Piyasalar

Cumhuriyetin İlk Yıllarında Takip Fişine Alınma Uygulamasının Bir Örneği: Milis Yüzbaşısı Haydar Erkut

Punto:
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Takip Fişine Alınma Uygulamasının Bir Örneği: Milis Yüzbaşısı Haydar Erkut’un Fişe Dâhil Edilmesi ve Hazırladığı Savunma Raporu Öz Haydar Erkut, Millî Mücadele’de milis komutanı olarak; Ayvalık ve Manisa mıntıkalarında, Konya’nın Birinci ve İkinci Bozkır isyanlarında, Konya merkezinde hazırlanmakta olan isyan hareketlerini bastırılmasında ve isyanın lideri olan Delibaş’ın ölü olarak yakalanmasında büyük yararlıklar göstermiştir. Bu sebeple kendisi fevkalade olarak yüzbaşılığa terfi ettirilmiştir. Millî Mücadele sonrasında; siyasî, sosyal ve kültürel alanda gerçekleştirilen inkılâplardan rahatsız olan ve direnç gösteren muhalif kesime karşı başlatılan istihbarat çalışmaları kapsamında, bazı kuşkulu hareketleri nedeniyle, Konya (Ilgın ilçesi) 19 sayılı fişine dâhil edilerek, hareketleri takip altına alınmıştır. Fiş uygulamasına alınmasıyla birlikte, bütün görev yaptığı yerlerde kendisine hep bir suçlu gibi bakılacak, yaptığı tüm işler şüphe ile karşılanacaktır. Haydar Erkut, kendisinin fişe dâhil edilmesini, asılsız bir ihbar veya şikâyetten başka bir delile dayanmadığını ifade etmiş ve yapılan tüm suçlamaları reddetmiştir. Savunmasında, Millî Mücadeledeki hizmetlerini açıklayan bir raporu ve ekindeki bazı önemli belgeleri araştırılması için sunmuştur. İstiklal Madalyası sahibi biri olarak böyle bir iddia ile suçlanmasının büyük bir haksızlık olduğunu ileri sürmüş ve fiş takip uygulamasından çıkartılmasını talep etmiştir. İşte bu çalışmada; Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi’nde 35074-12272-384 numaralı dosyada kayıtlı bulunan Haydar Erkut’un soruşturma belgeleri değerlendirilecektir. Dosyadaki incelenen belgeler, fişe dahil edilme uygulamasının nasıl yapıldığına güzel bir örnek teşkil ettiği gibi Konya’da yaşanan isyanlarla ilgili de vermiş olduğu bazı bilgiler nedeniyle son derecede önemlidir. Anahtar kelimeler: Millî Mücadele – Milis Yüzbaşı- Birinci ve İkinci Bozkır İsyanları- Delibaş Mehmet – Takip Fişi Giriş Millî Mücadele’nin başarı ile sonuçlanmasından sonra, kurulan yeni Türk Devleti ile birlikte hızlı bir değişim ve gelişim süreci yaşanmaya başlanmıştır. Yüzyılların getirdiği sorunlar nedeniyle tüm kurum ve kuruluşlarında çağa uygun değişikliklere gidilmesi gerekiyordu. 1923-1930 yılları arasında büyük bir siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik değişim ve dönüşüm süreci yaşanmıştır. Bir yandan Mustafa Kemal liderliğinde Cumhuriyet Halk Fırkası kadroları tarafından köklü siyasî, sosyal ve kültürel inkılâplar gerçekleştirilmiş, diğer yandan da bu inkılâplara karşı toplumun belli bir kesiminde direnç oluşmuştur (Erdoğan, 2017: 372).1923 sonrasında çağdaş kurum ve kuruluşlara geçiş sürecinde, aydınlar arasında bir fikir çatışması çıktı. Kimi aydınlar yapılacak reform hareketlerinin bir fikir hazırlığından geçmediğini savunuyorlardı. Bu da ülkenin siyasî hayatında bir muhalefetin oluşmasına neden oldu. Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Adnan Adıvar, Rauf Orbay, İsmail Canbulat, Feridun Fikri Düşünsel, Sabit Sarıoğlu, Halis Turgut ve Refet Bele’nin de aralarında bulunduğu bazı kişiler Halk Fırkası’ndan ayrılarak, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular (Kırçak,1989:244). 17 Kasım 1924 tarihinde kurulan bu partiyle birlikte Türkiye’de iki partili rejim dönemi başlamıştır. Bu partinin kurucuları ve lider kadrosu aynı zamanda Millî Mücadele’nin kazanılmasında büyük emeği olan kişiler olmakla birlikte zihniyet açısından muhafazakâr görünüşteydi. Ancak, Fırka kısa zamanda Halk Fırkası’na, Cumhuriyet’e, Mustafa Kemal’e ve inkılâplara karşı olanların toplandığı bir yer haline gelmişti. Özellikle rejim değişikliği ile çıkarları zedelenen ve geleneksel yapının korunmasını savunan kişilerin odaklandığı bir merkez halini alması yeni bir siyasi çalkantıyı da beraberinde getirmiştir. Parti tüzüğündeki dinî inançlara saygılı ifadesi de toplumda epeyce bir yankı bulmuştur. Ayrıca bu muhalefetin sözcülüğünü üstlenen bazı gazete ve dergilerin sütunlarında yapılan inkılâplara karşı sert eleştiriler getirilmesi partiye yönelik tepkilerin başlamasında etkili olmuştur. Ortaya çıkan bu durum yabancı kışkırtmasına da uygun bir zemin hazırlamıştır. Bütün bu olumsuzlukların bir sonucu olarak, 13 Şubat 1925’te Doğu Anadolu’da Şeyh Sait İsyanı patlak vermiştir. Bu isyan ilk zamanlarda pek önemli bir hareket olarak görülmemiş ve hükümet sert önlemler almaya gerek durmamıştır. Ancak isyanın başlamasından hemen sonra ortaya çıkan bu tehlikeli durum devlet kurucularını yeni bir takım arayışlara yönlendirdi. 4 Mart 1925’te Takrir-i Sükûn Kanunu (Düzeni Koruma Kanunu) çıkartılarak, basında bir takım kısıtlamalara gidilmiştir. İsyancılara karşı girişilen askerî harekâtta başarıya ulaşılmış ve isyan 15 Nisan’da bastırılmıştır (Aysal, 2019: 167-169). Bu tarihten sonra isyancıların elebaşları ve isyana katılanların yargılanması için İstiklal Mahkemeleri devreye girmiştir. Bu yargılamalarda suçlu bulunanlar en ağır cezalara çarptırılmıştır(Torun, 2003: 84-85). Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra, bir de Atatürk’e karşı gerçekleştirilmek istenen İzmir suikastı girişimi vardır. Atatürk’e yapılan suikast tertiplerinin içinde en karmaşık ve en organize suikast girişimi olarak göze çarpmaktadır. Bu suikast teşebbüsünün arkasında İttihatçılardan İkinci Grup üyelerine, hatta Mustafa Kemal Paşa’nın en yakınındaki isimlere kadar çeşitli zümre ve gruplardan onlarca kişinin olduğu görülmektedir. Bunlardan bir kısmı da İzmir’de kurulan İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmıştır. Önceleri Millî Mücadele’yi sonlandırmak maksadıyla yapılan suikast girişimlerinin 1923’ten sonraki amacının Cumhuriyet rejimi ve yapılan inkılâpları yok etmeye yönelik olduğu görülmektedir. (Doğan, 2016:93; Kırçak,1989: 274-280).1929 yılına kadar yürürlükte kalacak olan Takrir-i Sükûn Kanunu ile hükümet, Türkiye’nin yasal çehresini değiştiren düzenlemeleri yapma imkânı bulmuştur. Çıkarılan pek çok yasanın doğrudan ve dolaylı etkisi modern Türkiye’nin en azından şehirlerde gelişmesi için uygun bir toplumsal ortam hazırlamıştır (Ahmad, 2019:99). 1925 sonrasında yerleşen yekpare siyasal sistem, lider takım içerisinde çatışan fikirlerin serbest ve açık bir şekilde tartışılmasını kısıtlıyor, halkın toplumsal hoşnutsuzluğunu ifade etmesine ise hiç imkân vermiyordu. Diğer taraftan Cumhuriyet Halk Fırkası’nın ve bölgesel ve yerel temsilcilerinin otoriter tavırları, buna eşlik eden kayırmacılık ve yolsuzluklar, temel bireysel hak ve özgürlüklerin eksikliği ve hükümetin reform politikaları yaygın bir öfkeye neden olmaktaydı. Ülkeyi çok kötü bir şekilde sarsacak olan dünya ekonomik bunalımı da bu öfkenin daha da artmasına neden olmuştur. Otoriter yapısı yüzünden halk kitlesiyle iletişim kuramayan Cumhuriyet Halk Fırkası, bu hoşnutsuzluğu gidermek için esaslı imkânlara sahip değildi. Ülkedeki bunalım Meclis’teki canlı tartışmalara hiç yansımıyordu. 