İSLAMİ CAMİANIN "BİLGİSİZ BİLGE'LER" SENDROMU!!
Bu günlerde kendini “İslami Camianın mensubu” olarak niteleyenlerin Âliya sevgileri yeniden canlanmaya, canlandırılmaya başladı.
Hüküm verme ilkesinde, şöyle bir kural vardır:
“Yeni bilgiler yeni hükümler doğurur”
Bizim bilmediğimiz bazı şeyler yeni ortaya çıktığında, öğretilmiş ezberciliğin doğru sonuca ulaşmada büyük engel olduğunu tekrar tekrar yaşarız. İşte bu yazımızda yeni bilgiler ışığında bir öğretilmiş ezberciliğin daha bozulabileceğini yeniden göreceğiz.
Yeni bilgiler ışığında ezberciliğin bozulabileceği yeni ismimiz kimilerinin Bilge Kral olarak andığı Âliya İzzetbegoviç olacaktır.
İslami Camiaya mensup olanlar ve muhafazakarlar Âliya’nın vefatının her yeni yıldönümünde anma niyetiyle, onun vecizeler olarak niteledikleri sözlerini paylaşıyorlar. Kimi eski fotoğraflarını paylaşıyor. Kimileri de yaşadığı dönemde Türk siyasilerle çok sıcak ilişkileri olduğu için üstün meziyetlere sahip bir devlet adamı olarak görüp, adeta destanlar yazıyorlar.
Ama kimse onun stratejik hatalarından dolayı Bosnalı Müslümanların katliama ve tecavüze maruz kaldığını ya bilmiyor, ya da iç siyasete argüman yapabilmek uğruna görmezlikten geliyorlar.
Peki öyleyse soralım; Kim bu Âliya İzzetbegoviç?
Merhum Âliya İzzetbegoviç, ülkesindeki Müslüman Boşnakların dini ve milli bilincini uyandırmak için mücadele eden tarihe mal olmuş bir liderdir.
Şimdi ise biraz daha zor sorularla devam edelim sorgulamalarımıza.
Âliya Boşnakların kitlesel ölümlerinden ve kadınlarınında sistematik tecavüze uğramasından kısmende olsa sorumlu olabilir mi?
“Yok canım olur mu öyle şey. Müslüman Boşnakları kurtarıp, Avrupanın ortasında müslüman bağımsız devlet kurdu” diye cevap vermekle kalmayıp, “Allah Allah! bu soruda nereden çıktı şimdi?” diye tepki göstereceğinizi de tahmin etmek hiç de zor değil.
Artık herkesin her türlü bilgiye kolaylıkla ulaşabildiği bir sürecin içine çoktan girdik. 21. Yüzyıl, geçmişe ve günümüze ait anlatılanların geleceğimize doğru yön vermesi için en ince detaylarına kadar merak edilip, araştırılıp, sorulup, sorgulanıp en doğrusunu da bulmak yolunda öğretilmiş ezberlere itirazların olacağı bir yüzyıl olacaktır. Tabi ki bunda ultra dijital çağa girilmiş olmasının katkısıyla bilgiye çok kısa bir sürede ulaşabilmenin katkısı elbette çok büyüktür.
Bu sorgulamalardan ve gerçeklerin ortaya çıkarılmasından da, Osmanlı’nın kuruluşundan çöküşüne, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci başta olmak üzere, günümüze kadar gelinen süreçte payını alacaktır elbette.
Tabi ki bundan 18. vefat yıldönümü anılan Âliye İzzetbegoviç de nasibini alacaktır. Zaten ufak ufak sorgulanmaya da başlandı.
Tabi ki bu yazıda Âliya’yı yargılamak ve tarih önünde cezasını kesmek gibi bir niyetimiz yok Gayemiz ise; sadece hatalarından ders çıkaralım ki tarih tekerrür etmesin ve hak edeceği payeler verilmesine bir katkımız olmasıdır.
Şaşkınlığa sebep olacak o soruyu yeniden tekrar edelim;
Âliya İzzetbegoviç, Boşnakların kitlesel ölümlerinden ve kadınların sistematik tecavüze uğramasından kısmen de olsa sorumlu olabilir mi?
– Maalesef sorumlu !
Bunun nasıl olabileceğini daha iyi anlayabilmek için, önce o sürece nasıl gelindiğinden bahsetmek gerekiyor.
Yugoslavya’nın parçalanma ve dağılma sürecinde aralarında en kanlısının Srebrenitsa olduğu çok sayıda katliam yaşandı.
ABD ve Almanya başta olmak üzere emperyalist ülkelerin de kışkırtmasıyla milliyetçiliğin tırmandığı Yugoslavya’da 1990’lı yılların başında çıkan iç savaş, Batılı güçlerin farklı grupları silahlandırmasıyla hızla tırmanmıştı.
