Yaşadığımız yüzyılın nimetleri yanında külfetleri de bir hayli fazla ve sarmal halindedir. O yüzden gün geçmiyor ki değerler ve kelimeler üzerinden art niyetli istismarlar gün yüzüne çıkmasın, gerek iş hayatında gerek sosyal hayatta gerekse umumun ekseriyetinin katılım sağladığı ortamlarda dillere pelesenk olmuş bir türkü gibi çığırılıp duruyor bazı kavramlar, işte tamda kavramlardan bahsederken bunlardan en popüler olanlarından bir tanesi de “Profesyonellik” Bilinç altına öyle bir kurguyla işlenmiş ki her alanda her dalda profesyonel insanlara ihtiyaç duyulduğundan iştiyakli bir şekilde bastıra bastıra dem vuruluyor. Peki nedir bu “Profesyonellik” literatür de ki tanımına bir bakalım “Bir işi kazanç sağlamak amacıyla yapan (kimse), amatör karşıtı, Ustalaşmış, uzmanlaşmış" Evet Türk Dil Kurumu’nun tanımı da cuk diye oturmuş aslında “Kazanç” sağlamak yani Pragmatizm, Makyavelizm, Oportünizm hasılı anlayacağınız bir çeşit her yol mübah anlayışı; Peki her yol gerçekten mübâh mıdır? Herhangi bir işte yahut sosyal faaliyette kazanmak mecburiyetinde hissetmek nasıl bir şartlanmadır. Hani değerler manzumesi, Umdeler silsilesi, Hakkaniyet karinesi nerede İnsan olabilmenin gereklilikleri, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” inancına râm olanlar profesyonellik adı altında komşusunun ekmeğine mi göz dikecekler? Her türlü dalga, dümen, dubara işlere tevessül edip her herzeyi yedikten sonra profesyonelliğin gereği diyerek ruhsal rahatlama amacıyla cilalı ve ağdalı “Profesyonellik” kelimesinin arkasına mı sığınacaklar? Plazalarda çok uluslu şirketlerin kahvelerini gözlerin içine sokarcasına ellerinde gezdirerek gönüllü reklam kasmak mıdır profesyonellik? Yahut ikili ilişkilerinde ortam buz kestiğinde bir an da siz, biz hitaplarına dönerek “İş süreçleri hakkında ne zaman isterseniz yardımcı olabiliriz” ama katiyen hasbihâl edemeyiz şeklinde bohem bir hale mi bürünecekler? Evet her işte ehil insanlar muhakkak olmalı, işi ehline vermeli ama ehil saydığımız insanlar “kazanmak” amacıyla vicdanlarını silemezler, haksız şekilde kazanmaktansa haklı şekilde kaybetmeyi onur sayarlar, İçinde bulundukları toplumun sesi olurlar “Milli Vicdan” olgusunu her şart ve koşulda korumayı vazife bilirler. Bu tavır, duruş ve irade üzerine yükselen marifetlerde iltifata pek tabii doğal bir şekilde tabidirler. Bir işi bilmiyorsundur çabalarsın, ceht edersin öğrenirsin her zaman telafisi vardır. En iyi ve en zorlu öğrenme biçimiyse iş başında öğrenmedir. Lakin vicdanını kaybettiğin andan itibaren telafisi olmayan bir “belaya” düçar olmuşsun demektir. Artık muhakeme ve Ussal yaklaşım yerini hırs ve ihtiraslara bırakır.
Binaenaleyh; kavramların altını ahlaki ve töreli olarak dolduramadığımız andan itibaren kelimeler üzerinden başımıza gelebilecek her türlü algı oyununa hedefiz demektir. O yüzden ister ehil olalım ister profesyonel adına ne derseniz deyin, mühim olan vicdan süzgecimizin çalışmasıdır. Kâmil manada hareket ettiğimizde iyiyi, kötüden, güzeli, çirkinden ayırabilir, garibin ve gadre uğrayanın haklı bir şekilde sesi olabiliriz. Kurduğumuz cümlelerin ne ütopik bir tarafı ne de iyimser bir yanı vardır. Hâk için hâkikati teslim ediyor, tarihe not düşüyoruz!
Ve şimdi bilcümle; Bizim Yunus derki,
‘’Sular hep aktı geçti
Kurudu vakti geçti
Nice han, nice sultan
Tahtı bıraktı geçti
Dünya bir penceredir
Her gelen baktı geçti’’
Mücadeleye Devam!
Vesselâm
Ziraat Yüksek Mühendisi
Emre KESKİN