1930 yılında, hoşnutsuzluğun farkında olan Gazi Mustafa Kemal raporların ve ülkenin çeşitli bölgelerine yaptığı inceleme gezilerinin sonucunda, bir muhalefet partisi kurulmasına izin verme ve hatta teşvik etme kararı aldı. Eski arkadaşı Ali Fethi Okyar’a yeni bir parti kurma teklifinde bulundu. Fethi Bey bu teklif üzerine Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurmak için harekete geçmiştir. Mustafa Kemal içlerinde eski arkadaşı Nuri Conker’in de bulunduğu birçok yakın çalışma arkadaşının yeni partiye katılmasını emretti. Ayrıca iyi niyetini ispatlamak için kız kardeşi Makbule Hanım’ın partiye katıldığını açıkladı (Aysal, 2019: 172).Sonuçta, 15 milletvekilinin katılımıyla, 12 Ağustos 1930 tarihinde Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Parti 11 maddelik bir beyanname yayınlamıştır. Beyanname hem liberal ekonomi siyasetini ve yabancı yatırımların teşvikini hem de ifade özgürlüğünü ve doğrudan seçimi savunuyordu. Yeni parti büyük heyecanla karşılamış, parti şubeleri üyelik için tam anlamıyla başvuru istilasına uğramıştır. Fethi Bey’in İzmir ziyareti sırasında yaşanan olaylar, partinin de bir dönüm noktası olmuştur. Bundan sonra Cumhuriyet Halk Fırkası liderleri telaşa kapılmıştır. Mustafa Kemal’den partinin lideri olduğunu ve başı olarak kalacağını açık bir şekilde bildirmesini istemişlerdir. Mustafa Kemal, bu isteğe kayıtsız kalmayarak 10 Eylül’de partinin başında olacağını açıklamıştır. 1930 belediye seçimleri sonucunda, Serbest Cumhuriyet Fırkası 502 belediyeden 30’unu kazanmıştır. Çok az sayıda belediye kazanmasına rağmen, Cumhuriyet Halk Fırkası şaşkınlığa uğramış ve telaşa düşmüştür. Bu seçimlerin hemen sonrasında Mecliste yapılan bir tartışmada, Fethi Bey iktidar partisini büyük çaplı usulsüzlüklerle ve seçimlerde hile yapmakla suçladı. Bu durum ise Serbest Cumhuriyet Fırkası’na karşı öfkeli saldırılara yol açtı. Parti ve parti liderleri vatana ihanetle suçlandı. Mustafa Kemal, Fethi Bey’e bu ortamda artık tarafsız kalmayacağını bildirdi. Cumhurbaşkanının şahsına karşı siyasal bir muhalefet yapmak istemeyen Fethi Bey, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı 17 Kasım 1930 tarihinde kapatmıştır ( Zürcher, 2018:211-212). Halifeliğin kaldırılmasına ve Cumhuriyet’in ilanına tepki gösteren ve yapılan İnkılâplara karşı sık sık güç denemesine girişen gericiler, Serbest Cumhuriyet Fırka’nın kuruluşunda iktidara karşı girişilen gösterilerden de cesaret alarak, partinin kapanmasından kısa bir süre sonra, 23 Aralık 1930’da Menemen’de bir ayaklanma girişiminde bulundular. Derviş Mehmet önderliğinde başlatılan isyan sonucunda, üzerine gönderilen yedek subay Mustafa Fehmi Kubilay’ı katletmeleri üzerine olay büyümeden isyan bastırılmış ve sorumluları olan Derviş Mehmet dâhil üç elebaşısı öldürülmüştür (Aysal,2010: 600-610). Bu olayın duyulmasından sonra olağanüstü toplantıya çağrılan Bakanlar Kurulu Menemen, Manisa ve Balıkesir’de sıkıyönetim ilân etmiştir. Ayrıca suçluların yargılanması için bir askeri mahkeme kurulmuştur. Aralarında birçok eski Serbest taraftarının da olduğu 2.000 kişinin üzerinde tutuklama yapılmış ve 28 kişi idam edilmiştir. Ancak bu olaydan 3 yıl sonra Kozanlı İbrahim ve yandaşları Bursa’da Türkçe ezanı protesto ederek, “şeriat isteriz” sesleri arasında yürüyüş yapmışlardır. Bu yürüyüşe Bursa halkından da önemli ölçüde bir destek verilmiştir. Yine 1935’te şeyh Halit oğlu Abdulkuddüs, şeriat adına bir ayaklanma girişiminde bulunmuştur. 1936’da İskilip’te Ahmet Kalaycı yeni bir din sistemi ortaya koyduğunu ileri sürerek olaylar çıkartmıştır. İşte tüm bu hareketler Cumhuriyet Halk Partisi ve iktidarın sert ve kesin tutumuyla en şiddetli bir şekilde bastırılmıştır (Kırçak,1989:299-302). 1923 ile 1946 yılları arasındaki “Hâkim Tek Parti” döneminin sonuna gelindiğinde ise Cumhuriyet Halk Partisi yönetimine hâkim olanlar, geniş halk kitlelerinin talep ve ihtiyaçlarına yeteri kadar eğilmeyen; siyasette halkın öncelikleri yerine kendi önceliklerini koyan bir tutum takınıyorlardı. Bu durum parti yönetimi ile halk arasında bir iletişim sorunu yaratırken, alt kesimlerin partiye olan aidiyet duygularını zayıflatıyordu. Ayrıca uzun süren tek parti iktidarı boyunca devam eden parti-devlet bütünleşmesi sonucu, halkın zihninde Cumhuriyet Halk Partisi tüm olumsuzlukların sorumlusu olarak görülüyordu(Çakmak, 2017:322). Artık 1924 ve 1930 yıllarındaki iki başarısız denemeden sonra, 1945 yılında yeniden çok partili demokratik sisteme geçiş sağlanabilmiştir.1945 yılında Milli Kalkınma Partisi’nin kurulması ile gerçekleşmiştir. Bir süre sonra da Cumhuriyet Halk Partisi’nden ihraç edilen Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ile partiden istifa eden Celal Bayar Demokrat Parti’yi kurmuşlardır. Türk siyasetinde yaşanan bu büyük değişim Cumhuriyet Halk Partisi’nin örgütsel yapısını yeni duruma uyarlamasını zorunlu kılmıştır. 1946 yılında yapılan tüzük değişikliği ile değişmez başkanlık kaldırılmıştır (Erdoğan, 2017:376). Sonuç olarak; Cumhuriyet Halk Fırkası’nın rejimi ve yapılan inkılâpları adına izlemiş olduğu güvenlikçi politikaların bir sonucu olan; Takrir-i Sükûn Kanunu (Düzeni Koruma Kanunu), “Şark Islahat Planı” toplumun bazı kesimlerince dirençle karşılaşmıştır. Yine bunlara bağlı olarak kurulan İstiklal Mahkemeleri ve Umumî Müfettişliklerin uygulamaları tepki ile karşılanmış ve bir muhalif kesimin oluşmasına neden olmuştur. Atatürk’ün sağlığında ve Demokrat Parti’nin iktidara gelmesine kadar muhalif kişiler sıkı bir denetim altına alınmış bunların hal ve hareketleri kolluk kuvvetlerince sürekli kontrol altında tutulmuştur. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın seçimlere katıldığı dönemde olduğu gibi muhalif partilere üye olanlar ve siyasete girenler hakkında, yaşadıkları mahalleden başlayarak, irtibatta bulundukları her kim varsa istihbarat araştırmasından geçirilmiş, ne için buluştukları, ne konuştukları, nereye gittikleri vb.. her şey en ince ayrıntısına kadar raporlanarak dosyalanmıştır. İçlerinden rejime karşı suç işlemeye meyilli olanlar ve halkı bu yönde kolayca etkileyebilecekler de sürekli fiş takip uygulamasına alınarak, gözetim altında tutulmuşlardır. İşte bunun en güzel örneği Millî Mücadele’de büyük yararlılıklar göstermiş olan ve İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Milis Yüzbaşısı Haydar Erkut’tur. Haydar Erkut, rejime muhalif hareketlerde bulunabileceği şüphesi ile takip fişi uygulamasına dâhil edilmiştir. Takip fişi uygulamasına dâhil edildiğini öğrenmesi üzerine çıkartılması için yoğun bir gayret sarf etmiştir. Bu olay, dönemin takip ve izleme mantığını bütün açıklığı ile ortaya koyması açısından son derece önemli bir örnektir. I- Haydar Erkut Takip Fişine Dâhil Edilmesi ve Hakkındaki Araştırma Raporları Haydar Erkut’un fiş takip uygulamasına dâhil edilmesi; Atatürk’e suikast girişimi sonrasında, bütün Türkiye genelinde yönetime muhalif kişilerin belirlenmesine yönelik araştırmalar sırasında, Saidili (Kadınhanı)Kaymakamı Kazım Bey’in raporunda kendisinin ve kardeşinin isimlerinin geçmesi ile başlamıştır. Bu durum, görev yaptığı yerlerde kendisinden ve çalışmalarından rahatsız olan kişilerin şikâyetleriyle ağırlık kazanmıştır. Haydar Erkut’un fiş takip uygulamasına girmesindeki suçlamalar dört grupta toplanmaktadır. Bunlardan ilki ve en önemlisi; ‘rejime bağlı olmaması ve siyasi menfaat peşinde koştuğu’ yönünde üretilmiş suçlamadır. Bu suçlamada Haydar Erkut’un;‘rejime her ne kadar sadık görünüyorsa da eski konumuna ve nüfuzuna kavuşmak için siyasî bir fırsat kolladığı’ ifade edilmekte ve O’nun her zaman güvenilmez kuşkulu bir kişi olarak gözetim altında tutulması istenilmektedir. Haydar Erkut’a yöneltilmiş olan suçlamalardan ikincisi de; ‘Millî Mücadele yıllarında, Konya İsyanları sırasında