Piyasalar

DEPREM ve SONRASI

Punto:

DEPREMİN DEPREŞTİRDİKLERİ

Son yılların değil, son asırların en büyük deprem felaketini yaşadığımız şu günlerde maalesef zor günler geçiriyoruz. Deprem felaketinin yaşandığı on ilde değil bütün ülkede hatta yürekleri bizimle atan bütün gönül coğrafyamızda ekranlarımızın başında uykusuz, acılı, saatler geçirip neler yapabiliriz diye içimizi içimize sığdıramıyor, en azından sürekli günden güne artan yardım faaliyetlerinin bir şekilde bir yerinde olmaya gayret ediyoruz. 

Allah orada depremi yaşamış, mağdur olmuş, yardıma koşmuş, canını hiçe sayarak fiilen kurtarma çalışmalarında yer almış bütün kardeşlerimizin yardımcısı olsun. 

Bütün kurumlar ellerinden geldiğince oradalar. Depremden etkilenen ilçe merkezlerine kadar her yerleşim yerine fazladan birer mülki idare amiri görevlendirilerek adeta kendilerine zimmetlenmiş gibi. Görevlendirilen o mülki amirler de gittikleri yerlere, birlikte görev yaptıkları çalışma arkadaşlarını da götürmüş durumdalar ve gerçekten şimdiye kadar yapılmayan umut verici gelişmeleri de takdirle izliyoruz. 

Adalet Bakanlığı da şimdiye kadar 260 savcı görevlendirmiş. Deprem bölgesinin kimi yerinde yapım yılları çok eski olan apartmanlar yıkılmış olsa da kimi yerlerde ise yaşları henüz 10-15 olan yeni ve lüks binalar da yıkılmış durumda ve özellikle bunları yapan denetleyen, ruhsat veren mercilerle ilgili ciddi bir tahkikat yapılacağına dair kamuoyunda ciddi beklentiler oluştuğunu da söyleyebiliriz. 

Yıllarını kamuda yönetici olarak geçirmiş biri olarak ne yazık ki edindiğim tecrübe, ülkede hep yapanın yanına kar kaldığına dairdir. Bir de meslek dayanışmasının kurumsallaşarak, meslektaşını her şeye rağmen korumak üzere konumlanmış meslek odalarının lobilerinin etkilerini düşünecek olursak yapılan bu tahkikatların da öncelikle uzun yıllara sarkıtılacağı, bir süre sonrasında da iyice kadükleşerek bir şekilde gündemden tamamen düşeceği yönünde ne yazıktır ki kanaatimiz hep yerli yerinde durmaktadır.

Öncelikle meslek örgütlerinin bu tutucu ve dar kalıplarını aşacak düzenlemelerin yapılması hatta bağımsız yargıdan önce kendi kurumsal yaptırımlarını dinamikleştirmeleri elzemdir.

Ülkemizin en yüz ağartıcı sektörlerinden birisi şüphesiz inşaat sektörüdür ve son yıllarda siyasi iktidarların da bölgedeki ilişkileri dolayısıyla bölgenin bu konuda lokomotif gücü olduğumuz konusunda da şüphemiz yoktur. Sektörün bu güce ulaşmasında tabii ki en önemli faktörlerden birisi, genç, başarılı, vizyon sahibi mimar, mühendis ve teknik insanlarımıza sağladıkları istihdam koşullarıyla direkt ilgilidir.  

İnşaat sektörünün büyük temsilcilerinde iş imkanı bulan gençlerimizin dünyaya bakışları da o ölçüde büyük olduğu gibi o kesimde istihdam edilmeyen, edilemeyen teknik kadrolar için de diğer en büyük istihdam alanı kamu kesimi olmaktadır. Kamuda da şüphesiz kendini çok iyi yetiştirmiş, kamunun kendine sağladığı imkanlarla dünyaya çok çabuk entegre olmuş, iş ahlakının çizgilerini korumuş nice insanımız olduğu muhakkaktır ancak sokaktaki algının, her depremde öncelikle kamuya ait binaların yıkılması olayında bence en baştaki sorumlularının kamudaki bu özel sektörle hiç baş edemeyen, ayak uyduramayan, kamunun kendine sağladığı gücü yeterince kullanamayan kadroların olduğunu düşünürüm. 

Aynı okulda okumuş, özel sektöre girip o girişimci ruhu yakalamış, kendini okuldan aldığı bilgilerin çok çok üzerine taşımış birinin içinde bulunduğu ekibin yaptığı binayı teslim alacak olan yine okul arkadaşlarından oluşan bir grup meslektaşı oluyor. Ama gelin görün ki burada gerçek oyun kurucu, daha kendinden emin, daha güçlü olan hep özel sektör. Hep ister durumda olmaları, ticari kaygıları, şeklen de olsa eğiliyor gibi görünseler de kamudaki arkadaşlarına karşı oyun kurucu, aktif olan hep kendileri olmakta.

