Osmanlı'nın en acıklı hikâyesi borçlanma hikâyesidir. Borçlanma hikâyesini çöküş hikâyesi ile birlikte okumak gerekir. Çünkü birliktedirler.
Osmanlı'nın dış borçlanması, 1854 Kırım Savaşı ile İngiltere'den aldığı 200 bin Sterlin miktarındaki borçla başlar.
Ondan sonraki yirmi yıllık süreçte, iki üç yılda bir, yaklaşık 130 milyon lira daha borçlanmıştır. 1876 yılına gelindiğinde borçlarının toplamı 240 milyon liraya ulaşmıştır.
Nisan 1876'da borçlarını ödeyemeyeceğini ilan ederek bir nevi çöküşünü de ilan etmiştir.
Aslında Osmanlı'da borçlanma çok daha önceden başlamıştı. 1700'lü yıllardan itibaren borçlanma, yabancı sermaye piyasalarından yapılmadığı için genellikle iç borçlanma olarak kabul edilmiştir.
İç borçlanmalar ise pek gündeme gelmemiştir. Gerçi detaya girdiğimizde bunların birer örtülü dış borçlanma olduklarına dair analizler de vardır.
Ancak nedense galip borçlanma başlangıcı görüşü Kırım Savaşı başlangıcı ile örtüştürülür.
İşte o zamanlardan bu yana borçlarla imtihanımız hiç bitmemiştir. Nedenleri tartışılabilir ama idarecilerimiz hep borç baskısı altında ezilmişlerdir.
Borçlar onların üzerinde bir kılıç gibi sallanıp durmuştur. Çok zor bir durumdur.
Günümüzde de bu baskıları hem idareciler hem de halk olarak oldukça yüksek seviyede hissediyoruz.
Günümüz borç rakamlarına baktığımızda bunun daha da ağırlaşacağını öngörebiliyoruz.
Kamu İç Borçları, Özel Sektör Kredi Borçları ve Hane Halkı Borçları toplamını, İç Borçlarımız olarak ele alırsak durumumuz şudur.
Bu üç kesimden oluşan ülke ekonomisinin toplam iç borç stoku 2021 yılı dördüncü çeyreği sonu itibarıyla 6 Trilyon 460 Milyar TL'ye ulaşmıştır.
Böylece ülkenin sadece iç borç stoku, 7 trilyon 209 milyar TL olan 2021 yılı gayri safi yurt içi hasılasının yaklaşık yüzde 90'ına tekabül etmektedir.
Dış borçlarımızda da durum bundan farklı değildir. Son üç yıllık dönemde, ilk yıllarda özel sektörün dış borç geri ödemesi, kamu ve merkez bankasının kontrolsüz dış borçlanmasını geçmişti.
Bunun neticesinde ülkemizin toplam dış borcu 426 Milyar Dolar'dan 2020 yılı ikinci çeyreği sonunda 408 Milyar Dolar seviyesine gerilemişti.
Ancak 2020 yılı ikinci yarısından itibaren hem devletin hem de özel sektörün tekrar dış borçlanmayı hızlandırması ile Türkiye toplam dış borç stoku 2020 yılı sonu itibarıyla 433 milyar dolar seviyesine ulaştı. 2021 yılı sonu itibarıyla de 441 milyar dolar seviyesine yükseldi.
Grafikten de görüleceği gibi iç ve dış borç toplamımız dolar cinsinden 1 trilyon doları aşmış durumdadır. Artık bunu bir milat olarak kabul edip çok radikal adımlar atmanın zamanı da gelmiştir.
Bu radikal adımların neler olabileceğine geçmeden önce bu verilere bakarak şu güncel yorumları da ekleyelim.
2020 yılı ortasına kadar kurda yaşanan yükselişin dış borç ödemesi kaynaklı olduğu söylenebilir.
Ancak 2020 yılı ortasından itibaren hem dış borcun hem de ABD Doları kurunun aynı anda artması spekülatif bir durumdur.
Son çeyrekte ise net dış borç geri ödemesi amacıyla iç piyasadan 12 milyar dolar çekilmiş ve buna bağlı olarak dolar kuru üzerinde oluşan artış baskısı son çeyrekte yaşanan dolar kurundaki hızlı yükselişin en önemli sebeplerinden biri olmuştur.
Peki, bu borç sorunu sonunda nereye varacak?
Bu hep böyle mi devam edecek?
İşte esas sorulması gereken soru budur. Yoksa rakamların nereye ulaştığı tartışması teknik bir konudur. Üç aşağı beş yukarı sonunda rakamlarda uzlaşma sağlanır.
Peki, borçlar ne olacak?
Esas çözülmesi gereken problem bu borçları nasıl tasfiye edeceğimiz problemidir.
Her gelen hükümet, kısa vadede kendi ikbalini düşünerek yeni borçlar yapmış ve eski borçları ötelemiştir.
Yani kendisine kadar gelen borçları ötelemek için gayret etmiş ve bu ötelemenin bedeli olarak da o borçları biraz daha artırmıştır. Bu durum böyle böyle günümüze kadar ulaşmıştır.
Şimdilerde de yapılan iş aslında bundan başka bir şey değildir. Yeni borç bul ve ertele!
Peki, ya sonra?
'Sonrasını sonra gelenler düşünsün!' Yaklaşık iki asırlık borçlar hikâyemizin özü budur.
Lakin artık bu hikâyeye bir son vermek lazımdır. Radikal adımlar atmak lazımdır.
Bu borçlar nasıl oluşuyor ve nasıl tasfiye edilecek?
İşte bunu çalışacak bir devlet kurumu oluşturmamız gerekiyor. Bir devlet aklı ve hafızası oluşturmamız gerekiyor.
Böyle bir kurum, politik kaygıların üzerinde bu soruların cevabını oluşturmalı, tartıştırmalı ve stratejik bir eylem planı ortaya koymalıdır. Herkes taşın altına elini koymalıdır. Herkes elinden gelen katkıyı yapmalıdır.
Örneğin bir edebiyatçı dahi "'Borç yiğidin kamçısıdır" diye bir atasözümüz yoktur. Bu söz, borçlanmayı toplumda normalleştirmek için uydurulmuş bir psikolojik harp aparatıdır" diyebilmelidir.
Sonunda, borçlarımızı tamamen tasfiye edecek takvimlendirilmiş bir nihai hedef ortaya konulmalıdır.
Yoksa "enkaz devraldık", "bu borçları biz yapmadık", "onlar şunu yaptı biz bunu" demenin sonu gelmez ve gelmeyecek de.
Artık yeter!