Kasap Osman’ın emri altındaki müfrezelerde çalışarak, halka zulüm yapmasıdır’. Haydar Erkut’a yöneltilmiş olan suçlamalardan üçüncüsü de;‘Haydar Erkut’un Çerkez ırkından olduğu’ yönündeki ‘Çerkezlik’ yakıştırması ile Çerkez Ethem ile bir bağ kurulmaya çalışılmasıdır. Haydar Erkut’a yöneltilmiş olan suçlamalardan dördüncüsü de; ‘Millî Mücadele sırasındaki olağanüstü durumlar zamanında bir haksız bir servet sağlaması ve o sırada Milis Komutanlığını yapmış olduğu Konya Bölgesindeki, kendisinin bu özelliğini bilen saf köylüye karşı, zor kullanıp, üstünlük takınır bir vaziyette davranması’ şeklindedir. Bu kapsamda yapılan suçlamalar ve bu suçlamalara ilişkin nedenlere tarih sırasıyla baktığımızda, ilk sürecin Konya Saidili (Kadınhanı) Kaymakamı Kazım Bey’in hazırlamış olduğu raporla başlamaktadır. Saidili (Kadınhanı)Kazası Kaymakamlığı tarafından, 5 Temmuz 1926 gün ve 48 sayılı Valiliğe gönderilen gizli ve kişiye özel bu raporunda, şu ifadelere yer verilmiştir; “Saygıdeğer elinizden gönderilip bize ulaşan, 26 Haziran 1926 gün ve kişiye özel 5722 numaralı yüce emirlerinize cevaptır: 1- Doğrudan doğruya milletin kaderine yöneltilmiş olan büyük sevgi duyduğumuz ve Ulu kurtarıcımız Gazi Paşa hakkındaki suikast girişimi, kaza halkı tarafından genellikle yoğun bir lanetle karşılanmış ve bu son olayda cemiyet temsilcileri bu konudaki genel üzüntüsünü derhal Cumhurbaşkanlığı katına arz etmişlerdir. 2- Kaza sınırları içerisinde herhangi bir muhalefet örgütü sezilmemekle birlikte, uzun süredir durum ve hareketleri hükümetin kendisinden şüphelenmesine neden olan Haydar Bey, Cumhuriyet Çiftliği ismindeki çiftliğe sahip olup, Millî Mücadele sırasındaki olağanüstü durumlar zamanında bir servet sağlamış ve o sırada buraların milis komutanlığını yapmıştır. Kendisinin bu özelliğini bilen saf köylüye karşı, şu anda bile zor kullanıp, üstünlük takınır bir vaziyette bulunmuş olan Haydar Bey ismindeki kişi ile aynı düşünceye sahip olan ve il makamından, Kadınhanı’ndan Akşehir’e görevi değiştirilen adı geçen Haydar Bey’in kardeşi, şu anda Akşehir Tapu Memuru Hamdi Efendi ismindeki kişi, halen hükümetin güç ve kudretinden korkarak, içindeki gizli emelleri ortaya çıkarmayan iki kişi olarak bilinmektedir. Adı geçenlerin; aslında çapulculukla servet sağlamış bulunmalarından kaynaklanan alışkanlıkla, herhangi bir muhalefet karşısında hemen tavır almaları ve harekete gelmeleri uzak bir ihtimal olduğundan, fikir ve eski alışkanlıklarının halka da yayılmasının önlenmesi ve işlerinin bütünüyle yok edebilmek üzere kendileri hakkında valilik yüce katıca da gereğinin yapılması inancındayım. 3- Adı geçenlerden başka kimileri düşünce yapılarına göre, ikincil derecede muhalif; ancak tek başına hareket etmeye güçleri yetmediğinden, gizli propaganda ve başka biçimlerde kötülüklerini sürdürmeleri, ihtimal dâhilinde olup, durumları şüpheli görünen; Sarayönü Karyesi’nden Sadrettin nahiye merkezinden, Posta Müdürü Naci Efendi (şu anda hava değişiminde), Çil Ali, Kaza Müftüsü Osman Efendi, aslen Trablusgarplı olup, Kadınhanı nüfusunda kayıtlı kaza halkı üzerinde oldukça etkili olan Hoca Abdülkadir ve Mahmudiye Köyü Muhtarı Çerkez Ahmet Çavuş, nahiye merkezinden Yağlıoğlu Hoca Mehmet Efendi, Atlandı Köyü’nden Kara Veli isimli şahısların da mevcut bulunduğu, hareketlerinin incelendiği ve gözlenmekte bulunduğu (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:36). 4- Yukarıdaki şahıslar içerisinde, resmî görevde bulunan belde müftüsü Osman Efendi’nin görevden alınması, yerli bulunması dolayısıyla da posta işlerinde güvenilir olmayan, Posta Müdürü Naci Efendi başka bir kazaya nakli, beldeyle nüfus kaydından başka hiçbir alakası olmadığı halde, cahil halk üzerinde kuvvetli bir nüfuza sahip olduğunu gördüğüm ve gerektiğinde bu etkinliğini kötüye kullanacağına kesinlikle emin olduğum (Arap Abdülkadir) Hoca’nın da kaza sınırları dışına çıkartılmasını zorunlu görmekteyim. 5- Gerek muhalefetleri bilinen Haydar ile Hamdi’nin, gerekse ikinci derecede muhalefet konumundaki şahısların kimlerle haberleştikleri ve haberleşme biçiminin neden ibaret olduğunun oruşturulması esasen durumlarından şüphe duyulan ve üçüncü maddede arz ettiğim posta müdürüyle mümkün olmadığı gibi, halen adı geçenin hava değişiminde bulunması açısından, yerine vekâleten bakan henüz 18 yaşında bir çocuk olan muhabere memuru İsmail Efendi’nin müdürlüğünde de bu incelemeyi yapma imkânı görmemekteyim. 6- Kaza sınırları içerisinde yabancılardan kimliği bilinmeyen ve şüphe duyulan kişilerin görülmediği. 7- Kazaca idarî yönden alınması gereken önlemler ve bu kapsamda bir zorunluluk karşısında herhangi bir kişininde kısa bir süre jandarma nezarethanesine çağrılması gibi durum karşısında, kaza müdde-i umûmîsinin(savcısının) bütün adlî işlemleri yok edecek biçimde, kanun perdesi altında muhalefetkâr bir vaziyet alması, her bakımdan yönetime engel çıkaranların, görülen lüzum üzerine nezarete çağrılan kişilerin, nezaretten çıkarılması hususunda vaki olan çalışmalarının tekrarlanması, kendisi ve yaptığı iş hakkında iyi niyet sınırlarının dışına çıktığının anlaşıldığı ve güven duyulmayacak derecede halk ile ilişkilerde yüzgöz olduğu herkesçe bilinmektedir. Bu alışkanlığın ilçede yerleşmiş bulunması nedeniyle devlet işleri hakkında gizli görüşmelerin kendisiyle yapılmasının bile uygun görülemeyeceği için kazada hükümet olmaktan daha çok memlekete kötülüğü dokunanlar sırasına girmiş olan adı geçen ile işbirliği yapma imkânı kalmadığından, başka bir yere görev değişikliği yoluyla tayin edilmesinin her açıdan uygun olacağını değerlendirmekteyim. 8- İsimleri anılan şahısların dışında şu an muhalefeti görülen başka kişilerin bulunmadığı, 9-Yerel asayiş ve sükûneti tehdit edecek bir olayın görülmediği ve gerekli tüm önlemlerin alınmış olduğunu, 10- Kaza halkının üzüntü verici suikast olayı üzerine İstiklal Mahkemesi’nce yapılmakta olan yargılamaları endişe ile takip ve neticesini beklemekte olduklarını, bu işte parmağı olanlar hakkında çok etkin ve hızlı bir ceza verilmesini istedikleri, 11- Hareketleri inceleme ve gözetim altında bulunan şahıslar hakkındaki raporun ayrıca takdim kılınacağı arz olunur efendim hazretleri” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:37). Bu raporda görüldüğü üzere; Haydar Erkut ve kardeşi Hamdi hakkında çok ağır suçlamalara yer verilmiştir. Rejime bağlı olmadıkları, muhalif hareket içinde yer aldıkları ve yöre halkını rejime karşı harekette bulunmak için etkileyebilecekleri bir pozisyonları olduğu ifade edilmiştir. Özellikle Haydar Erkut’un,‘rejime her ne kadar sadık görünüyorsa da eski konumuna ve nüfuzuna kavuşmak için siyasî bir fırsat kolladığı’ ifade edilmekte ve O’nun her zaman güvenilmez kuşkulu bir kişi olarak, gözetim altında tutulması istenilmektedir. Ancak, görev yaptığı yerlerdeki başarılı hizmetleri ve Millî Mücadele’deki yararlılıkları da göz önünde bulundurulduğunda, hep bu takip fişi uygulamasına alınmasının nedenleri başta çalıştığı kurum olan Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti’nce(Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nca) ve Dâhiliye Vekâleti (İçişleri Bakanlığı) tarafından sorgulanmıştır. Haydar Erkut’un ilk kimin tarafından ve ne gerekçe ile takip fişi uygulamasına dâhil edildiği araştırılmıştır. Sürekli hareketleri ve il dışı seyahatleri izlenmekte olan Haydar Erkut’un işlerini takip için Ankara’ya gitmesi üzerine İçişleri Bakanlığı, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden 4 Eylül 1935 tarihli ve 2 sayılı bir şifre yazısı ile bilgi ister. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden, bu bilgi istekli şifre yazıya, 17 Eylül 1935 gün ve 7987/8369 sayılı yazı ile cevap verilir. Bu yazıda şu bilgilere yer verilmiştir: “ 4/9/935 tarih ve 2 sayılı şifreye cevaptır: 1- İlbaylığınızın (Valiliğinizin) 15 sayılı fişinde yazılı olup, Ankara’ya geldiği bildirilen, eski Milis Yüzbaşılarından İzmirli Haydar 5 Eylül 1935 tarihinde gelerek, Sebat Oteli’nde kaldıktan sonra, yine Konya’ya gitmek üzere, 12 Eylül 1935 tarihinde Ankara’dan ayrılmıştır. Kendisinin Millî Müdafaa Bakanlığı (Millî Savunma Bakanlığı)Tekaüd(emekli) Şubesi’ndeki emeklilik işini takip etmek amacıyla geldiği anlaşılmıştır. Burada kaldığı günler içinde, Emekli Şubesi’nde Binbaşı Mehmet, İzmirli Nalband oğlu Hıfzı, Konyalı olup Ankara’da ticaretle uğraşanlardan, Kaşıkcıoğlu Kazım, Oğlakcıoğlu Nuri, Değirmenci Alaattin ile görüşmüş ve bir kötülüğü sezilmemiştir. Bu adamın Urfa İstihbarat Amiri olduğunun bildirildiğine göre, fişe geçirilmesini gerektirir durumun bildirilmesini dilerim. 2- Cevap olarak, Konya Valiliği’ne ve bilgi için İçişleri Bakanlığı’na yazılmıştır” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:71). Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün merak ettiği ve kendilerinin bilgilendirilmesini istedikleri, Haydar Erkut’un bu durumuyla ilgili olarak; Konya Valiliği’nce, 23 Eylül 1935 gün ve S.B.3. /1330 sayılı gizli yazı ile Dahiliye Vekaleti’ne (İçişleri Bakanlığı’na) şu şekilde bilgi verilmiştir: “19/9/935 gün ve Ankara Emniyet Müdürlüğü şube I.B.I 7987/8369/8518 sayılı yazı karşılığıdır. Fişin 15 sayısında yazılı İzmirli Haydar’ın Konya’ya geldiği, 17 Eylül 1935 gün ve 1264 sayılı yazı ile bildirilmişti. Fişe geçirilmesindeki sebebe gelince, Konya’da geçmiş isyan olaylarında; Ilgın, Kadınhanı ve diğer bazı yerlerde asilerin tepelenmesiyle görevlendirilmişken, daha sonra idam edilmiş olan Kasap Osman adıyla anılan ve Saçlı Osman da denilen kişinin en çok güvendiği yaptırım araçlarından olup, konum ve yetkilerini kötüye kullanarak halk üzerinde baskı kurmuş ve Osman’ın idam edilmesiyle nüfuzunu biraz kaybetmiş ve kendisi görünürde, bugünkü rejime sadık gibi durmakta ise de siyasî bir fırsat ortaya çıktığında, eski nüfuz ve mevkiini her ne suretle olursa olsun geri elde edebilmek için çok atılgan olmasından dolayı fişe geçirildiğinin, anlaşılmayla saygılarımı sunarım(EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:70). Konya Valiliği bu türden sorularla sıklıkla muhatap olmuş, her seferinde de benzer cevaplarla, ilk kayda geçirilmesindeki sebepler ileri sürülerek, Valilikçe ilk alınan karar savunulmuştur. Bu konuda son karar İçişleri Bakanlığı’na bırakılmak istenmiştir. Ancak, Valiliğin bu tavrı, Haydar Erkut’a karşı ilginin artmasına neden olmuştur. Her geçen yıl sorgulamalar, daha da artan sıklıkla tekrarlanmıştır. Bu sorgulamaların önemli bir bölümü, Gümrük ve İnhisarlar Vekâletince(Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nca) yapılmıştır. İlk görüş isteği, Gümrükler Koruma Genel Komutanlığı tarafından yapılmıştır. 2 Ekim 1936 tarihli ve istihbarat şubesi 3975 sayı numarasıyla, Emniyet İşleri Genel Müdürlüğü’ne gönderilen gizli ve kişiye özel bir yazıyla, Haydar Erkut’un durumu hakkında bilgi istenmiştir. Bu yazıda şu bilgilere yer verilmiştir: “Urfa Valisi Atıf , Urfa İl Kaçakçılık İstihbarat Amirliği’nde hizmete alınmış Haydar Erkut’un Konya’da fişe dâhil bulunduğunu söylemektedir. Bu haber bir söylenti midir? Yoksa gerçek midir? Aslı varsa Haydar’ın fişe sokulmasını gerektiren nedenler hakkında Genel Komutanlığımızın bilgilendirilmesine müsaadelerini dilerim”(EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:67). Gümrükler Koruma Genel Komutanı tarafından istenen bu bilgi talebi üzerine, Emniyet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen, 8 Ekim 1936 tarih ve11483 sayılı cevabi yazıda şu bilgilere yer verilmiştir: “2/10/1936 günlü ve İstihbarat Şubesi 3975 sayılı yazıları karşılığıdır. Urfa ili Kaçak İstihbarat Amirliği’nde hizmete alınmış olan, 1311(1895)İzmir doğumlu Mehmet Refik oğlu Haydar, asılarak idam cezası yerine getirilmiş olan Kasap Osman ile birlikte, asileri tepelemek vesilesiyle halka zulüm ve işkence ettiği, zorbalığa kalkıştığı, bugün rejime görünüşte sadık görünmekte ise de siyasî bir fırsat kolladığı ve çok atılgan olduğu kaydıyla Konya İli’nin Ilgın İlçesi 230 sayılı fişine kayıtlıdır. Saygı ile arz ederim.” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:66). Bu sorgulamalar, Haydar Erkut’un Muğla İli Kaçak İstihbarat Amirliği’ne atanmasından sonra hız kazanmış ve kendisinin şüpheli birisi olmasına neden olmuştur. Muğla Valisi’nin ısrarlı bir şekildeki uğraşıları ile Konya Valiliği’nden fiş örneği getirtilmiş ve geçmiş safahatı araştırılmıştır. Muğla Valiliği’nin İçişleri Bakanlığı ile yapmış olduğu yazışmaları, onun fiş takip uygulanmasına alınma sebeplerinin biraz daha detaylı bir şekilde ortaya çıkmasına neden olmuştur. Muğla Valiliği’nden 6 Şubat 1937 tarih ve Em. K.I.A.324 sayılı ile İçişleri Bakanlığı’na gönderilen gizli bir yazıda Haydar Erkut ile ilgili şu bilgilere yer verilmiştir: “Konya İli’nin 2 Şubat 1937 gün ve Em. K.I.230 sayılı yazılarında, Muğla İstihbarat Amirliği’ne tayini dolayısıyla 1 Şubat 1937 tarihinde hareket ettiği bildirilen, İzmirli Ahmet Refik oğlu Haydar, 4 Şubat 1937 tarihinde Muğla’ya gelmiş ve görevine başlamıştır. Adı geçenin Ilgın İlçesi fişine sokulu bulunduğuna göre, gözetilmesine esas olmak üzere, ne sebepten fişe sokulduğunun bildirilmesini ve fiş örneğinin de yollanmasını saygılarımla dilerim. Karşılık ve gereği için Konya bilgi Ankara vilayetine yazılmış Dâhiliye Vekâleti yüksek makamına arz edilmiştir” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:54). Bu yazıdan sonra, Konya Valiliği’nden gönderilen takip fişindeki dâhil edilme sebeplerinin çok geçerli bir delile dayanmadığı kanaatine varılması üzerine, bu durumun aydınlatılması için İçişleri Bakanlığı’ndan Haydar Erkut’la ilgili daha ayrıntılı bir bilgi talep edilmiştir. Muğla Valiliği’nden 17 Şubat 1937 gün ve 409 sayı ile6 Şubat 1937 gün ve Em. K.I.A.324 sayılı yazılarına ek olarak, Haydar Erkut ile ilgili, İçişleri Bakanlığı’na kişiye özel bir yazı gönderilmiştir. Bu yazının içeriği şu şekildedir: “Vilayetimiz kaçak istihbarat amirliğine atanan ve burada göreve başlayan adı geçenin, Konya Valiliği’nden getirtilen fiş örneği bağlı olarak sunulmuştur. Millî Mücadele yıllarında milis yüzbaşılığı ile Konya ve çevresinde bulunmuş olan ve idam edilen Kasap Osman’ın yanında çalışmış adı geçen hakkında doldurulan fiş içeriği delillere dayalı bir görüşü ihtiva etmediğinden incelenmeye değer görülmüştür. Aslen İzmirli olan adı geçenin daha önce Urfa İli Kaçak İstihbarat amirliğinde de bulunduğuna göre oradaki durumuyla geçmişi ve durumu itibariyle fişteki yazılı bulunan halleri görülmüş ise ve ana göre gereği yapılmak üzere, müsaadeleriniz saygılarımla dilerim (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:52). Muğla Valisi Recai Güreli tarafından İçişleri Bakanlığı’na gönderilen bu yazının ekinde ise, Konya Valiliği’nden getirtilen şu fiş örneğine yer verilmiştir: 230 eski / 15 yeni -Fiş numarası: 4 Konya vilayeti İsminin ilk harfi: H İsmi: Haydar Bey Babasının ismi: M. Refik Bey Kendi lakabı Babasının lakabı Doğduğu yer: İzmir Yaşı: 1311 (1895) Yaptığı iş: Çiftçi, eski milis subayı Mülahazat (Düşünceler): Bugünkü rejime görünüşte sadık gözükmekte ise de siyasî bir fırsat için beklemektedir. Eski nüfuz ve konumunu her ne suretle olursa olsun geri elde edebilmek için çok yürekli ve atılgandır. Mevcut sabıka veya mahkûmiyeti: Liseden askeri birliğe çıkarak daha sonra öğrenimi eksik bulunduğundan teğmenlikle emekliye sevk edilmişken, Millî Mücadele’de milis yüzbaşılığı ile Konya ve çevresinde asılarak, idam cezası yerine getirilen, “saçlı” diğer ismi ile Kasap Osman’ın oradaki hareketlerine yardımcı olarak, zulüm ve zorbalık yapmış olmak. Kendisinden en çok hangi fenalığı vardır: Daha önceleri, Milis Yüzbaşısı olarak, Konya’nın değişik mıntıkasında bulunarak, bu sırada görevinin kendisine sağladığı, konum ve yetkileri kötüye kullanarak, baskı ve zorbaca bir davranış sergilemesi ve bugünde aynı şekilde hareket edebilmek imkânını hangi suretle olursa olsun sağlayabilmek çabaları Hakkında mevcut bilgilerin en işe yarayanı ve özeti: Ilgın ve Kadınhanı ve diğer bazı yerlerde isyan sırasında tepelenerek, idama mahkûm edilen, Saçlı ve diğer ismiyle Kasap Osman’ın emri altında bulunarak, bu adamın en çok güvendiği icra araçlarından olup, adı geçenin asılarak idamı üzerine, eski nüfuzunu kaybetmesiyle Kadınhanı mıntıkasında edindiği bir çiftlikle meşgul görülmekte ise de kendisine hiçbir yarar sağlamayan bu arazi ile uğraşmaktan çok zamanını kendisi için daha uygun bulunduğu ve eskiden sözünün geçtiği Ilgın’da oturarak, ortalıkla hareket ettiği nüfuzlu günlerini geri elde etmek çarelerini aramakta ve bir fırsat bulabilmenin yolunu gözlemektedir. Ilgın’da Cumhuriyet Çiftliği sahibi Haydar B (Aslı gibidir) (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:53). Muğla Valiliği’nden 17 Şubat 1937 gün ve 409 sayı ile İçişleri Bakanlığı’na gönderilen yazıya, 10 Mart 1937 gün ve EM.U.M. Ş.I.G.5-2302/4650 sayılı yazı ile şu cevap verilmiştir: “Konya İlinin gizli fişine sokulu İliniz Kaçak İstihbarat Amiri, Refik Oğlu Haydar Erkut hakkında bakanlıkta fiş içeriğinden başka dikkate alınacak, bir bilgi bulunmadığından, bu adamın lehinde ve aleyhinde isabetli bir karar alınmasının mümkün olmadığı görülmektedir.Haydar’ın fişinde bulunan bilgiye gelince; sadece görüş ve düşünceden oluşmaktadır. Bilginin dayanağı ve nasıl ede edilmiş olduğu bakanlıkça bilinmemektedir. Bu nedenle, durum Konya İli ile haberleşerek, gizli fişe geçirilecek şahıslara ilişkin 14 Nisan 1932 gün ve 4550 sayılı talimat dikkate alınarak, yeniden yapılacak bir inceleme sonucuyla, bu kişinin gerçek durumunun tespiti ve neticesinin bildirilmesini rica ederim” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:51). Muğla Valisi Recai Güreli, kendisi ile uyumlu çalışmayan ve davranışlarından memnun kalmadığı, Haydar Erkut’un fişe dâhil edilme gerekçelerini de ileri sürerek başka bir yere naklini devamlı surette tekrarlayacaktır. İçişleri Bakanlığı’na 22 Haziran 1938 gün ve Em.1501 sayılı ile gönderdiği yazı bu konudaki ısrarcılığını çok açık bir şekilde göstermektedir. Bu yazının içeriği şu şekildedir: “ Milis Yüzbaşılığı ile Konya ve çevresinde asılarak idam cezasına çarptırılmış olan Kasap Osman’ın yaptığı işlere aracı olmasından ve bu nedenle mevki ve yetkilerini kötüye kullanarak, zorbalık ve aşırı derecede kibirli hareketlerle, eziyet ve zorla ele geçirme fillerinden dolayı Konya İli’nin Ilgın İlçesi 15 sayılı fişine sokulmuş olan İliniz Kaçak İstihbarat Amiri, Refik Oğlu Haydar Erkut hakkındaki fiş içeriği, ispatlanmış bir görüşü kapsamadığından ayrıntılı incelenmesine değer görüldüğü bakanlık yüksek onayına arz edilmişti. Karşılık olarak alınan 10 Mart 1937 gün ve EM.U.M. Ş.I.G.5-2302/4650 sayılı yazılarında, bakanlıkta, Haydar Erkut hakkında fiş içeriğinden başka dikkate alınacak, bir bilgi bulunmadığından, lehinde ve aleyhinde isabetli bir karar alınmasının mümkün olmadığı ve Konya İli ile haberleşerek, gizli fişe geçirilecek şahıslara ilişkin 14 Nisan 1932 gün ve 4550 sayılı talimat dikkate alınarak, yeniden yapılacak bir inceleme sonucuyla, bu kişinin gerçek durumunun tespiti ve neticesinin bildirilmesi istenmişti. Konya Valiliği ile yazışmaya başlanmış, karşılık olarak alınan 27 Nisan 1938 gün ve EMK. I.548 sayılı yazıda, bakanlıklarının, 18 Şubat 1938 gün ve EM.U.M. Şb.3-7387 sayılı emirlerine dayalı olarak, bu kişinin fişten çıkarılmasının uygun görülmediğinin bildirilmişti. Yine Urfa İli’nde bulunduğu süre içinde güven verici bir durum göstermediği anlaşılmasına ve rejime sadık gibi görünse de eski nüfuz ve konumunu her ne şekilde olursa olsun geri getirmek için fırsat beklemekte olduğu, yine çok küstahça davranışlar içerisinde olduğu fişinde çok açık bir şekilde belirtildiği halde Gümrük Muhafaza Genel Komutanlığı’nca Bodrum (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:48) İlçesi’ne nakledilen Haydar Erkut’un, adalarla sürekli ilişkisi bulunan bu ilçede sakıncalı görülmektedir. Aslında il mıntıkası içinde, kaçakçılığın aylardır ortaya çıkmamış olması ve aybaşı gelir -gider cetvellerinin de emniyet müdürlüğü tarafından düzenlenmesinden dolayı, çok önemli bir görevi de kalmayan adı geçenin başka bir ile naklinin sağlanmasına müsaadelerini saygılarımla arz ederim” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:49). Muğla Valilisi Recai Güreli’nin bu ısrarlı cevaplarına artık dayanamayarak, 18 Temmuz 1938 gün ve I.G.8/3610 sayılı yazı ile Haydar Erkut’un yerinin değiştirilmesine onay verecektir. Bu yazının içeriği şu şekildedir: “ 22 Haziran 1938 gün ve Em.1501 sayılı yazıya karşılıktır: İliniz Kaçak İstihbarat Amiri, Refik Oğlu Haydar Erkut’un gerek adalarda olan bağlantısı ve gerekse eski nüfuz ve zorbalığını geri elde etmeye yönelik çalışması hakkında verilen bilgiler gerçekçi delillere dayanıyorsa, başka bir yere nakli için Valilikçe, Gümrük ve Tekel Bakanlığı’na arz ile sonuçtan bakanlığımıza da bilgi verilmesini rica ederim” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:47). Muğla Valiliği’nce ilerleyen yıllarda da İçişleri Bakanlığı’yla Haydar Erkut hakkında bilgi talebi ve yerinin değiştirilmesine ilişkin yazışmalar yapılmıştır. Bu yazışmalardan birisi de 30 Aralık 1938 tarih ve E.M.K.I.B, 3175 sayılı gizli yazısıdır.İçişleri Bakanlığı’na gönderilen bu yazının içeriği şu şekildedir: “ 17/12/938 gün ve Emniyet Umum Müdürlüğü Ş.I.G.8.63986 sayılı yazı buyrukları karşılığıdır. Konya Valiliği tarafından fişe konulup, Urfa Kaçak İstihbarat Amiri bulunduğu sırada, güven verici bir izlenim bırakmadığı gibi, neden olduğu çirkin dedikodular dolayısıyla görevinden ayrılmak zorunda kalan Ahmet Refik oğlu Haydar Erkut, bölgemizde çalıştığı sürece de bir sempati uyandıramamış, aksine kültürümüze aykırı bir duygu ve düşünce taşıdığı her hal ve hareketinden anlaşılan Bodrum Müdde-i Umûmîsi(Savcısı) Berki Baran’a sokularak, adliye ile ilçebaylık ( kaymakamlık) ve zabıta arasındaki dirliğin bozulmasında etken olmuştur. Haydar hakkında, Odacı Ali’nin müracaatı üzerine, polisçe işe el konulmasından ötürü zabıtaya düşman olan adı geçen savcının müdahalesi ile soruşturmayı durdurduktan sonra, devlet kuvvetini zaafa uğratmak ve hükümet otoritesini hiçe indirmek için hiçbir fırsatı kaçırmamıştır. Halkı teşvik ederek, savcılık kanalı ile hükümetin icraatını (yürütme gücünü) bozdurma girişiminde bu suretle kaymakam ve kolluk güçlerini zor durumlara sokmuştur. Birilerinin kışkırtması ile gazinosunu vaktinde kapatmayan, kahveci Nusret hakkında her zorluğa karşın