Bu süreçte gerçekleşen katliamların birçoğu, daha öncesinde bir arada yaşayıp, birbirine düşmanlık besleyen Sırp, Boşnak, Hırvat ve Arnavut milliyetçi taraflar arasında gerçekleşirken, bazı katliamlar hala tam olarak ortaya çıkmayan karanlık yönleriyle tarihe geçti.
İşte o katliamlardan biri de Srebnetisa’da gerçekleşmişti…
Sırp kasabı Miladiç ve ordusu Srebrenitsa’ya ilerlerken, Boşnak lider İzzetbegoviç, bu kenti savunan askeri birliklerine; “çekilin” emri verdi. Nitekim, 9 Temmuz 1995 günü saat 17.00’de Sırp öncüsünün şehre yaklaştığı öğrenen Hollandalı komutan Thom Karremans, Boşnak Ordusunun 28. Tümen Komutan Vekili Ramiz Beçiroviç’ten yardım istedi. Thom Karremans, Beçiroviç’e yaptığı yardım talebinde; “Srebrenica’yı Sırp saldırısından koruyacak önlemler alınması” acil çağrısında bulunuyordu.
Ama, Hollandalı komutanın çağrısına komutan Ramiz Beçiroviç şu şekilde cevap vermişti: “Srebrenica’yı korumaya niyetli değiliz.”
Kayıtlara geçen bu yardım çağrısına rağmen, Hollandalı komutanın Thom Karremans ve Srebrenitsa polis şefi, kentteki Boşnak Birliklerinin komutanı tarafından kenti Sırp birliklerine karşı direnmeden kenti teslim etmek suretiyle “katliama göz yummakla” suçlandı. Türk kamuoyunda da bu yönce suçlamalar devam ediyor.
Srebrenitsa’da 11 Temmuz 1995 tarihinde 8 bin 372 silahsız Boşnak erkeği katledildi ve bu cesetler toplu mezarlara gömüldü.
Peki sonra ne oldu?
Sonrasında NATO müdahalesi geldi ve Yugoslavya’daki iç savaş sona erdi. Taraflar barış görüşmelerine zorlandı. Hatta görüşmeler esnasında, kapılar tarafların üzerlerine kilitlendi. Görüşmelerden sonuç çıkana kadarda kapılar açılmadı.
Öyleyse, şimdi asıl kritik soruları sormanın zamanı geldi;
Boşnak lider Âliya İzzetbegoviç;
Bir başkomutanın asıl görevi, insan unsurunu korumaktır. Bir Başkomutanın, sivil insan unsurunu düşmanın insafına bırakarak geri çekilemeyeceği kuralı ortada iken;
-NATO müdahalesini haklı çıkarmak için son çare olarak Srebrenitsa katliamına zemin hazırlamış olabilir mi?
-İç savaş başlamadan önce, Almanya’nın öncülüğündeki AB’nin Genişleme Politikası oyunlarından birine gelmiş olabilir mi?
Sebep sonuç ilişkisine bakıldığında belki de olabilir!
Bu durumda Âliya İzzetbegoviç hiç de “Bilge Kral” gibi gözükmüyor.
Şimdi birkez daha o “hüküm” kuralımızı tekrar edelim; Yeni bilgiler yeni hükümler doğurur.
Bu durumda bizim bilmediğimiz bazı şeyler yeni ortaya çıkmış olduğu için yeni hükümler doğurmuş oldu.
Bu bilgiler ışığında; İslami Camia, muhafazakarlar ve diğerleri böyle basireti bağlandığı için yaptığı büyük hatadan dolayı katliamın önünü açan Âliya’ya artık “Bilge Kral” demekten vazgeçmeliler. “Bilgisiz kral” demek daha doğru bir tanımlama olabilir belki de…
İslami Camia önüne gelene “Bilge” demeye devam ettikleri sürece, o hep örnek verdikleri Hz. Peygamberimiz ve 4 halife döneminde zirveye çıkan ve bize de örnek olması gereken; önce merak etme, sorma, sorgulama ve sonraki safhada gerektiği yerde gerektiği kadar eleştirme ve itiraz kültürünü kaybedebilirler.
Bu kültürü kaybeden toplumlar ise, efendi olması gerekirken gelene ağam gidene de paşam demeye devam ederlerse, köle olurlar da bunlardan haberleri bile olmaz.
Tekrar şunu ifade etmek isterim;
Gayemiz Âliya İzzetbegoviç’i yargılamak ve hüküm vermek değildir. Onu mağdur olan Bosnalı Boşnaklar yapmalılar.
Gayemiz İslami Camianın Âliya’ya verdiği “Bilge Kral” payesini hak edip etmediğinin sorgulanmasıdır.
Vesselam
Sadi ÖZGÜL