Ali Rıza MALKOÇ
Punto:
Dinle
Ülkesinin kurtuluş mücadelesini başlatan, öncülük eden, zekasını, ilmini, cesaretini canını ve tüm fedakarlığını ortaya koyarak en önde gidip de ahmakça hakaretlere uğrayan başka bir ülke lideri var mıdır acaba?
Cehaletinden utanabilmek için bile önce bir insan olmak lazım değil mi?
Tarih şeridini geri sarıp şöyle bir düşünün.
1915'de Çanakkale'yi geçemeyen düşman, 1919'da gelmiş İstanbul'u işgal etmiş.
Saray hükümeti direnmiş mi hayır.
Kendi aralarında tartışmaya bile girişmişler.
"Oldu olacak ingiliz sömürgesini mi kabul edelim, amerikan sömürgesini mi" diye.
Bu arada tasavvuf tekkeleri eğitimine devam ediyor, istanbul'un işgali gündemlerine girmiyordu bile.
Ta ki istiklal mücadelesinde galip geldiğimizde, sokağa çıkıp, "şeriat isterük" deme fırsatını yakalayana kadar.
Kazım Karabekir Paşa'nın da desteği ile Gazi Mustafa Kemal, Anadolu kurtuluş mücadelesini 19 Mayıs 1919' da Samsun'dan başlatınca, İstanbul hükümeti ve işgalci ingilizlerin tutuklama ve ölüm listesine girmiştir.
İngilizler istanbul'a neden gelmişti acaba?
Balık tutmaya mı, tatil yapmaya mı?
İstanbul hükümeti, Gazi Mustafa Kemal'i tutuklasaydı, ülkenin kaderi nereye doğru evrilecekti sizce?
"Keşke yunan galip gelseydi" diyenlerin beklentisi neydi?
İngilizler, hazır ambalajında size hilafet devleti mi hediye edecekti?
İstiklal mücadelesinin bir alternatifi var mıydı?
"Hattı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır, o satıh bütün vatandır" sözü ne muhteşemdir. O satıh kanla irfanla korunduğu için bu vatanda yaşadığımızı unutmayalım.
Kurtuluş mücadelesi devamında,
1923-1938 arasında 16 yılda ancak bu kadarı yapılabildi. Eğitim, kültür, sanayi, tarım hamleleri, o günün şartlarında büyük bir başarıydı.
O zamanın şartlarında, hem de Osmanlı' nın tüm borçlarını ödeyerek.
Atatürk bilim, demokrasi, özgürlük ve insan haklarını önemseyen bir liderdi.
Skolastik, baskıcı, otoriter bir miras bırakmadı. Daha iyisini başarmak için mirasını, yolunu bizlere emanet etti.
Atatürk ve silah arkadaşlarına, tüm milli mücadele kahramanlarına; saygı, vefa, minnet borcumuz var.
Kendi şeyhini ilahlaştırmak için onu şeytanlaştırmak isteyenler de çıkmıştır maalesef.
Bu meczupca gafil düşüncelere harcayacak vaktimiz yok.
Alkol kullanmasını eleştirip, ayyaşlıkla eşdeğer tutanlara da şunu hatırlatmak isterim. Bu kişisel bir tercihtir.
Neden ihtiyaç hissetmiştir bilemem.
"İçmeyen bizden değildir" diye ilkesel bir dayatması var mı, hayır.
Osmanlı padişahlarından da alkol kullananlar vardı, iktidarının bekası için kardeşini öldürenler vardı.
Onlara neden laf söylemiyorsunuz?
İnançla yol alanlar da aslında bir çoğu neye inandığını bilmiyor.
"İman, akıl kabına dolar" demiş bilge bir şahsiyet. Akıl zayıflayınca, iman hangi kaba dolsun. Böyle içi boş dışı kirli meczuplar türüyor işte.
İbni Sina gibi bir zatı da zamanında felsefeyle uğraşıyor, şarap içiyor diye kafir ilan etmişler.
Bizler din, tarikat, cemaat, politika kavgalarıyla, bilim, felsefe, cumhuriyet, demokrasi ve Atatürk düşmanlığı ile zaman öldürürken; bizden çok sonra savaş hali sona eren, Japonya, Almanya, G. Kore, Finlandiya gibi ülkeler bizi sollayıp geçmiştir.
Bıkmadınız mı, kininizi dine çevirmekten?
Bıkmadınız mı hakaretten, sövgüden?
Utanmadınız mı tembelliğe sığınmaktan?Ve hiç mi mahcubiyet duymadınız, toplumsal değerleri istismar etmekten?
Daha iyisini istiyor isek, önce dürüstçe davranıp onu hak etmemiz gerekir.
Böyle kısır bir anlayış ile ancak kafalar büyür, içindeki boş beyin, sakatatçıların işine bile yaramaz. Akıl başta gerek.
Mesajımı anlayabilenlere selam olsun.
Ve Atatürk'un ruhu şad olsun.
Samsun, 10 Kasım 2020
Ali Rıza Malkoç