görevlerini yapan polislerimizin mahkûm olmasında adı geçenin işe karışması ve etkisinin kuvvetli bir ihtimal olduğunu saygı ile arz ederim” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:33). Bütün bu yazılara rağmen İçişleri Bakanlığı, hem Konya Valiliği’nden bilgi istemiş hem de Muğla Valiliği’ne Haydar Erkut’la ilgili son derece tatminkâr cevaplar yazmıştır. Bu yazılardan birisi de 17 Aralık 1938 gün ve I.G.8/63987 sayı ile Konya Valiliği’ne gönderdiği yazıdır. Bu yazıda şu ifadelere yer verilerek, Haydar Erkut’un fişe dâhil edilmesi sebeplerinin bildirilmesi istenmektedir: Vilayetinizin 19 sayılı fişine sokulu, Gümrük Koruma Genel Komutanlığı İstihbarat Amiri Haydar Erkut’un, Millî Mücadele sıralarında Ayvalık ve Manisa mıntıkalarında, Konya’nın Birinci ve İkinci Bozkır İsyanlarında, Konya merkezinde hazırlanmakta olan isyan hareketlerini bastırmak ve isyan elebaşılarından Delibaş’ın ölü olarak yakalanmasında, birçok tanınmış kişilerle çalıştığı ve bu işlerde büyük yararlıklar gösterdiği haber alınmıştır. Kendisinin fişe dâhil edilmesi sebeplerine dair bakanlıkta mevcut onaysız fiş örneğindeki bilgiden başka, bir delil olmadığı ve bu bilginin de her hangi bir ihbar veya şikâyetten başka bir delile istinat etmediği görülmüştür. Bu hususta yeniden araştırma ve incelemeler yaptırılarak, fişe dâhil edilmesi sebeplerinin esaslı bir biçimde tespitiyle, hakkında elde edilecek belgeye dayalı delillerin ve evvelce ne biçimde fişe dâhil edildiğinin acele bildirilmesini rica ederim(EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:38). Yine aynı mahiyetteki bir yazıyı da Muğla Valiliği’ne göndermiştir. 17 Aralık 1938 gün ve I.G.8/63986 sayılı bu yazıda şu ifadelere yer verilmiştir: “İstihbarat Amiri Haydar’ın hükümet otoritesini hiçe indirdiği hakkındaki delillerin bildirilmesine dair. Cevap: 9/11/1938 tarih ve kalem 225 sayılı şifreye: Bodrum İstihbarat Amiri iken, Ankara merkezine alınmış olan, Haydar Erkut’un İlinizde görev yaptığı süre içinde, fenalığına ilişkin verilmiş bir bilgi olmadığı dosyasının incelenmesinden anlaşılmıştır. Yukarıda tarih ve sayısı yazılı şifrede sözü geçen, hükümet otoritesini hiçe indirmek siyasetini izlediğine ilişkin elde var olan maddî delillerin neden ibaret olduğunun esaslı bir şekilde tespit edilerek, neticenin acele bildirilmesini rica ederim” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:39). İçişleri Bakanlığı’nın net cevap isteyen yazıları üzerine, Konya Valiliği’nden 21 Aralık 1938 gün ve Emniyet Ş.I 1661 sayılı yazıyla, şu cevap verilmiştir: “17/12/938 gün ve Emniyet Ş.I.G.8.63987 sayılı buyrukları karşılığıdır. 1- Kaçak İstihbarat Amiri Haydar Erkut’un, fişe geçirildiği hakkında Kadınhanı Kaymakamlığı’nın 5/7/926 gün ve 48 sayılı yazısının tasdikli bir örneği ilişiktir. 2- Bu adam uzun süre Urfa’da istihbarat amirliği yapmıştır. Şu anda da aynı vazife ile Muğla’da bulunmaktadır. Durumu hakkında sözü geçen iller ile Ilgın Kaymakamlığı’nca incelemeler yapılmış ve 34 kişi arasında, fişten çıkarılması 29 Aralık 1937 gün ve Emniyet K.I.2848 sayılı yazımızla yüce katınıza arz edilmişti. İstiklal Mahkemesi tutuklularının fişten çıkarılmaları uygun görülmediğine ilişkin, 18 Şubat 1938 gün ve Emniyet Ş.I.7387 sayılı ile buyruk verilmişti. 3- Haydar Erkut’un İstihbarat Amiri bulunmasına ve şimdiye kadar da şüpheli bir durumu hissedilmemiş olmasına göre fişten silinmesinde bir mahzur görülememektedir. Durum yüksek takdirlerine arz olunur” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:35). Görüldüğü üzere Konya Valiliği Haydar Erkut konusundaki kararı İçişleri Bakanlığı’na bırakarak, sorumluluktan da kurtulmak istemektedir. Buna karşılık olarak, Muğla Valiliği ise Haydar Erkut hakkındaki olumsuz kararında ısrarcı davranmıştır. Bütün bu gelişmeler üzerine, Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti (Gümrük ve Tekel Bakanlığı) Gümrük Koruma Genel Komutanlığı tarafından 3 Aralık 1938 gün ve İstihbarat Şube4963 sayılı kişiye özel bir yazı ile İçişleri Bakanlığı’na Haydar Erkut’la ilgili olarak yapmış oldukları tasarrufu bildirmişlerdir. Yine aynı yazı ile Haydar Erkut konusundaki belirsizliğin giderilmesi istenmiştir. Bu yazının içeriği şu şekildedir: “17/11/1938 tarih ve Emniyet işleri Ş.I.G.8/59463 sayıya karşılıktır: 1- Muğla İli Kaçak İstihbarat Amiri İhtiyat (Yedek) Topçu Yüzbaşı Haydar Erkut’un, Valinin üst üste müracaatları üzerine, bu ilde faydalı çalışamayacağına karar verilerek, başka bir yerde görev verilmek üzere, Muğla İli’nden alınarak, Ankara’ya merkeze getirilmiştir. 2- Valinin ilk müracaatı: (Haydar Erkut’un Konya’nın Ilgın kazası 15 numaralı fişine kayıtlı ve durumu önemle gözetlenen kimselerden olduğu ve bununla beraber il mıntıkasında kaçakçılık kalmadığından, istihbarat amirliğinin lağvı veyahut adı geçenin başka bir tarafta görevlendirilmesi…) merkezinde idi. Bu Haydar Erkut; önceleri, Urfa İli Kaçak İstihbarat Amirliği’nde 3 sene başarılı bir şekilde çalışmakta iken, bazı kaçakçıları istihbarat bürosunda sorguya çekmesi ve suç ortaklarını ortaya çıkarmak için baskı yaptığı şikâyet edilmesi üzerine, kendisine bu gibi hareketlerin kanunda yeri olmadığı uyarısı yapılmakla birlikte bu görevden alınarak, kendisini deneyimli ve çalışkan gördüğümüz için Muğla İli Kaçak İstihbarat Amirliği’ne göndermiştik. Görevine başladığı 5 Şubat 1937 tarihinden, 11 Temmuz 1938 tarihine kadar, Vali tarafından Haydar hakkında herhangi bir şikâyette bulunulmadığı gibi, Haydar’ın Bodrum’u merkez yaparak, karşı adalardan gelebilecek kaçakçılık hareketlerine yakından etkin(EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:42) olması uygun görülerek, Bodrum’a alınacağı Valiye bildirildiği zaman, kaçakçılık konusunda, il merkezinde bulunmasının daha isabetli ve daha yararlı olacağını cevaplamak suretiyle Haydar’ın çalışmasından memnun olduğunu bildirmiş oluyordu. Hatta bu memnuniyetinden olacak ki bir gün (Haydar’ın verdiği ifadeye göre) fişe kayıtlı olduğunu yüzüne karşı söylemekle birlikte, Konya İlinden durumu araştırdığını ve bu kaydın hiçbir geçerli temele dayanmadığını ve yaptığı girişimle bu kaydın silinmesi hakkında Dâhiliye Vekâleti’nden (İçişleri Bakanlığı’ndan) Konya Emniyet Amirliği’ne emir verilerek, bilgi istendiğini bildirerek, kaygı duymaksızın çalışmalarını sürdürmesini de tavsiye etmişti. Haydar daha Urfa’da iken, Urfa Valisi de Haydar’ın fişte kayıtlı olduğunu bildirmiş, Emniyet Umûm Müdürlüğü (Emniyet Genel Müdürlüğü) ile o zaman yapılan yazışma sonucunda, (Haydar’ın asılarak idam edilmiş Kasap Osman’ın maiyetindeki müfrezelerde çalışarak, halka zulüm ve baskı yapmakla tanınan ve gayet atak bir kişiliğe sahip olduğu, rejime her ne kadar sadık görünüyorsa da siyasî fırsat kolladığı) şeklinde fişe kayıt edildiği bildirilmişti. Yapılan araştırma ve incelemelerde Haydar’ın, Millî Mücadele yıllarında; Ayvalık ve Manisa mıntıkalarında Tokat Saylavı (Milletvekili) Hüsnü Konya’nın maiyetinde, şimdiki Hatay’da Komutan Albay Şükrü ile birlikte Millî Müfrezeler Komutanlığı’nda Konya’nın Birinci ve İkinci Bozkır İsyanlarını ve Konya merkezinde hazırlanan (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:43) isyan hareketlerini bastırmakta ve isyan elebaşlarından Delibaş’ın yakalanıp, başının kestirilmesinde başarılı görevler yerine getirmiş ve cephede maiyetine verilen kuvvetlerle takdire değer işler gördüğü anlaşıldığından, Ilgın Kazası’nın fişine hangi heyetin verdiği karar ile bu şekilde kayıt edildiğinin tespit edilememesi ve Haydar’ın Konya ve çevresinde isyan hareketlerini bastırma yolunda doğal olarak sert ve zorba davranışlarından kırgın olanlar tarafından, aleyhine böyle bir damganın vurulmuş olmasına hüküm edilerek, bu noktadan görevine devam ettirilmesinde bir sakınca görülmemiştir. Muğla Valisi’nin son raporunda, devlet otoritesini kırmaya çalıştığı bildirilmesi üzerine, artık, Muğla İlinde bırakılması uygun görülmemiş ve görevinden alınmıştır. 