Mehmet DOĞAN
Punto:
Dinle
Seçim sürecinde çok açık konuşamadık, mağlubiyetin müsebbibi addedilmemek için. “Başkanları kibir mahvedecek” diye yazdık. İşte Ankara’da olan tam da budur! Ankara’da kısa bir talebelik geçirmiş aday, Ankara sokaklarını avucunun için gibi bildiğini ilân etti! Biz yetmiş yıldır bu şehrin sokaklarını çiğniyoruz, böyle bir iddiamız olmadı. Ankara ile ilgili kitap yazdık. Sonradan görevden uzaklaştırılan başkanı eleştirdiğimiz için belediye başkanları hediye ettiğimiz kitapları bile almaktan korktular! Ankara’nın yabancısı hasbelkader aday “yahu şu Ankara nedir, Ankaralı ne demektir, misket nasıl oynanır” kabilinden olsun bu şehri bilenlere danışmak gereği duymadı! Nasıl olsa Reis var gam yok!
***
Türkiye’de belediyeciliğin, yani şehirlerin gerçek anlamda değişimi 1980’lerde Refah Partili belediye reisleri ile başladı. Halkı sade resmiyetle temsil eden değil, hissiyatla da temsil eden başkanlar zuhur etti. Urfa’da İbrahim Halil Çelik, Konya’da Halil Ürün, Van’da Fethullah Erbaş bu tarz belediye başkanlarının öncüleri idi. Biz bu başkanlarla, halka tepeden bakmayan, onlarla hemhal olan ve meselelere makul çözümler getiren yeni tarz yöneticiler tanıdık. Bir sonraki seçimde İstanbul büyükşehir başkanlığının kazanılmasında bu örneklerin rüzgârı vardır mutlaka.
Tayyip Bey, İstanbul başkanlık seçimini kazandı ve yeni nesil belediye başkanlarının sembolü oldu. Onun kadar halkın içine giren, dilinden anlayan ve konuşan bir başkan daha önce görmemiştik, sonra da görmedik. Tayyip Erdoğan bir doğu masalından çıkmış kahraman olarak İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığını aldı. Şartlar tamamen aleyhineydi, her şey ona muhalifti. “Muhtar bile olamaz” denildi, fakat seçimi söke söke aldı! İstanbul’u yolsuzluktan, susuzluktan, çaresizlikten kurtardı. Başarısız olsa idi, mesele yoktu. Başarılı olduğu için dönemini tamamlamasına dahi izin verilmedi. Ayağına hukuk dolaştırıldı.
Sonra İstanbul Türkiye oldu. Türkiye’nin yönetim emanetini Tayyip Bey ve arkadaşları devraldı. O heyecan, o hassasiyet ve o aşkla öyle bir başlangıç yaptılar ki, bugüne gelindi.
Bugün bir dönüm noktası. Türkiye’nin geleceğinde mutlaka Tayyip Bey olacak. Fakat nasıl olacak? Dün geride kaldı. Düne ait hesabı görmeden yarını elde etmek mümkün değil.
Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu
Birinciliği beyaza verdiler
(Özdemir Âsaf)
AK Parti siyasetinde, siyasetçilerinde geçen zaman içinde büyük değişiklikler müşahede edildi. Yola halis niyetle çıkan bazı yöneticiler sürecin esiri oldu. Kibirleri tavana vurdu. Onların hataları, yanlışları resmi kayıtlara geçmese bile, ma’şeri vicdana yazıldı. Bu kayıt silinmez ve bir gün bir yerde kendini ortaya koyar.
AK Parti Yöneticileri bir süre sonra kendilerini çevrelerinden soyutladılar. Bir “vesile” olmazsa selâm bile almaz oldular! Çevre onları denetleyemezdi, eleştiremezdi. Hatta haklarında konuşamazdı; onlara yapılan eleştiri esasında lidere yapılmış sayılırdı!
Liderin gölgesinde nice aslanlar(!) türedi!
Bütün dost sözlerine, eleştirilere kulak tıkadılar.
Seçmeni, vatandaşı değil, Tayyip Beyi memnun etmeyi esas aldılar.
Basın AK Parti hükümetlerini eleştirme konusunda vazifesine yapmadı.
(Bu cümle “yapamadı” şeklinde de kurulabilir.)
Muhalif basın, muhalif parti, muhalif fikir olmaksızın doğru hedeflere varılamaz. Türkiye’de güçlü bir siyasi muhalefet oluşmadı, bundan sonra oluşabilir. Muhalif fikir dikkate, hatta ciddiye alınmadı. Basın iktidarın kuzusu haline geldi. Hele iktidara yakın basın tek parti dönemindeki yalakalığı seksen yıl sonra ihya etti. Bir zamanlar öyle yazarlar tanırdık ki, hiç yoktular!
Muhalefeti, eleştiriyi, halkın kanaatini hiçe sayma alışkanlık haline gelince millete bir tek yol bırakılmış oldu: Seçim!
Bu seçim gerçek anlamda bir “ders verme” seçimi değildi. Eğer öyle olsa idi, sandığın rengi böyle olmazdı. Millet istikrar uğruna kan yuttu, kızılcık şerbeti içmiş gibi yaptı.
Yeni bir başlangıç için geç değil, fakat hayli güç!
Fabrika ayarlarına dönmek, daha doğrusu asli kimliğe avdet etmek, istişareyi esas almak, liyakati öncelemek, emaneti ehline vermek, israftan kaçınmak, eş dost yakın, akraba taallukat değil, adaleti gözetmek…
Bunlar görünür hâle gelmeden, millet bu hususlarda ikna olmadan AK Parti’nin bu tümseği aşması mümkün değildir. Bu bir dost sözüdür!