Atilla BİTİGEN
Punto:
Dinle
Bülbülü Öldürmek, Harper Lee tarafından 1960’da yazılmış. 1930’ların Güney Amerika’sında ücra bir kasabada geçiyor. Roman temelde Scout adlı anlatıcı karakterimiz, onun kendisinden bir kaç yaş büyük ağabeyi Jem, yakın arkadaşları Dill ve avukat olan babaları Atticus’un hikâyesini içermekte. Beyaz perdeye de aktarıldı çok muhteşem bir filmdir. Bu dört ana karakter çerçevesinde; ırkçılık, adalet, özgürlük, eşitlik, cinsiyet, ayrımcılık, büyümek ve ergenlik gibi hassas konuları sade ancak çok etkili bir dille ele alıyor. Renkleri, dilleri, dinleri, cinsiyetleri, ırkları ne olursa olsun bir insanı diğer bir insandan üstün kılacak hiç bir neden yoktur. Masumiyetin sembolü olan çocuk ve onun saf temiz kirlenmemiş gözünden dünyaya bakış hayatı daha yaşanabilir kılıyor. Herhangi bir içten pazarlık ya da hesap olmadan, masum ve düz bir çocuk bakışı ile olaylara bakıldığında aslında her şey olduğundan çok daha basit ve çözülebilir görünüyor. Zenci olanın aşağılandığı, ekonomik olarak geri bırakılan, itilmiş, dışlanmış olduğu Güney Amerika’nın eski yapısını anlatıyor. Beyaz kadın ahlaksızlık yapıyor, zenci karşılık vermediği için iftiraya kurban gidiyor, jüri dahi masum olduğu halde zenciyi suçlu buluyor, kaçmaya çalışırken öldürülen masum zencinin trajik sonuna üzülüyorsunuz. Yargıcın görevlendirmesini kabul eden, dürüst ve ahlaklı avukatın bir zenciyi savunması kanun önünde eşitliğin önemini anlatan hukuk mücadelesi. Çok yönlü bir ilişkileri sorgulayan edebiyat şaheseri
Bülbül insana, çevresine zarar vermeyen zararsız bir kuş. Sesinin güzelliği ile insanlara huzur ve neşe veriyor. Baba büyüklerinden duyduğu öğüdü çocuklarına anlatıyor. Sakın bülbüle dokunma, zararsız olanları öldürmenin günah olduğunu aklından çıkarma diyor. İstediğiniz kadar karga vurun ama unutmayın, ‘Bülbülü öldürmek günahtır. Bülbülü niçin öldürmek günah sorusuna cevabı “Bülbüller bizi eğlendirmek için şarkı söylemek dışında bir şey yapmaz. İnsanların bahçelerindeki bitkileri yemezler, mısır ambarlarına yuvalanmazlar, tek yaptıkları iş bize içlerini dökmektir. İşte bu yüzden bülbülleri öldürmek günahtır” diye veriyor.
Scout ve Jem’in Dill ile tanışması, onunla birlikte geçirdikleri yaz tatili ve sonrasında okulun açılmasıyla başlayan süreç ilk bölümde anlatılmakta. İkinci bölümde ise; Scout’un gözünden, haksız yere suçlanan bir zenciyi savunan babası Atticus’un yaşadıklarını, bunun çocuklara nasıl yansıdığını ve Jem’in ergenliğe girişini görüyoruz. Adalet, eşitlik, ırkçılık, sınıf ayrımı ve ayrımcılık kavramları, 8 yaşındaki Scout’un masum çocuk gözünden işleniyor.
Eser ırksal çatışmanın en üst düzeyde hissedildiği 1930’ların ABD’ni ve sosyal yaşamı etkili bir biçimde ele almaktadır. Irkçılığın olduğu bu dönemde siyahi bir gencin haksız yere suçlanmasını konu alan eser, yazıldığı dönemde ilgi çekmiş ve takdir toplamıştır. Kitabın ana konusu siyah-beyaz insan üzerinden adalet, ırkçılık, eşitlik kavramlarını irdelemektir. Doğru bildiğini savunup tüm kasabayı karşısına alma cesaretini gösteriyor Atticus.
İnsanları olduğu gibi kabul eden, onları anlamaya çalışan, yargılamayan ve çocuklarına da bunu öğütleyen bir adam Atticus. Kasabadaki zencilerin yaşadıkları mahalle ve kiliseleri ayrıdır. Özellikle zencilere karşı yapılan ayrımcılık ve horlanma acımasızdır. Malikânelerde köleler zor koşullarda çalışmakta; yoksulluk içinde yaşamlarını sürdürmektedirler.
Kahramanları irdelersek Scout; afacan, zeki, baba ve abisini seven, kitaptaki ifadeyle “erkek gibi” bir çocuktur. Jem’e baktığımızda meraklı, kardeşini korumacı özellikte bir abi karakteri olarak karşımıza çıkmaktadır. Avukat olan Atticus vicdan ve adaletin sembolü, doğruluk ve iyiliğin emsali bir babadır.
“ Basit bir sırrı öğrenirsen her türlü insanla anlaşman kolaylaşır, Scout. Bir insanı anlayabilmek için o insanın baktığı açıdan bakmayı becerebilmelisin. Kendini onun yerine koyup her şeyi onun gördüğü gibi görmelisin. Bir insanı anlayabilmek için o insanın baktığı açıdan bakmayı becerebilmelisin. Kendini onun yerine koyup her şeyi onun gördüğü gibi görmelisin. Kendini onun yerine koyup onun gibi düşünüp, onun ayakkabılarını giyip dolaşmak gibidir. Bu insanları anlamana çok yardımcı olan bir yöntemdir, empati yapabilen anlaşabilir, anlaşabilen uzlaşabilir.’’
