Piyasalar

Demokrasi ve Hukuk Serüvenimiz

Punto:
     "Hakimiyet, kayıtsız şartsız milletindir. Millet devredilemeyen bu yetki ve iradesini; yasama, yürütme, yargı yoluyla kullanır" Yaklaşık yüz yıldır anayasamızda bu şekilde bir madde vardır. "Erkler ayrılığı; birinin diğerinden üstün  ve imtiyazlı olduğu anlamına gelmez. Denge ve denetleme içindir" Şeklinde, anayasamızda giriş kısmında bir açıklama da var.      Fakat bu nasıl yorumlanıyorsa, hangi yetki ve mantıkla deforme oluyorsa, kalıcı/kabul edilebilir dengeyi bir türlü tutturamadık. Yetki alan vekiller, adeta tanrı gibi davranabiliyorlar bazen. Milletin üstünde konumlanabiliyorlar, bu süreli ve sınırlı olması gereken vekaletiyle. Merhum Erbakan'ın tabiriyle; "gardiyan devletten, garson devlete" geçemiyoruz bir türlü. Siyasal iktidarlar gücü ve yetkiyi eline geçirdiklerinde; rengini ve fikrini herkese/herşeye bulaştırmak istiyorlar. İlkeleriyle kurum ve sistemleri değil, kapris ve zaafiyetleriyle insanları yönetmeye kalkışıyorlar.      Geçenlerde hukukçu sayın meclis başkanımız, bir TV söyleşisinde: "Anayasa mahkemesi bize akıl, öneri, tavsiye, telkin, temenni ve tembihde bulunamaz" türünde bir cümle kurdu. Tamam doğrudur, mantıklı bir tavır. Peki, geçmişte  "anayasa mahkemesini tanımıyorum, kararlarına saygı da duymuyorum, ayak bağı oluyorlar, yasama çoğunluğu bizde gerekirse kapatırız" diyebilen politik kimliğe sahip şahsiyetlerin açıklamasında neden aynı hukuki ve demokratik tavır gösteremedi? Yoksa tavırlarımız, konuşlandığımız mahalleye göre değişebiliyor mu?      AYM kararlarını uygulamayan, birinci derece mahkemesine; zamanında, yerinde ve sert bir tavır neden gösterilmedi? Bunun bir yasal müeyyidesi yok mu? Erkler ayrılığı, anayasal hukuk devleti, hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün garantörü hangi makam ya da kurumdur, belli midir, bugüne kadar ne yapmıştır?      "Politikacı istediği gibi at koştursun, gerçek olmayan ilke ve kavramları yutturmaya çalışsın, kargaşa çıkınca da garantör olarak gelsin asker düzeltsin" 60 yıldır bu hazin mantıkla yürümeye çalıştık. Başladığımız  noktadan daha geri savrulduk durduk. Yüksek yargı kurumu oluşturup, yargı bağımsızlığı, hukuk güvenliği, bireysel hak ve özgürlük teminatı sağlanmalıdır.      Referandum kurumu oluşturularak; kavga, ayrışma ve olağanüstü kriz yaratan her karar;  referandumla, egemenliğin asıl sahibi millete sorulmalıdır. O zaman her karar ve uygulama içimize siner. Şahısların projesi değil, milletin projesi olur böylece. Yönetenler de zan altında kalmaz, aklanmış olur. İsviçre kısa bir dönemde yirmi kez referandum yapmıştır. Araştırılmalıdır. ABD, ilk anayasasını yaparken, kâğıdı olan, eli kalem tutan her yurttaşın fikrine, önerisine başvurmuştur. İkiyüz yıldır işlerini görüyor. Bizim gibi, deterjan formülü değiştirircesine, iki yılda bir yargı reformunu gündeme getirmiyorlar.      Detaylarını kitaplarımda ve makalelerimde anlattım. Burada da özetleyeyim. Ben başkanlık sisteminden yanayım. Yasama organı TBMM üyeleri; %3 baraj ile, temsilde adaleti sağlayacak şekilde belirlenmeli. Tüm yasalar TBMM'de yapılmalı. "Bu yetki hiçbir kişi ve kuruma devredilemez" anayasa hükmü tam uygulanmalı, Yürütme organının KHK çıkarma yetkisi, kesinlikle iptal edilmelidir. Güçlü, donanımlı ve bağımsız bir yargı için, Yüksek Yargı Kurumu kesinlikle kurulmalıdır. Tüm yargısal tayin, atama, denetim ve ihtilaflı konularda çözüm sunmalıdır.      Yürütme organı; Devlet Başkanı ve başkanlık kurulu şeklinde oluşturulmalıdır. Oluşturulan, 7 coğrafi bölgeden seçilen 7 üye; başkanlık kurulunu oluşturmalıdır. En çok oyla seçilen devlet başkanı olmalı, bakan atamaları oy birliği ile, kurul atamaları nitelikli çoğunlukla, diğer kararlar oy çokluğu ile alınmalıdır. En çok oyla seçilen ikinci üye, doğal  başkan yardımcısıdır. Başkanın yokluğunda vekilidir. Başkan ve yardımcısının tek başına alabileceği hiçbir yönetimsel karar yoktur.      Şimdiye dek yüzlerce öneri sunuldu. Uygulandı olmadı. Değiştirdik tutmadı. Süsledik yakışmadı. Tüm dünyaya örnek olabilecek bir sistemi geliştirip uygulayabileceğimize inanıyorum. Yeterki samimi bir istek olsun, toplumsal bir bilinç buna hazır olsun. Bireysel iradeler de mantık ve bilimle buluşsun. Samsun Ali Rıza Malkoç