Böyle durumlarda iş dönüp dolaşıp kamuda görev yapan insanın vicdanına, insafına kalıyor. İnsanlığın temel ahlak kaidelerine, almış olduğu meslek etik kurallarına sımsıkı bağlıysa ve görev yaptığı kurumda da üstleriyle arasında güven sorunu yoksa mesele nispeten daha rahat aşılmaktadır. 

Kamu kesimindeki teknik dâhil bütün kadroların hem insani hem de mesleki etik ilkelerine ne kadar sahip oldukları, bu konudaki duyarlılık testlerinin çoğunuz için ne kadar önemli olduğunu bilmiyorum ama bugün için en önemli eksiğimizin kamuda artan güven eksikliği ve eğitimsizlik olduğunu biliyor, görüyorum. Kamu maalesef personelini eğitme konusunda, ona şahsiyet kazandırma konusunda geri kalmış, hatta onu kadro durumlarına göre sermaye kuruluşlarının kucağına itmiştir. Artık kamuda çalışıyor görünen pek çok kişi ne yazık ki müteahhittin, tüccarın, iş adamının adamı, adeta onların kamu temsilcisi olmuş durumdadır.

Şimdi o savcılar yıkılan inşaatlarda çalışmalar yapacaklar ve doğal olarak da yanlarına kamudan o konuda bilgi sahibi teknik personeller isteyecekler, onlarla birlikte çalışacaklar. Olmadı meslek odalarından yardım isteyecekler, onların meslektaşlarının yaptığı, izin verdiği işlemlerle ilgili cesur, objektif, etik davranmalarından medet umacaklardır.

İşimiz yine duaya kalmıyor mu? İnşallah bu hercümerç içerisinde bile bilgisine güvenilen, ahlaki kuralları hiç erozyona uğramamış birilerini bulurlar da tahkikatlar kamuoyunun beklentileri doğrultusunda sürer ve sonuçlanır.

Ölenle ölünmüyor tabii ama biz bütün bu olanlardan payımıza düşenleri aldıkça ilerleyebiliriz.  ‘Ah’ larla, ‘vah’ larla, ‘mış’ gibi yapmalarla sadece günü kurtarıyoruz. Sorun şu kadar savcı, şu kadar vali, memur, sağlıkçı görevlendirmekte, şu kadar yardım toplamakta değil onların etkinliğini sağlayabilmekte. Evet biz halen büyük bir devletiz ve şu felaket bizim değil de bizden daha büyük diye gördüğümüz birçok devletin başına gelseydi belki tarihten silinip giderlerdi ama biz çok şükür ayaktayız ve inanıyorum ki ayakta kalıp daha da büyüyeceğiz. İtirazımız içi boş şekilde büyüyeceğimize mazimize yaraşır, medeniyetimize yaraşır şekilde, hoş sedalar bırakarak büyüyebilmemiz.   

Belki gözünüzden kaçmıştır ama gerçekten ibretlik anlar, gözümüze gözümüze giren fotoğraflar da çıkmıyor değil deprem bölgesinden. Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Yönetim Kurulu Başkanı Mahir Ulutaş, Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde binalar yıkılırken bütün o yıkıntılar arasında ayakta kalan tek binanın İnşaat Mühendisleri Oda Binası olduğunun fotoğrafını sosyal medyada yayınlayarak "Görseldeki bina İnşaat Mühendisleri Odası’nın Kahramanmaraş İl Temsilciliği Binası. Fazla söze gerek yok. Bilim ve mühendislik böyle büyük bir depremde dahi ayakta kalacak yapılar inşa etmeye yeter. Yeter ki bilim ve teknik halk yararına uygulansın!"

Katılmamak mümkün değil bu açıklamaya elbette ama gönül istiyor ki aynı oda temsilcileri de tıpkı kendi binalarına gösterdikleri özeni, vatandaşın girip kullanacağı binalara da göstermeleri.  Şayet bu konuda da üzerlerine gelen baskılar olursa da boyun eğmemeleri.  Para her şekilde bir türlü kazanılıyor ama haysiyet, şahsiyet gibi kavramlar bir kere kaybedildi mi bir daha geri gelmiyor.  

Bu vesileyle tekrar felakette ebedi hayata irtihal eden vatandaşlarımıza rahmet, kalanlarına, bütün milletimize sabırlar diliyor ve yaşanan bu acıların birliğimize halel getirmemesini, dirliğimize vesile olmasını diliyorum.