Piyasalar

BAŞLIĞA GEREK OLMAYAN BİR YAZI

Punto:


Kırk yıla yakın akademik camianın, akademik ilişkilerin yakınında, yanı başında, içerisinde bulundum. Memuriyete akademik camianın yanında başladım, yine başka bir akademik camianın içinde sonlandırdım.
Bu yüzden önceleri defter şeklindeki fihrist rehberimde, sonraları cep telefonumun rehberinde isimlerini kaydettiğim dostlarımın çoğunu da hep akademisyenler oluşturdu. Dün anne babalarının bize emanet edip gittiği birçok öğrenciler bugün değişik üniversitelerin, değişik fakültelerinde, değişik akademik, idari pozisyonlarda yine akademiye hizmet etmekteler. 
Allah hepsinin yollarını, bahtlarını açık eylesin inşallah.
Kimi çok hatıra bıraktı üzerimizde.
Yıllar geçse bile halen sıcaklığını koruyan hatıralar.
Kimisinin bırakın hatırasını, bir ismini bile bir yerlerden duyan olmadı.
Akmadılar, kokmadılar, suya sabuna dokunmadıkları gibi etliye sütlüye dahi karışmadılar. 
Kimisi laboratuvarından çıkmadı, kimisi ana bilim dalından, kimisi emir komuta zincirinden.
Kimisi hep itaat ettiğinden hep itaat edilmesini istedi hayatı boyunca.
Kimisi dünyaya kapatarak kendini açılmayı denedi, kimisi dünyalar açtı kendini kapatarak.
Kimisi hep uyumlu, itidalli davranmayı tercih ederken, akıllı uslu göründü. Kimisi hep deli dolu olmayı tercih etti, akıllı ve boş olmaktansa. 
Kimisi hep iz sürmenin peşindeyken, kimisi ise izler bırakmanın derdiyle düştüler yola.
İşte tam da bu son söylediklerimin ete kemiğe bürünmüş belki de son örneklerinden birine ayırdım bugün köşemi. Hep iz açarken görmeye alıştığımız, kabına sığmayan,  uğraşacakları, dertlenecekleri hiç eksik olmayan ve sanıyorum hayatlarının 1994- 2023 yılları arasındaki zaman diliminde yolları bir şekilde Muğla’ daki üniversiteyle yolları kesişmiş olan birçok kişinin üzerinde izleri bulunan bir hocamıza ayırdım. 
Yazının başlığı konusunda da fazla düşünmeye gerek yoktu. İçinde azıcık da olsa Namık Açıkgöz varsa, Sevgili Cüneyt Issı hocamın dediği gibi başlığa bile gerek yoktu. 
Muğla’da kurucuları arasında bulunduğu Metinbilim Enstitüsü Derneği 14 Temmuz 2023 akşamı Muğla Karabağlar Yaylasında Akşam Sefası isimli nezih bir mekânda adına bir gece düzenlemişti. Geceye bugün yurdun dört bir tarafına yayılmış olan sevenleri ve kadim dostları davet edilmiş, birçoğu da Iğdır’dan, İstanbul’dan, Ankara, İzmir, Manisa gibi şehirlerden kalkıp gelmişler, bir kısmı da Zoom üzerinden katılarak duygu ve düşüncelerini paylaşmışlardı. 
Dernek aynı zamanda bir yılı aşkın süredir hazırladığı hatıra kitabını da hocaya takdim ederek hocaya gecenin sürprizini yapmıştı. 38 yazarın yazılarının olduğu toplam 682 sayfadan oluşan kitabın başlığı da gecenin başlığıyla aynıydı. “hayatı sanat olarak paylaşmak”
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Hatıra Kitabının yazarlarıyla birlikte geceye katılan bütün misafirlere hediye edilmesi de gecenin önemli jestlerindendi.   
O akşam orada yapılan bütün konuşmalar düşüncelerimde yanılmadığımı göstermişti. Hoca, yaşadığı bu şehre, yıllarını verdiği bu akademik camiaya ismini adeta kazımıştı. Ona bu şehrin sokakları çok değişik hitaplarla seslenmişti. Namık Amca, Namık abi, Namık Hoca, patilerin babası, sokağa bırakılan kimsesizlerin, kimsesizliğe mahkûm sokak hayvanlarının kimsesi, belaperest, anarşist ruhlu hoca vesaire vesaire ama yine o akşam orada görmüştüm ki ‘Namık Dede’ diyen torunlarının sayısı da hiç az değildi. 
Torunlarının bu kadar çoğaldığı bir zamanda ona emeklilik yakışır mıydı diye mikrofon uzatsaydınız bütün katılımcılara, alacağınız cevap yine kahır ekseriyetle ‘Hayır’ olurdu.