Hukuk açısından önyargısız olunması gerektiğini objektif tarafsız vicdan sahibi bir avukat örneği üzerinden iyilerin cesur olmaları gerektiğini mesaj veriyor. Kitabın hukuki açıdan en önemli kısmı, beyaz bir kadına saldırmaktan tutuklanan “zenci” Tom Robinson ve onun yargılanma sürecidir. Tom’un suçsuz olduğu aslında tüm kasaba tarafından bilinmekle birlikte, ten renginden dolayı suçlu olduğu algısı oluşmaktadır. Ön yargılı toplumsal baskı nedeni ile suçsuz olmasına rağmen sırf zenci olduğu için jüri suçlu bulduğunu söylüyor. Zenciyi savunan avukata zenci sevici diye aşağılanıp yüzüne tükürülüp linçe tabi tutulmasına rağmen avukat görevini yapmaya devam etmiştir.
Hukuki olarak bir diğer ilgi çeken noktası ise duruşma sırasında Atticus’un yaptığı savunmanın “bir avukat nasıl olmalı” sorusuna da cevap veriyor olmasıdır. Duruşma boyunca tanıklara sorduğu sorular, gerçekleri ortaya çıkarma yöntemi avukatlık mesleğini icra edenlere ve adalete ders niteliğindedir. Vicdan, cesaret ve duygudaşlık hukuk adamları kadar hepimiz için gereklidir. Batıda hukuk insanları eşitlerken, doğuda bunu ancak ölüm becerebiliyor.
Değişimin içten gelmesi gerektiğini dışarıdan sözle ikna için de karşındakinin iyi niyetli önyargısız ve iyi niyetli olması gerekiyor. İstemeyene sabit fikirliye önyargılı insanlara laf anlatmanız duvara karşı konuşmak gibidir sadece sesinin yankısını duyar kulağınız.
Öğrenmek istiyorsa bilgiye açsa ve talep ediyorsa o zaman anlatabilir ve aktarabilirsin. İnsanlar kendilerinden daha çok şey bilen birini çevrelerinde görmekten hoşlanmazlar. Sinirlenirler. Doğru konuşarak onları değiştiremezsin, kendileri öğrenmek istemelidir, onlar öğrenmek istemiyorlarsa bir şey yapamazsın, ya çeneni kapar ya da onlar gibi konuşursun.
Bülbül, masumiyettir, yüreklerimizdeki vicdandır, eşitlik ve adalettir. Bunlardan herhangi birine vereceğimiz bireysel ya da toplumsal zarar bülbülü öldürmekle eş anlamlıdır. Scout Atticus’tan, doğrularından vazgeçmemeyi ve onlar için en umutsuz zamanlarda bile mücadele etmeyi, kimsenin kimseden daha üstün ya da daha aşağı olmadığını, eşitliği, karşındakini anlamaya çalışmadan kesin yargılara varmamak gerektiğini öğrenir. Renginden bağımsız iyilik tarifi evrensel çağlar üstü bir bakış açısı sunuyor. “Siyah adamı aldatan beyaz adam; ister zengin, ister yoksul, ister iyi, isterse kötü bir aileden olsun değişmez. O adam daima kötü bir adamdır.”
“Sıfatları kaldırırsan geriye gerçekler kalır.”
Mahkeme önünde avukatın kanun önünde eşitlik ilkesini anlatması çok etkileyicidir. Gerçek şudur. Bazı zenciler yalan söylerler, bazı zenciler kadınlara karşı saygısızdır, beyaz kadın olsun, siyah kadın olsun, fark etmez. Fakat bütün bunlar yalnız bir ırkı değil, bütün insanlığı ilgilendiren suçlardır. Bu salonda hayatında yalan söylememiş, ahlaksız bir davranışta bulunmamış bir insan olabileceğini sanmıyorum. Bu ülkede herkesin eşit yaratıldığı ilkesine dayalı bir şey var. Bu öyle bir kurum ki züğürt biriyle Rockefeller ’i eşit, geri zekâlı ile Einstein’ı eşit, kara cahille rektörü̈ eşit kılar. Bu kurum kamu adına bağımsız ve taraşız yargı organıdır Yüksek Mahkeme’den tutun da en gösterişsiz kasaba mahkemesine kadar eşitlik esastır. İnsan yapısı tüm kurumlar gibi, bütün mahkemelerin de yanılgıları olabilir, ama yine de ülkemizde eşitliği yargı organları sağlar ve yargı organının önünde herkes eşittir’ ’konuşma yapar.
Başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. Çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır.
‘Bülbülü Öldürmek’ romanı; aslında masumiyetin, vicdanın, ahlakın, eşitliğin ve adaletin savunucusudur. Polis şiddeti sonrası ölen zenci boğuluyorum diye can vermişti, sorun hala devam ediyor. Bülbülü boğmamak ve öldürmemek kadar güllere de kıymamak lazım. Şarkı sözü ile bitiriyorum son sözü.
Zor! Ben boğuluyorum
Herkes gibi doğarken ağlamak değil mesele
Asıl mesele: ölürken gülmek!
Bulamıyorum doğru yolu, yalnızlık doğuruyorum
Sustukça boğuluyorum ben, konuştukça boğuluyorum