Her işin başıydı niyet. Sonra atılan ilk adım ve yolculuk.
Şehre bir yabancının gelmesi de, gardan bir trenin kalkması da, küçük kızın uykudan uyanıp gözünü
açtığında karşısında sizi görmesi de hep sonrasında yaşananlardı.
Üstelik böylesi mümbit topraklarda; gerek altının, gerek üstünün keşfedilmeyi bekleyen nice
güzellikleriyle bir arada yaşıyorsanız yerinizde durmanız kendinize yapacağınız en büyük kötülük.
Hemen her köşe başında, neredeyse her adım attığınızda sizi bekleyen birbirinden güzel, çekici,
heyecanlı nice hikâyeye kayıtsız kalmaktan daha büyük bir kayıp inanın düşünemiyorum.
Yeter ki niyet edin ve çıkın yola. Kimlerle tanışacak, kimleri görecek, kimlerle yarenlik edeceksiniz.
Sizden önce çıkan niceleriyle de yine bu yollarda karşılaşacaksınız.
Onunla tanışmamız ilk kitabı olan ‘Toprağa Dönüş’ün yayınlandığı 2022 yılıydı. Kitabı ilk elime alıp
sayfalarını çevirdiğimde ve kalınlığına baktığımda hemen okumaya değer yorumunu yapmıştım
kendime. Bizim Ege’nin köylerinden İzmir’e uzanan bir yolculukta kendime de yer bulmam hiç de zor
olmamıştı. Bir solukta; toprağın kokusunu içime çeke çeke okumuştum.
Geçtiğimiz 2023 yılında yayınlanan Bahar Çiçekleri’ ni ise öyle bir solukta okumadım. Başucuma koyup
sabahları, ağır ağır okudum. Yine Ege’nin bir köyünden, atanmayı bekleyen Halil Öğretmenle birlikte
başlıyorduk romana. Halil’in heyecanlı bekleyişiyle birlikte atbaşı giden uzaklardaki başka bir köyün
içindeki diyaloglar, ikisinin yollarının ne zaman kesişeceğine dair bir ipucu verse de bazı soruları da
akla getiriyordu. Mesela kitabın adı Bahar Çiçekleri’ ydi. Halil Öğretmenin ataması uzaklardaki bu
köye yapılacak, orada öğretmenliğinin ilk deneyimlerini, heyecanını tadacak ve sonra gelen baharla
birlikte memleketine dönüşün planlarını yaparken oralardan dönemeyecek miydi? Oralarda açan
bahar çiçeklerini hiç göremeden Necmettin Yılmaz gibi, Aybike Yalçın gibi bir terör saldırısında şehit
mi olacak yoksa yolda gelirken bir kazaya kurban mı gidecekti?
Ege’nin havasına, suyuna alışık birinin Iğdır gibi uzak bir coğrafyaya gidişi, yol izlenimleri, oraya varışı,
orada tıpkı kendi gibi dışarıdan gelmiş meslektaşlarıyla aralarındaki ilişkiler öyle hemen bir solukta
okunup da bırakılamaz, an be an yaşanarak okunmalıydı. Öyle de yaptım. Sıcacık yatağımda her sabah
kalktığımda Abbasgöl’ ün buz kesen soğuğuyla titreyerek ama her bölüm bitişinde de bahar
çiçeklerinin rengine, kokusuna kavuşmanın heyecanıyla çevirdim sayfalarını Bahar Çiçeklerinin.
Kendisi gibi öğretmen olup köyün o tertemiz, masum çocukların hayatlarına bir parça da olsa
dokunmaya çalışan insanlarla el ele vererek bir şeyler yapabilmenin gayretleri de yine de kendileri
gibi olsa da aslında hiç kendisi gibi olmayan Hatice Öğretmen gibi tiplerin de varlığı romanı daha
objektif ve okunur yapıyor.
Öğrenciler arasında Cemo’ nun içindeki okuma arzusu, annesinin de desteğine rağmen babası
Remzi’nin engeline takılınca bizi bildik Anadolu’nun aydınlanma zamanlarındaki köy hikâyelerine
götürüyor. Yalnız Halil Hoca’nın Cemo’ya olan ilgisinin günden güne artması Remzi’ nin de ona karşı
olan öfkesini içten içe arttırmakta ve bu husumet kitabın neredeyse ikinci bölümünün ana sürükleyici
unsuru olmaktadır.