3- Yıllardan beri kaçak istihbarat teşkilâtında çalışan ve büyük deneyim ve pratik edinen bu kişi hakkında kesin karar verebilmek için, devlet otoritesine karşı ne gibi hareketlerde bulunduğuna dair oldukça ayrıntılı ve delillere dayalı bilgilerin, Muğla Valisi’nden ve Ilgın Kazası’nın 15 sayılı fişine hangi tarihte hangi kurulun yazılı kararıyla kayıt edildiğini ve böyle bir kayda Haydar’ın ne gibi şüpheli hareketlerinin sebep olduğu hususlarının Konya Valiliği’nden sorulmasına, yüksek buyruklarını saygılarımla dilerim” EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:44;45). Bu yazıdan sonra Muğla Valisi, Haydar Erkut Hakkındaki olumsuz görüşünü tekraren, bildirecektir. Bu görüşüne, Muğla Valiliği’nin 8 Kasım 1938 gün ve Kalem 225 sayılı şu yazısını da ekleyecektir: “Çerkez ırkından olup, Ilgın İlçesi’nin 19 sayılı fişine dâhil, Gümrük Koruma Teşkilatı’na bağlı, Bodrum’da İstihbarat Amiri Haydar’la 16 Ağustos 1938 gün ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 41049 sayılı emriyle, 44 sayılı fişe alınan, Bodrum Müdde-i Umûmîsi (Savcısı) Berki’nin el birliği yaparak, halkı okşamak ve kolluk güçlerinin maneviyatını kırarak (morallerini bozarak), kendilerine bağımlı hale getirmek ve hükümet otoritesini hiçe indirmek amaç ve politikasını izledikleri olayların akış biçimi ve hareketlerinden anlaşılmaktadır. Atılgan ve küstah olan bu iki şahsın durumunu tehlikeli görüyorum. Haydar bugünlerde Güllük’te Sapancalı Baki ile sıkı bağlantı halindedir. Her ikisinin de değiştirilmesi için bugüne kadar, Adalet ve Gümrük ve Tekel Bakanlıklarıyla yaptığım yazışmalar sonuçsuz kalmıştır. Bu iki şahsın önemli bir konumu olan Bodrum’dan uzaklaştırılmasını çok gerekli görüyorum. Gereğinin yerine getirilmesini bakanlık yüksek katının müsaadelerine arz ederim” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:46). İçişleri Bakanlığı’ndan 5 Nisan 1939 tarihinde, 17231 numara ile Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti’ne (Gümrük ve Tekel Bakanlığı’na) gönderilen bir yazıda Haydar Erkut’la ilgili olarak şu bilgilere yer verilmektedir: “Kaçak İstihbarat Amiri Haydar Erkut’un eskiden beri durum ve hareketleri hükümetin kuşku dolu bakışlarını (şüphelerini) üzerine çektiği ve “Cumhuriyet Çiftliği” adındaki çiftliğin sahibi olup, Millî Harekât sırasındaki olağanüstü durumlar dolayısıyla servet sağlamış ve o sırada milis komutanlığı yapmış olması nedeniyle, bu hareketini bilen saf köylüye karşı, kendisini çok üstün bir durumdaymış gibi göstermesinden ve zorbalık yapmasından dolayı fişe kapsamına alındığı Konya Valiliği’nin yazılı bildiriminden anlaşılmıştır” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:1). Bu açıklamadan sonra, Haydar Erkut’un kısa bir özetle özgeçmişi ile durumuna dair şu bilgiler verilmektedir: “Haydar Erkut: Haydar Erkut, İzmir 1311(1895) doğumludur. Babasının adı Refik’tir. Millî Mücadele sıralarında düşmanlarımızla çarpışmış ve Konya isyanlarını bastırmış olmasından dolayı, yüksek komuta katı tarafından olağanüstü olarak yüzbaşılığa terfi ettirilmiş ve para ve sözlü ödüllerle takdir edildiğini ifade etmekte ve bunları belge göstermek suretiyle ispat etmektedir. Kişisel dosyasındaki bilgilere göre, lise öğrenimine devam ederken, askerî birliklere katılmış ancak, öğrenim düzeyi eksik görüldüğünden, teğmenlikle emekliliğe sevk edilmiş iken, Millî Mücadele’de Konya ve çevresinde asılmış olan “Saçlı” diğer ismiyle, “Kasap” Osman’ın oradaki yapmış olduğu hareketlerine yardımcı olarak, zulüm ve zorbalık yapmış olmasından dolayı Konya vilayetinin takip fişine dâhil edilmiştir. Gümrük ve İnhisarlar Vekâletince (Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nca) Urfa ili kaçak istihbarat amirliğine tayin edilmiş ve daha sonra memuriyeti Muğla İline gönderilmiştir. Muğla İlinden alınan 8/11/938 tarihli ve kalem 225 sayılı bir şifrede: Haydar’ın, Bodrum Müdde-i Umûmîsi (Bodrum Savcısı) Berki Baran ile birlikte, halkla yüzgöz olmak ve kolluk güçlerinin maneviyatını kırarak kendilerine bağlamak ve hükümet otoritesini hiçe indirmek gaye ve siyasetini takip ettiğinden dolayı, memuriyetinin başka bir ile nakli Gümrük ve İnhisarlar Vekâletinden (Gümrük ve Tekel Bakanlığı’ndan) rica edildiği halde karşılık verilmediği bildirilmiştir. Bu durum Bakanlığımızca da adı geçen Bakanlığa arz edilmiş, alınan karşılıkta: Haydar’ın çok çalışkan bir memur olduğu ve değişmesini gerektirir bir hali görülmediği ve Millî Mücadele’de vatan uğrunda çalışmış bir kişi olduğu bildirilmesi üzerine, fişe geçirilmesi sebepleriyle, hükümet otoritesini hiçe indirmek ve kolluk kuvvetlerinin maneviyatını kırmak siyasetini takip ettiği hakkındaki bilgilerin incelenmesi Konya ve Muğla Valilikleri’ne yazılmıştı (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:2). Konya İli’nden alınan karşılıkta: Öteden beri durum ve hareketleri hükümetin kuşku dolu bakışlarını üzerine çekmiş olan ve Cumhuriyet Çiftliği’ni işleten Haydar’ın Millî Harekât sırasındaki olağanüstü durumlar dolayısıyla servet sağlamış ve o sırada milis komutanlığı yapmış olması nedeniyle, bu hareketini bilen saf köylüye karşı, kendisini çok üstün bir durumdaymış gibi göstermesinden ve zorbalık yapmasından dolayı fişe geçirildiği bildirilmiştir. Muğla Valiliği’nden alınan karşılıkta da: Haydar tarafından karısına tecavüz edilen odacı Ali’nin müracaatı üzerine, soruşturmaya başlandığı sırada müddei umumi (savcı) Berki Baran ile söz birliği ederek, soruşturmayı durdurmayı başardığını ve bölgede çalıştığı müddetçe sempati uyandırmamış; aksine kültüre aykırı hareketler gösterdiği bildirilmiştir” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:3). Bu yazıdan da anlaşılacağı üzere, İçişleri Bakanlığı gelen şikâyetler üzerine, Haydar Erkut’un takip fişine dâhil edildiğini, ancak Millî Savaştaki hizmetleri de dikkate alındığında bu durumun ilgili valiliklerce tekrar soruşturulmasını istemektedir. Aslında bu yönde gelen ihbarlardan muhatap kişilerin zarar görmemesi için soruşturmayı yürüten kişiler ve kurumlar sürekli olarak ikaz edilmektedir. İhbardaki belirtilen hususların tüm yönleriyle özellikle de güvenlik boyutuyla yeterince incelenmeden karar verilmemesi istenmektedir. Bu araştırmalar sırasında yeri geldiğinde ilgili kişinin çalıştığı veya en çok birlikte olduğu, onu tanıyan kişilerin görüşlerine müracaat edilmektedir. Bu görüşlerde, Haydar Erkut örneğinde olduğu gibi, mağduriyetin giderilmesi yönünde ifadeler içeren değerlendirmelere de rastlanmaktadır. İşte bu kapsamda güzel bir örnek olması açısından, Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti (Gümrük ve Tekel Bakanlığı) Gümrük Koruma Genel Komutanlığı tarafından 23 Ocak 1939 tarihinde, u.110 sayı numarası ile 3 Aralık 1938 tarihli ve 4963 sayıya ek olarak, Dâhiliye Vekilliği’ne (İçişleri Bakanlığı’na)gönderilen yazıyı gösterebiliriz. Gizli ve kişiye özel bu yazıda; Haydar Erkut’un Millî Savaştaki hizmetlerine dair biyografi örneğini içeren bilgilendirme yapılmıştır. Bu bilgilendirmede, Haydar