Metinbilimin yöneticileri bu tarihi bilerek seçmişler, program 14 Temmuz Cuma akşamı başlamış ve 15 Temmuz’a dek uzanmıştı. 15 Temmuz onun doğum günüydü. Yine 15 Temmuz 2014 tarihi onun vücut sağlığının yenilenmesine vesile olan açık kalp ameliyatının da olduğu tarihti. Yine bildiğiniz üzere bu aziz milletin, hainlerin oyununa gelmeyip darbe kalkışmasını geri püskürterek devletinin bütün kurumlarını yenilemeye başladığı tarihin adı da 15 Temmuz 2016’ ydı.  
O zaman Namık Açıkgöz gibi bir hocaya da eğer emeklilik tarihi için bir tarih verilecekse onun tarihi de 15 Temmuz olmalıydı. Onun için 15 Temmuz’lar hep yenilenmeye vesile olan tarihlerdi. Hocanın da emekliliği, emeklerinin yenilenmesi, yeni yeni hedefler için kendini yenilemesi anlamını taşıyordu ve umuyorum ki önümüzdeki günler, onun bu yoldaki çabalarına da tanıklığımızın olacağı günler olacaktır ümidini taşıyorum. 
14 Temmuz 2023 akşamı başlayan gece, 15 Temmuz’un ilk saatlerine kadar sürdü. 15 Temmuz, Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ydü ve birbirlerini görmeyen onca insanın bu vesileyle, bu muhabbet erbabının gölgesi altında muhabbetleri günün anlamına o kadar uyum sağlıyordu ki…
Bitiremediler sohbetlerini, ayrılamadılar birbirlerinden ve hocalarından.
Âcizane, hocayı bu şehirde tanımıştım. Bu şehrin birçok köşesinde onun izleriyle karşılaşmış, yine bu şehrin birçok yönünü de onunla birlikte, onun anlattıklarıyla tanımıştım. Onu bu şehrin çıkmaz sokaklarında da, daracık sokaklarında da gördüğüm gibi yaylalarında göç lalelerinin izini sürerken de görmüş, karakışında, karın çamurun içinde öğrencilerinin davetine giderken de görmüştüm.
Eski kral öldü deyip yeni krallara türküler yakmanın fazilet sayıldığı günlerin ortasında da, memleketin afakını çelik zırhlı duvarların sardığı ortamlarda da sözlerini murdar etmeden korkusuzca söylerken de gördük.
Bu yüzden biz onun bu hallerinden hep razı olduk, Allah da razı olsun İnşallah.
Hakkımız varsa şayet, o da helaldir son damlasına kadar ve inşallah onun da hakları hepimize helaldir.
Kedilerinden dolayı günün ilk saatlerinde ayrılması gerektiğini söylemişti ve çaresiz onsuz oturamayacağımız için bizler de kalkmıştık. Otomobilime atlayıp dönerken basan hüznüme sanki radyom da Ümit Yaşar Oğuzcan’ ın bir eseriyle eşlik etmişti.  
İzmir’ li Avni Anıl’ın bestesinin sözleri:
“İçimde nice uzun yılların özlemi var
Bu gece efkârlıyım ağla gitar, çal gitar.
Bitmesin bu sarhoşluk, sürsün sabaha kadar
Bu gece efkârlıyım ağla gitar, çal gitar”
Bu sevdiğim dizeler beni yine hocama döndürmüş, hocanın anılarını getirmişti gece vakti. 
Sevgili hocam, üniversitelerin hep fikir anarşistlerinin yuvası olmasının özlemiyle yanıp tutuşmuş, bu konuda da boş durmayıp yazdıklarıyla birçok yere de ulaşmaya çalışmıştır.   Üniversitelerin içine düştükleri bu iflahı zor durum, hocanın sancısı olduğu gibi arada iktidarların da gündemine gelmekte fakat bir arpa boyu yol da alınamamaktadır. 2000’li yılların başlangıcında mecliste üniversitelerle ilgili tasarıların görüşüldüğü günlerdi. Her kafadan değişik sesler çıkıyor ama yine vakit geçiriliyor, havanda su dövülüyordu. Ortaya çıkarılan, ortada dillendirilen hiçbir elle tutulur bir çalışma ortaya konulamayınca ümidini kesen hoca, tepkisini göstermek üzere, bir basın toplantısı yapmayı ve bu basın toplantısında hasır şapka yakmayı planlar. Çünkü yeni öneri diye sunulan hiçbir şapka bu başa uymamaktadır. Bunu da basın mensuplarıyla paylaşır.  Gazeteciler uyanık, zeki insanlardır. İçlerinden kimisi matrak geçmek için, "Hocam, şapka yakarsan haber yapmayız… Kendini yak…" derler. O da o meşhur cevabı verir: "Bu üniversiteler için kendini yakmaya değmez. Şapkaya razı olun" 
Bu diyalogların bile üzerinden yirmi yılın geçtiğini düşünürsek bir arpa boyu yol alınmasının vebalini bilmem burada kimlerin omuzları taşır?
Ve bu şehir, bu şehrin insanları, sokakları, üniversitesi, kurumları, dağları, sarnıçları, mezar taşları seni hiç unutmayacak hocam. 
Bahtın hep açık olsun sevgili hocam!
Erdal ÇİL
   cerdal48@gmail.com