Bitmez denen kış bitmekte, karlar erimekte, bahar çiçekleri açmaktadır. Cemo için karların her tarafı
kapladığı zamanlarda okula gelmesi pek sorun olmasa da bahar da babasının önceliği sürülerindedir
ve Cemo’nun asıl işi de babasının gözünde çobanlıktır. Bütün tabiatın uyanıp dirilmesine vesile olan
bahar acaba bu sefer memleketinden çok uzaklarda, çiçeği burnunda yeni öğretmen Halil’in bütün
hülyalarının tükenişine mi tanıklık edecekti?
Romandaki hemen bütün tipler, çevremizde çok kolay örneklerine rastlayacağımız tipler. Bu tipler
içerisinde de şahsen beni en çok etkileyen de okulun emektar hizmetlisi Mehmet Efendi. Her sabah
okulun kapısında erkenden yapması gereken işleri yaparak öğretmenleri karşılayan, onlara hemen her
konuda yardım eden, geldikleri bu gurbet vatan toprağında yabancılık çektirmeyen insan. Çok şükür ki
hemen her yerde, her kurumda böyle Mehmet Abiler, Mehmet Efendiler var ve belki de kurumlarımız
onların bu temiz yüreklerinin gayretleri üzerinde ayakta kalabiliyorlar.
Bu iki romanıyla hayatıma giren Sevgili yazar kardeşim Ali Can’ı, görev yaptığı Muğla ili, Yatağan İlçesi
Turgut Köyü –ısrarla mahalle demiyorum!- ilköğretim okulunda ziyaret ettim. Çok hoş duygular
yaşadım o ziyaretimde. Coğrafyası farklı, kişilerin isimleri farklı da olsa tıpkı Abbasgöl İlköğretim
okulunun sanki batıdaki kopyasıydı. Yine yurdun dört bir yanından gelen öğretmenlerin telaşları, yine
o tertemiz yüzlü minik yüreklerin bakışları bana inanın o kadar iyi gelmişti ki…
Ülkemin silkinip karanlığından aydınlık sabahlara uyanması işte buralardaki telaşların, gayretlerin
sonunda, sabırla olacak. Ülkemin içinde bulunduğu zor şartlarda ona omuz verecek sağlam kafalı
vücutlar işte buralarda nakış nakış işlenen gayretlerle büyüyecek. Onlar geleceğimiz ve onlar
geleceğimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz. Ali Can’da onlardan biri. Kocaman yüreğiyle, küçücük
canların emanetini omuzlamış, kendini onlara adamış binlerce öğretmenden biri.
İşte bu öğretmenler; işlerini sadece mesai saati dediğimiz saatlere hapsetmeyenler, işlerini sadece
kendilerine verilen ders saatlerine sıkıştırmayanlar, işlerine aşlarını, aşklarını katanlar sayesinde
yurdumun bacaları tütmekte. Sadece okulundaki öğrencileri değil bizler de bugün evlerimizde onun
yazdıklarını okuyor, yazdıklarıyla ilgili klavye başına geçip söz söyleme, yazma cüretinde
bulunabiliyorsak yine onların sayesinde olduğunu biliyoruz.
Üretim sadece toprakta çalışanların, fabrikada çalışanların değil hepimizin işi olduğunda
rahatlayacağız. Üretimi sadece bir kesime, tüketimi ise her kesime yaydığımız sürece de havanda su
dövmeye devam edeceğiz. Ali Can toprağın içinden gelen, üretime topraktan başlamış ve canından
aziz bildiği öğretmenlik mesleğinde de üretmeye devam eden, azmiyle, karakteriyle birçok
meslektaşına da örnek olmuş bir insan. Son iki yılına iki roman sığdırma başarısından sonra bir üçüncü
kitabı da bu günlerde satışa çıkmak üzere. Umuyorum ve diliyorum ki önümüzdeki yıllar onun
üretmeye devam ettiği, bereketli yıllar olur.
Allah gayretini arttırsın.
Erdal ÇİL
cerdal48@gmail.com