Erkut’a sahip çıkılmış ve O’nun uğramış olduğu bu haksız uygulamadan biran önce kurtarılması istenmiştir. Bir yerde O’na yüklenen suçlara da itiraz niteliğinde olan bu kısa safahatında şu ifadelere yer verilmiştir: “Yakından ve uzaktan tanıyanlar arasında, ayrıca yapılan gizli incelemelerde; kendisinin Çerkezlikle herhangi bir ilgisi olmadığı ve İzmir’de doğan Haydar’ın tip, lehçe diğer özellikleri açısından da bir Türk çocuğundan başka bir şey olamayacağı sonucuna varılmıştır. Haydar’a Çerkezlik yakıştırması, Millî Savaşta, bir zamanlar moda olan silah kuşanma biçiminin, Çerkez giyinişine benzerliğini, Haydar’ın da herkes gibi taklit etmiş olmasından kaynaklandığı, bu soruşturma sırasında tespit edilmiştir. Bundan dolayı sırf şekille ilgili bir durumdan böyle bir hüküm çıkarmak mümkün olmayacağı gibi, şahsına Çerkezlik isnat edilen bu kişinin, Çerkezler aleyhindeki duygularına ve Çerkez Ethem’in bizzat takip ve tepeleme harekâtına katıldığı bilgisi elde edildikten sonra, bu yakıştırmanın asıl ve esastan uzak olduğu kanaatine varılmıştır. Türk karakterinin ayırıcı bir işareti olan (enerji)nin, Haydar’a yakıştırılmasında bir çeşit olumsuz anlama gelebilecek (cüretkârlık)la nitelendirilmesi, tamamen aykırı ve kindarca bir duyguya dayalı hükümdür (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:8). Ilgın kazasının (15) sayılı fişine girmesine de bu gibi kötü niyetli düşüncelerin neden olduğu tahmin edilebilir. Millî Mücadele’de samimi hizmetlerini etrafıyla izah eylediğim Haydar, Kasap Osman’ın maiyetinde de bulunmadığı güvencesini vermektedir. Hatta İstiklal Mücadelesi’nde Afyon’daki Süvari Kolordusu’nun emrinde bulunurken, o mıntıkada bir müfrezeye komutanlık yapan Kasap Osman’ın bazı keyfi ve kanun dışı emir ve müdahalelerine göz yummadığı için, bu zorba ve oldukça kibirli adamın tehdit ve takibine maruz kaldığını belirtmiştir. Yaşanan bu durumu, Kolordu Komutanı’na (şimdiki Birinci Ordu Müfettişi) durumu bildirerek, onun koruma ve kendisini sahiplenmesiyle, Kasap Osman’ın baskısından kurtulabildiğini açıklamıştır. Gerek bu olayın gerekse kendi hakkındaki her türlü açıklamanın Orgeneral Altay’dan araştırılıp soruşturulmasının mümkün olabileceğini ifade etmesi üzerine, yapılan soruşturma ve inceleme, Haydar’ın bu ifadelerini doğrular bir nitelikte çıkmıştır. Belirli bir hadiseye olaya dayanarak kimlerin görüş ve raporlarıyla fişe dâhil edildiği tespit edilmediği takdirde, her gittiği yeni görevinde kendisini peşi sıra izleyen ve sıkıntı doğuran, bu fiş lekesinden Millî Savaşta ve son yıllarda, Muhafaza Teşkilatında iyi hizmetler görmüş yurtsever bu memleket evladının bir an evvel kurtarılmasını bakanlığımıza da sonuçtan bilgi verilmesini yüksek müsaadelerine saygılarımla arz ederim” (EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:9). II-Haydar Erkut’un Millî Mücadeledeki Hizmetlerine İlişkin Savunma Raporu Haydar Erkut, kendisinin fiş uygulanmasına dâhil edilmesine itiraz etmiş, kendisine yöneltilen tüm suçlamaları bütünüyle ve kesin bir dille reddetmiştir. Kendisini savunmak amacıyla hazırlamış olduğu, dokuz maddeden oluşan bir raporda özellikle, Birinci ve İkinci Bozkır İsyanları açısından çok değerli bilgiler vermiştir. Bu isyanların bastırılmasındaki üstlenmiş olduğu görevleri çok akıcı bir ifade ile anlatmıştır. Kendisinin fişe dâhil edilmesinde gerekçe olarak gösterilen suçlamaların aksine, Millî Mücadele’nin o karanlık ve karışık günlerinde, Konya İsyanları döneminde çok başarılı hizmetler gördüğünü, bu durumu o günleri yaşayan şahitleriyle kolaylıkla ispatlayabileceğini ifade etmiştir. Böylelikle, kendisine yöneltilen bu suçlamaların ne kadar boş olduğunu savunmuştur. Kendisiyle uğraşanların ve bu suçlamaları yapanların özellikle Konya İsyanı’nın bastırılmasından sonra, yakaladığı veya yakalanmasına yardımcı olduğu kişiler olduğunu ifade etmiştir. Bu kişilerin kendisinden intikam alma amacıyla, dönemin yöneticilerine; ‘şahsını kötü ve rejim düşmanı gibi tanıtma’ amaçlı asılsız suçlamalar içeren ihbarlar gönderdiklerini söylemiştir. Kendisine yöneltilen bu suçlamalar dışında başka herhangi bir delil de olmadığını belirterek, kendisine yapılan bu muamelenin tamamıyla yersiz ve hukuksuz olduğunu savunmuştur. Rapor bir anlamda, Millî Mücadele’de üstün başarılar gösteren bir kahramanın, uğramış olduğu haksız uygulama karşısında, dönemin yetkililerine “yanlış yapıyorsunuz”, bu “yanlışlıktan vazgeçin” uyarısı niteliğindedir. Raporda ifade edilen bilgiler, sadeleştirilmiş haliyle şu şekildedir: 1- 1919 yılı altıncı ayında Doğu Ordusu’ndan gelerek, Bandırma’ya geçtiğim zaman, Yunan kuvvetleri Manisa’yı işgal etmişlerdi. İlerde işgali durdurmak üzere, Akhisar’da şu anda Tokat Milletvekili bulunan Binbaşı Hüsnü (Konay) kumandasında millî teşkilat başlamıştı. Bu teşkilatta görev almak üzere, Yüzbaşı Şükrü (Hatay Türk Birlikleri Komutanı Kurmay Albay) ile birlikte Akhisar’a hareket ettik . Bir müddet merkezde görev yaptıktan sonra Marmaracık, Paşaköy, Yayaköy Müfrezesi Komutanlıkları’nı üstlenerek, işgal kuvvetlerine karşı bir Türk çocuğundan beklenen vatanî görevi yerine getirdim. Bu tarihte Sayın Başvekil Celal Bayar da Millî Alay Komutanıydı. İzmir Milletvekili Osmanzâde Hamdi de Müdafaa-yı Hukuk’un etkin ve kahraman üyesi bulunuyordu. Buradaki hizmetlerimin yakın şahidi Osmanzâde Hamdi , Tokat Milletvekili Hüsnü ve Hatay Komutanı Albay Şükrü’dür. 2- Mıntıka Komutanı Tokat Milletvekili Hüsnü (KONAY) görülen lüzum üzerine, Konya Havalisi Kuvva-yı Millîye Komutanlığına atandıktan sonra Konya Heyet-i Merkeziyesi’nin daveti üzerine bendeniz de 1920 yılı Ocak ayında Konya’ya giderek, Merkez Kuvva-yı Milliye komutanlığını üstüme aldım. Konya İtalyanların işgali altındaydı. Konya’da oldukça yoğun Millî Mücadele karşıtları (Zeynelabidin Hoca taraftarları) işgal kuvvetleriyle işbirliği yapmış ve İstanbul’dan aldıkları direktiflerle Birinci Bozkır İsyanı’nı çıkarmışlardır. Üzerlerine gönderilen takip kuvvetleriyle, isyan bastırılmış ise de bu olayı izleyen süreçte; Konya’nın da içinde bulunduğu daha kapsamlı ikinci isyanı çıkarmak kararını almışlardır. Millî Mücadele karşıtları tarafından verilen bu karar, zamanında haber alındığından 12nci Kolordu Komutanı Albay Fahrettin (Birinci Ordu Müfettişi Orgeneral Fahrettin Altay) başkanlığında Heyet-i Merkeziye’de yapılan önemli toplantı sonucunda, isyanı düzenleyenlerin hemen yakalanması emredilmiştir. Komutanın verdiği emirle, isyanı düzenleyenlerin elebaşlarını gece evlerine baskın yaparak, kendi elimle yakalayıp, Ebuziya Köşkü’ne hapsettim ve gözaltında tutulmaları sorumluluğunu üstlendim. Bu tutuklama dolayısıyla yine serbest kalan âsilerin bir baskın yapmaları ihtimaline karşı kuvvetli bulunmak üzere, Konya’da bulunan Birinci Dünya Savaşı göçmenlerinden ve Doğu İlleri halkından gönüllü müfrezeler kurup, bunları silahlandırarak emrim altına aldım(EGM Arşivi, 35074-12272-384 Numaralı Dosya, Belge No:10). 3- Alaşehir, Salihli’nin düşmesi üzerine kolordu komutanı emriyle Konya hapishanesinden aldığım mahkûmları müfrezeme ilave etmek suretiyle, Konya Gönüllü Müfrezesi’ni oluşturarak, Uşak Cephesi’ne hareket ettim. 23 ncü Tümen Komutanı Albay Aşir (Tümgeneral Atlı) karargâhıyla İnay İstasyonu’ndaydı. Müfrezemle emirlerine girdim ve Elvanlar hattında bulunan Yunan kuvvetleri karşısında Türk Ordusu ileri hattını kurarak yaptığım taarruz ve baskınlarda komutanlarımın yüksek takdirlerini kazandım. Temmuz 1920 ayı iç