Piyasalar

Depremi Yaşamak: 1983’den 2020’e

Punto:
24 Ocak saat 20.55… Sivrice’de 6.5 şiddetinde [bu değer şiddetli depremler arasında sayılıyor] meydana gelen depremi Kahramanmaraş’ta yaşayan bizler de -300-350 km uzakta- hissettik. Öncelikle ölenlere rahmet yaralananlara acil şifalar dilerim. Deprem/zelzele, yer kabuğunun derin katmanlarının kırılıp yer değiştirmesi olarak açıklanmaktadır. Olanlar yerin altında ama yeryüzünde bazen bir kıyamet sahnesi ortaya çıkıyor. Deprem sonucunda yeryüzünde ortaya çıkan hadiseler insanda unutamayacağı etkiler bırakıyor. 1983… Üniversite okumak için Erzurum’a gitmiştim. Bizim büyüdüğümüz Akdeniz Bölgesinin iklimi ile karşılaştırıldığında rakımı yüksek olan Erzurum’unki oldukça soğuktu. Sıla hasreti, eğitimin getirdiği zorluklar ve soğuk ile mücadele ederken, bir sabah -henüz 1-2 aylık öğrenciyim- kaldığım yurtta uykudan şiddetli bir sarsıntı/gürültü ile uyandım. Deprem olmuştu. Sonradan öğrendim üst odanın kalorifer peteği yerinden kopup bizim odanın tavanına çarpmıştı. Bu olayı kayıtlarda büyük depremler arasında sayılan, 30.10.1983’de saat 07.12’de şiddeti 6.9 olan Erzurum–Kars ismi verilen depremde yaşamıştım. Bu depremde can kaybı 1.155 kişi olup hasarlı bina sayısı ise 3.241 adet olarak kayıt edilmişti. Daha sonra 18.9.1984’de saat 15.26’de Balkaya/Erzurum adı verilen, şiddeti 6.4 olan, can kaybı 3 kişi ve hasarlı bina sayısı 570 olan depremde de Erzurum’daydım. Yine 25.3.2004 Kandilli-Aşkale/Erzurum şiddetindeki depremde de (1.280 adet hasarlı bina vardı) aynı şehirdeydim (bk. http://www.koeri.boun.edu.tr/sismo/2/deprem-bilgileri/buyuk-depremler/). Bu yaşadıklarımdan iki şey dikkatimi çekti: Binalarımızın durumu ve bazı insanların tutumu. Depremde ölenlerin ve yaralıların büyük çoğunluğu çürük binalarda yaşayanlardı. O günlerden bu güne ne değişti? Bakınız Sivrice depreminde bir afetzede ne anlatıyor: Çürük bina… “Ev sallanmaya başlayınca çıkmak için koridora yöneldiğimiz anda, duvarlar üzerimize yıkıldı. Ailecek kolonların arasında kaldık. Benim ayaklarıma kolon düşmüştü. Kalkamıyor, hareket edemiyordum. Herkes bağırıyordu. Eşimin üzerine duvar geldi ve orada ezilerek gözlerimin önünde hayatını kaybetti. Büyük çocuğumla küçük çocuğum da duvara sıkışmıştı. Küçük oğlum bağırarak öldü. (http://www.milliyet.com.tr/gundem/esim-ve-cocugum-gozumun-onunde-oldu-6130504). Bu tablo kötü binaya örnektir. Bina yapımında hala sorunumuz var. Şu gerçeği hatırlamalıyız: Deprem bölgesinde yaşamaytayız. Depremlerin sık sık oluştuğu, gevşek ve kırık yer altı kuşağına sahip yerlere “deprem bölgesi” denilmektedir. Bu gibi yerlerde binanın mukavemeti oldukça önemlidir. Nitekim Kandilli Rasathanesi’nin Sivrice depremine ait raporda şu ifadeler önemlidir: “Vatandaşlarımızın depreme dayanıklı binalarda oturmaları depreme karşı alınacak en güvenli tedbirdir.” Faycılar/Fırsatçılar Depremde ikinci önemli husus ise insanların sergilediği davranışlardır. Panik hali depremler sırasında ve sonrasında yaralanmaların önemli nedenidir. Ayrıca, bazı kişiler afetleri bireysel veya başka amaçlı hesaplaşma aracı olarak görülmektedir. Bu doğru bir davranış değildir. Bu tür bir hadsizliği -hissettiğim büyük depremlerde biri olan 1992 Erzincan depreminde- asistanlık döneminde yaşamıştık: Aynı bölümde çalıştığımız bir akademik yönetici asistan odasına gelerek “ben Erzincanlıyım –oradan doğmaktan başka bir ilişkisi yoktu- deprem oldu niçin geçmiş olsuna gelmediniz” gibi bahane ile olur olmaz şeyler söyledi. O zaman yaşına saygımdan veya belki de mesleki geleceğimi düşünerek bu hadsizin bu davranışını tolare etmiştim. Şimdi de yaşanan bir afet sonrası -bu hadsiz yönetici gibi- acıları artırıcı, provakatif açıklamaları görünce şaşırıyorum. Belki de böyle önemli olayları çıkarlarına alet eden densizlere hak ettiğini vermek gerekir. Ama bu tipleri boş verip, yaraları sarmaya çalışmalı.