BENİM CUMHURBAŞKANIM,
SENİN GENEL BAŞKANIN OLMAMALIYDI
Veya; “senin genel başkanın nasıl olurda benim cumhurbaşkanım olabilir?” olmamalıydı. Kurulduğu
yıl %34 oy alarak iktidar olmak her partiye nasip olmazdı. 22 yıldır iktidarda kalmayı, iktidar
sarhoşluğuna kapılman, seni oraya getiren halkla inatlaşmayı gerektirmezdi. Tepe noktasında almış
olduğu %49 oy oranı çöküşün başlangıcı, dönüş noktasıydı. Kendi tabiriyle “Güneşi gören buz misali
erimeye başlamış” olmanızın son seçim ispatıdır. Aslında 7 Haziran 2014 seçimleri bu erimenin ilk
göstergesiydi. Ama bir manevrayla 1 Kasım seçimleri çöküşü geciktirmeyi başarmıştı.
31 Mart Ak Parti iktidarı için bir hezimet, seçmen için bir başarı olmuştur. Bu başarının temelleri
Kılıçdaroğlu’nun 6’lı masa ittifakıyla başlamış, Akşener’in masadan gidip gelmesiyle sekteye uğramıştı.
Ama seçmen bu işi sadece 9 aylık bir seçim arasından sonra mührünü zarflayıp herkesin anlayacağı
devrim niteliğinde bir mesajla taçlandırmıştı. Alınacak en önemli mesajın kendisini 22 yıl iktidar yapan
seçmenle inatlaşmanın kendine yarar getirmeyeceğiydi.
SEÇMEN BİREYDİR, KUL DEĞİL
Partiler iktidar olmak için kurulur ve ülke kazanımlarının vatandaşlar lehinde rahat yaşam sürmeleri
amacıyla mücadele eder ve yönetimlere talip olur. Vatandaşlarının dünyadaki hayatlarının kaliteli
olması doğrultusunda mücadele eder, uhrevi yaşantısıyla ilgili tasarrufu bireylerin tercihine bırakır.
Ama bizim gibi “adam siyasetine” aşık olunur, uhrevi yaşantıyla ilgili yol göstericiliğe soyunmuş şark
kafalılığıyla yönetimlere gelinir ve iktidar sürekliliği garanti edilmeyle ilgili “şark kurnazlıklarına”
başvurulur. Maalesef yıllardır bizde aynı düzlem üzerinde, düşünmeden, aklı kiraya vererek itaat
kültürüyle ve şükürcülükle avutulmayı maharet saydık. 31 Mart seçimi bizlere, “birey” olduğumuzu
hatırlatmakla önemli bir eşiğin aşılmasını sağladı.
Bize birey olduğumuzu istemeyerek de olsa yeniden hatırlatma erdemini gösteren bu başarısız
iktidara teşekkür bile etmeliyiz.
Ak Parti ve Erdoğan’ın kendilerine göre hata, bizlere göre “yüce adaletin tecellisi” diyebileceğimiz
hatırlatmaları:
AK PARTİ’NİN GÜNEŞİ GÖREN BUZ GİBİ ERİME NEDENLERİ
Seçmen tehdit edilmemeliydi. Metal yorgunluğunu “eşrefi mahluk olan” insana yakıştıranlar, bu
sıfatın kendisine de yakıştırılacağını bilmeliydi. Her seçim ortamında rakiplerini ötekileştirme ve
teröristlerle iş tutuyor iftirasıyla yenmeye çalışmakta, bu da seçmende karşılık bulmaktaydı. Oysa ki
insanlar bu işin gerçeğinin hiç de böyle olmadığının farkına bu seçimlerde varmıştır. Seçmenin de bir
öfke eşiğinin olduğunu iktidar fark etmeliydi. Her seçim döneminde verdiği vaatlerin boş olduğundan
seçmen öfke krizine girmiş ve yeni sözler için iktidara uygun zemin bile vermemişti. Bu tepki, kendi tabanında bile güçlü bir şekilde gösterilmişti. Emeklilerin haklarının yıllarca gasp edilmiş olması ve
hala da sabır istenerek zaman kazanma manevraları da işe yaramamıştı. Bakanların seçim yarışında
sahada çalışması, devlet imkanlarının hovardaca parti lehinde kullanılmış olması. “Hizmetkarınız
olmaya geldik” söylem bıkkınlığı, rakiplerin kişilikleriyle dalga geçilmesi, “çeketimi koysam seçtiririm”
safsatası, kimsenin bizi kıskanmadığı, Almanya’nın raflarının boş olmadığı, pandemide dış dünyanın
battığı yalanı, enflasyonla mücadelenin, faizle mücadelenin uzmanlık alanları olduğu söylem
saptırmalarının, togg, gaz çıkarma, petrol bulma, uzaya adam gönderme gibi popilist söylemler, her
ay açıklanan resmi verilerin hiçbir inandırıcılığının kalmadığının,
Şamil Tayyar’ın “keyfiyet, kibir, kayırmacılık gibi bünyemize giren virüs, hayat pahalılığı, fakirleşme
gibi ekonomide savrulma açık işaretlerdi” özeleştirisi, Mahfi Eğilmez’in “yüksek enflasyon, hayat
pahalılığı, gelir dağılımının iyice bozulması, kendilerine tanınmayan bazı hakların çok sayıda
sığınmacıya tanınması, başkanlık sisteminin tek adam rejimi haline gelmesiyle tek kişinin yanlış
kararlarının düzeltilme imkanının kaybolması, giderek artan yolsuzluklar, kamuda israf, Atatürk
karşıtlarına gösterilen hoşgörü, hukukun giderek askıya alınması, laikliğin tehdit edilmesi seçmenleri
iktidar partisinden soğutup, uzaklaştırmasına vesile oldu. Yine, CHP’nin çok iyi çalışması ve doğru
adaylar çıkarması Ak Parti’nin seçimleri kaybetmesine vesile olan önemli nedenlerdendi.
KERAMETİ KENDİNDE ARAYANLAR (fıkra)
Adam çok sevdiği bir kadına şiirler yazıyordu. Sonra kadın ansızın onu terk etti. Adam kadının
ardından şiirler yazmaya devam etti. Daha çok yazdı. Ve günün birinde çok ünlü bir şair oldu. Yıllar
sonra kadının yaşadığı kente gitti ve büyük bir şiir dinletisi sundu. Dinleti bittiğinde kadın kolunda
kocası ile çıkışa geldi ve adama ''merhaba'' dedi. Adam ona sıradan bir insana bakar gibi baktı.
Kadın,''beni tanıdın mı? '' dedi. Adam, ''hayır tanıyamadım'' dedi. ''Nasıl tanımazsın! Uğruna şiirler
yazdığın kadınım ben, seni şair yapan kadın''dedi kadın. Adam kadına baktı ve şöyle dedi: ''Keramet
sende olsaydı, kolundaki adam da şair olurdu.”