Piyasalar

DEAŞ, El Kaide ve Sapkın Din Anlayışı

Punto:
Bağdadi'nin sonu da Usame Bin Ladin gibi oldu. Komplo teorilerine göre ABD yetiştirdi, işi bitince yine ABD öldürdü. Bu tür yorumlar bize hiç bir şey kazandırmaz, sadece gerçeği anlamamızı zorlaştırır. ABD yokken de İslam dünyasında bu tür eğilimler vardı. Mesela Hariciler. ABD ile ilgili belki de tek gerçek bu tür örgütlere istihbarat örgütlerinin kayıtsız kalmadığıdır. Bir yerde terör varsa orada mutlaka istihbarat örgütlerinin sızması da vardır. ABD de başkaları da bu örgütleri kullanmış olabilir. Üzerinde kafa yorulması gereken, kimin oyuncağı olduklarından ziyade bu tür bir İslam anlayışının nasıl ortaya çıktığıdır. Hangi kültür, hangi çevre, hangi ruh iklimi böyle bir din anlayışını ortaya çıkarabilir? Bu sorunun cevabı bulunmadığı müddetçe yeni DEAŞ'larla, El Kaidelerle karşılaşmak mukadderdir. Bazıları kafa kesmeyi, din adına insanlara zulmetmeyi İslam'a yakıştıramadığı için - böyle bir anlayış İslam olamaz- düşüncesiyle DEAŞ, El Kaide gibi örgütleri istihbarat örgütleri veya emperyal devletlerle ilişkilendiriyor. Oysa tarihte bu tip çerçeve dışı akımların çok örneği var. Önemli olan başkalarının Müslümanları oyuna getirdiğini söylemek değil, niçin oyuna geldiğimizi, hangi Saiklerin bu tür eğilimlerde etkili olduğunu ortaya çıkarmaktır. Düşmanlığı merkez alan, inananlarını düşmanlar üzerinden motive eden bir din algısı er geç mensuplarını terörün, kavganın içine iter. Kinle, nefretle doldurulan insanlar zamanla bütün denetim mekanizmalarını kaybeder, düşmana karşı her türlü zorbalığı meşru olarak görmeye başlarlar. Bu algının bir nedeni de İslam dünyasındaki bütün olumsuzlukları, sıkıntıları, Batı'nın sömürüsüne bağlamak, içinde bulunulan halin öz eleştirisini yapamamaktır. İslam, en ekmel dindir ve bu doğrudur. Böyle olduğuna ve biz de Müslüman olduğumuza göre geri kalmışsak bunun nedeni mesela din algımız değil, mutlaka -düşmanlarımızın- tuzakları ve çalışmaları olmalıdır. Bu düşünce biçimi, kendi din algısının mutlak doğruluğundan yola çıkar ve hiçbir farklılığa müsamaha göstermez. Bırakınız farklı din ve anlayışlara tolerans göstermeyi, İslami çoğulculuğu bile kabul etmez. Böyle olunca da asla kendini sorgulamaz, bütün olumsuzlukları -kendi algısıyla uyuşmayan çevrede arar- bunun tabii bir sonucu olarak hınç ve öfke ile düşman olarak gördüğü dünyaya yönelir. Belki bir başka neden de dinin ideolojileştirilmesidir. İslam insanlara inmiştir, insan din için değil tam tersine din insan içindir. İdeolojikleşen din bunu tersine çevirerek insanı dinin hizmetçisi yapar.Dinin hizmetçisi olmak din adına her şeyi meşru kılan bir algı doğurur. Siyasal İslam da bunu yapar. İdeolojik din algısı hedefe ulaşmak için her şeyi mübah görür. Rüşvet, hırsızlık, yalan, zulüm, öldürme, dine hizmetin bir şekli olarak kabul edilir. İslam’ın yasakladığı rüşvet ve hırsızlık artık Müslümanların zenginleşmesi için meşru bir araçtır. Zulüm ve adaletsizlik düşmanı zayıflatmak, yok etmek için gereklidir. Öldürmek ise zaten cihattır. Bu tip örgütler ve yapılar değerlendirilirken asıl üzerinde durulması gereken budur. Topu başkalarına atmakla İslam'a ve İslamlara hiç de hak etmediği çirkin bir görüntü bulaştıran bu anlayıştan kurtulmak mümkün değildir. Üstelik bu tip İslam algılarının hedefi dışarıdan çok içerisi, düşmanları da kafir veya küfürden çok -kendileri gibi düşünmeyen Müslümanlardır. DEAŞ'ın, El Kaidenin hunharca katlettiği kişilerin kahir ekseriyeti dini düşmanlık üzerinden okumayan Müslümanlardır. Batı'da patlatılan birkaç bomba semboliktir, daha çok taraftar kazanma maksadına matuftur. Bu yapılar sapkın bir din anlayışının sonucudur ve yok edilmeleri ancak bu idrak sapmasının yok edilmesi ile mümkündür. Bu da, demokratik çoğulculuk ile İslami çoğulculuğun kültürümüze yerleşmesine bağlıdır.