İnsanlar elleriyle, sesleriyle selamlaşırlar.
Siz selamlaşmak için basın kornaya.
Hatta dalgınlıklarına gelebilir insanların, sizi duymayabilirler diye de en yüksek seslisinden aracınıza, motosikletinize olabildiğince yüksek ses sistemleri taktırarak dolaşın ki sizi fark etmeme ihtimalleri olmasın.
Yanlarına bile yaklaşmadan ta 500 metreden, sesinizden, pardon gürültünüzden tanısınlar sizi.
Tanıyanlar böylece selamınızı alırken tanımayanlar da bu vesile sizi tanısın, ananıza babanıza hatta yedi geçmişinize bol bol okusunlar.
Araç dediğin gürültü yapar. Kornası ise yerinden hoplatmalı, bebeği, nineyi uykusundan uyandırmalı.
Bu araçların hepsi yabancı icadı!
Bu yüzden orijinal kornalarının sesini de pek duyan ve dikkate alan da olmuyor.
Korna dediğin bizim sanayide sonradan, bize yakışan şekilde yapılmalı ve bastımı da Türk gibi hoplatmalı öyle değil mi?
Şayet halen aracınızda bu gürültüler yok ise sanayimizin en delikanlı esnaflarının sizlere bu konuda ellerinden gelen yardımı yapacaklarından asla şüpheniz olmasın.
Eskide kaldı gürültüsüz şehir özentisi. Marifet şimdi Ortadoğu’nun en gürültülü şehri olabilmekte!
Bunun için hepimiz elimizden geleni yapmalıyız.
Düğünler, dernekler, kız almalar, askere uğurlamalar, siyasi liderlerimizin gelişleri falan hepsi gürültü çıkarmamız için birer vesile olmalı, araçlarımızla, ses sistemlerimizle çıkarabileceğimiz en yüksek seslerle, bir Ortadoğu insanına yakışır düzeyde gürültülere boğmalıyız onları.
Bir tek şehrin yetkililerinin gayreti yetmiyor! Hepimiz maksimum gürültü hedefinde birleşmeli mümkünse bu hayat pahalılığında evinde radyosu, televizyonu olmayan vatandaşlarımızı da düşünerek seslerini ona göre yükseltmeli, çevremizdekileri bu zevkten mahrum bırakmamaya özen göstermeliyiz.
Sesimizi duyurmak için bağırmak, haykırmak gerekiyor.
Hele ki günümüzde!
Avaz avaz bağırmazsan duymuyorlar zaten sizi. Etrafları o kadar çevrili ki, size o kadar uzaklar ki anlayın onları.
Yoksa bu gürültüde mümkün değil sizi duymaları.
Koca koca kamyonlar bağırıyor. Minibüsler, taksiler, iş makinaları hatta küçücük motosikletler bile kocaman seslerle bağırırken siz halen usulca mı anlatmak istiyorsunuz derdinizi?
Muğla’ya ilk geldiğimiz yıllarda hemen yanı başımızdaki apartmanın bahçesinde bir kına gecesi organizasyonuna denk gelmiştik. Bir org eşliğinde seslendirilen parçaları dinleyebilmek için balkona çıkmış ve ancak duyabilmiştik sesleri.
Şimdi ise bir motosiklet geçiyor ve 500 metreden gürültüsünü duymayana aşk olsun!
Az kaldı!
Hızla artan Ortadoğululaşma isteğimizin önünde kimse duramaz artık!
Ona buna çamur atmayı, türlü türlü mazeretlere sığınmayı da bırakalım.
Gelenler de bize bakarak, koyduğumuz ve uygulamadığımız kurallara bakarak konumlandırıyorlar kendilerini.
Biz zaten bu görüntümüz, bu cüssemiz, yabanlığımız, patavatsızlığımız, adam sendeciliğimizle onlara çoktan zaten sizdeniz demişiz bile.
Yöneticilerimiz, çevremiz, komşularımız nasılsak, neye, nelere rıza gösteriyorsak biz oyuz!
Hiç kimse hamaset yapmasın! Hiç kimse bize diyafram, diksiyon dersleriyle, güzel Türkçemiz edebiyatıyla şehir medeniyetlerinden, müzikten, sanattan, uygarlıktan, ilimden, irfandan falan da bahsetmeye kalkmasın!
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!
Lafı duyacak ortam da kalmadığını görüyorsunuz zaten.
Gürültü geldi, hakikat, uygarlık, idealler tıpkı ürkek bir ceylan gibi kaçtılar buralardan.
Ama olur da yine buralara düşerse yolun,
O çok uzak deniz ülkelerinden gelir de soracak olursan beni…
Lütfen kornaya bas veya avazın çıktığınca bağır ki duyayım seni.
Ey Ruh!
Olur, da sen de gelecek olursan masaya, kapıya falan vurmaya kalkma.
Kornaya bas!
Seni kaçırmak istemiyorum.
Bu ruhsuz mekânlarda, bu ruhsuz kalabalıklarda öyle özledim ki seni, anlatamam!
Erdal ÇİL
Erdal ÇİL
Punto:
Dinle