Son iki yazımda XII. Yüzyıl ortalarında yazılmış bir tarım kitabının yaklaşık 250-300 yıl
sonra (1590 tarihinde) Türkçeye çevrilmiş olmasına dikkat çekmiştim.
Bilim tarihi uzmanı Seyit Hüseyin Nasr’a göre (2006) Endülüs’te yazılmış en ünlü tarım
risalesi İbnü’l-Avvâm’ın el-Filâḥa’sıdır. Benzer şekilde bazı yazarlara göre de XII. yüzyılda
tarım ve hayvancılık üzerine o güne kadar yazılmış en kapsamlı eser olan Kitabü’l-Filâha,
yalnızca İslam dünyasının değil bütün orta çağ ilim âleminin en göze çarpan çalışması olarak
kabul edilmektedir.
Bu eseri 250-300 yıl sonra çevirmek nasıl izah edilebilir?
Hele hele MS 1500’de Batıda bu konuda yeni eserler ortaya konulurken (örnek Herrara
1513’te Genel Tarım kitabını yazdı) bu gecikme neyin nesi?
Bu konuyu son iki yazımda irdeledim. Bu yazıda önceli yazılara gelen yorumlardan iki tanesi
üzerinde duracağım.
Din
Okuyucu yorumlarından birinde gecikme “Bilimle dinin çatışmasından olabilir mi” şeklinde
sorgulamakta. Din faktörü ikisi de Müslüman olan Endülüs ve Osmanlı için çok da geçerli bir
faktör değil. İtici güç sadece din olsa aynı dinin mensupları olan Endülüs ve Osmanlıların
benzer bir başarı göstermesi gerekirdi. Yazının ikinci kısmında İslam ve Bilim ile ilgili
değerlendirmem şu şekildeydi:
İslam dini, özünde bilime önem veren bir dindir. Müslüman bilim adamları, bilgiye olan ilgiyi
teşvik eden İslam kültürü etrafında gelişmiştir. Bu, Endülüs'te tarım bilimi alanında çalışan
bilim insanlarının yetişmesini teşvik etmiştir. Ancak daha sonraki çağlarda Müslümanların
aynı başarıyı göstermemesi üzerinde düşünülecek bir konudur.
Birçok faktörün birleşimi, Endülüs'te bilimin ve entelektüel faaliyetlerin gelişmesini sağladı.
Endülüs'teki İslam devletleri döneminde, sadece tarım değil matematik, astronomi, tıp, fizik,
felsefe ve diğer bilim alanlarında önemli ilerlemeler kaydedildi. Bileşik kaplar misali tüm
değerlerde olan olumlu gelişme tarımda da kendini itici güç olarak gösterdi.
Mason
Bir başka yorum ise şu şekilde: “Efendim, "XII.yy.da yazılan bir eser neden 1590'da Türkçeye
çevrildi?" Ortaçağı bizim ilmiyemiz idrak etmekte güçlük içinde... Yani, kendini değil, Batı
Mason bilimini kainatın merkezine koymuş, kendisini yedeğe almış. Yedek kulübesinden
yazıyor. Orta çağ’da herkes ilimle uğraşmazdı. Seçkinler ve saray çevresi, ilimle uğraşırdı.
İlmi halka yaymak mevzuu bahis bile değildi. Saray ve çevresi zaten, Arapça, Farsça, Latince,
Grekçe okur yazardı. Onun için, Türkçeye çeviri diye bir konu yok. Adam Arapça okuyup
anlıyor.”
Bu yorum olaylara nasıl önyargılı yaklaşıldığının güzel bir örneği. En basitinden şu husus
gözden kaçırılıyor: Arapça ‘da telif eserler Endülüs de değil Osmanlıda niçin yazılmadı?
Tarım pratik yönü olan sıradan insanların (hele hele o dönemde tarım toplumu özelliğinde)
yaptığı bir uğraştır. Bunu yeni bilgiler Türkçe bilen halka (çiftçiye) yayılmazsa kime
(seçkinlere, uzaylılara mı) yayılacak… Bunun yanında Decartes’in Yöntem Üzerine
Düşünceler kitabı da 250 yıl sonra Türkçeye çevrilmişti (bu kitap elitleri biraz daha fazla
ilgilendirebilir). Tarihin bir döneminde fetih yap vergi topla anlayışı hâkim (belki o gün için
doğru da olabilir). Siyaseti değil bilimi konuşuyoruz: Bilime siyaset gözü ile bakılırsa bilim
ve sanayi devrimi elbette ıskalanır.
Tarım gibi bir konuda gecikme daha sonraki yüzyıllarda ikinci ve üçüncü tarım devrimlerinin
ıskalanması ile sonuçlanmıştır.
Hiç şüphesiz, Osmanlı güçlü siyasi yapısı ve Endülüs Müslümanları da kurdukları bilimsel
merkezler, eğitim kurumları ve (Üniversitelerin kurulması) kütüphaneler ile dönemlerine ve
Batı aydınlanmasına büyük katkı sağladılar.
Herrara’nın 1513’te Genel Tarım kitabında Endülüs tarım biliminin büyük etkisi olduğu
düşünülmektedir. Genel bir kanaate göre Endülüs bilim ışığı Avrupa Rönesans’ını etkiledi.
Yani Endülüs bu dönemdeki bilimsel ve entelektüel miras, Avrupa Rönesans’ına ve daha
sonraki bilimsel devrimlere ilham kaynağı oldu.
Olumsuz bakış açıları ile enerjimizi tüketmeden ziyade Kutsal Dinimizi ve Batı bilimini
doğru anlayarak (yorumlayarak) geleceği inşa etmek mümkündür.
Son söz: Duygusal taraftarlık ve karşılık karanlığı koyulaştırır.