, faydalının ve adil olanın tespiti ve tesisi için görevler vermelidir.
Bunların yanı sıra o toplumun ulularına da kulak vermelidir.
Onlara saygı duymalı ve onların tecrübelerini kendi uygulamalarına aktarabilmelidir. Bir ulu camiden ders almasını, bir ulu çınarı dinlemesini, bir ulu insandan istifade etmesini bilebilmelidir. Kısacası çok iyi eğitim almış olmalıdır.
Bütün bunlarla birlikte karşı karşıya olduğu gerçekleri de göz ardı etmemelidir.
Bunlar örgütsel gerçekler olduğu gibi yerel, bölgesel ve küresel gerçekler olabilir. Hiçbir gerçeği göz ardı etmemelidir. Bu, hiçbir insanı, topluluğu ve sistemi gözardı etmemeyi gerektirir.
Aslolan iyilikleri ve güzellikleri hep birlikte yaşamak ve yaşatabilmektir.
Ben başkan oldum şimdi ekibi komple değiştiriyorum mantığı yanlıştır. Bizden olsun çamurdan olsun mantığı yanlıştır. Onlar bize destek vermedi, bırak ne halleri varsa görsünler tavrı yanlıştır. Onlar ve biz çatışma ekseni yanlıştır. Büyümeyi değil küçülmeyi besler.
Hepimiz aynı ülkenin evlatlarıyız. Ne coğrafyanın bir kısmını yok sayabiliriz ne de bir kısım insanlarımızı. İnsanları dinlemek, onların endişelerini anlamak ve gidermek gerekir.
Bütün iyilikleri ve güzellikleri hep birlikte yaşamak en büyük idealimiz olmalıdır. Bunu da ancak adalet tesis eder. Çok çalışmak ve zalimlerden başka kimseye düşmanlık etmemek gerekir.
Barış, her zaman en iyisidir.
Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN