İsmet TAŞ
Punto:
Dinle
72 Uçakla başlayan başlayan bir operasyon, "ZEYTİN DALI OPERASYONU" . Bu bir savaş değil , sınır ötesi bir operasyondur. Türkiye % 70 yerli ve milli malzeme ile bu operasyonu yapmaktadır. Tabi hemen niye 72 uçak sorusu aklımıza geliyor. Fırat Kalkanı Operasyonunda şehit edilen 72 aslanlarımızın hatırasına 72 uçak. Bu operasyondan evvel olan olaylar, var olan bir çok gerçeği de bir kez daha gün yüzüne çıkarmıştır. Elbette Türkiye Afrin'le yetinmemeli, yetinmeyecekte. Münbiç, Kobani yani Irak sınırına kadar olan hattı mutlaka güvenli bölge ilan edip operasyonlarına devam etmeli.
Operasyondan evvel olan olayları kısaca hatırlayalım. ABD nin bırakın büyük devlet olma ciddiyetini, devlet ciddiyetinden bile uzak bir devlet olduğunu gördük. Dış İşleri, Pentagon ve diğer yetkililerin açıklamalarındaki çelişkiler, ABD nin devlet olma özelliğini kaybettiği gerçeğini ortaya koydu. ABD uluslar arası hukuku hiçe sayarak, binlerce KM uzaklıktan gelip, Türkiye'yi çepeçevre sarma hevesine kapıldı. 15 Temmuzda yapamadığı işgali, Suriye'deki ayak oyunları ile yapmaya çalıştı. Deaş bitti dedi, zafer ilan etmesine rağmen, Deaş'e odaklanalım yalanı ABD yi komik duruma düşürdü. ABD, PKK/YPG/PYYD ye yapmış olduğu beş bin tır ve ikibin uçak dolusu silahla, tepeden tırnağı en modern silahlarla donatılmış bir ordu kurmak ve devamında tamamen kendi hakimiyetinde olan PKK DEVLETİ oluşturmak için her türlü argümanı kullandı.
ABD, dünya kamuoyunu arkasına alamayınca bir birinden çelişkili açıklamalar yapmaya başladı. Tekrar yüzünü Türkiye'ye çevirdi. Ancak, başta Türk Kamuoyu olmak üzere, bütün dünya ABD nin iki yüzlülüğünü gördü. (Bunu Türk Dışişleri yapsaydı, defe kor çalarlar dı.) Operasyondan önce AB ülkeleri direk karşı çıkmadılar ama çekincelerini belirtmekten de geri kalmadılar.
Yine Cumhurbaşkanının kararlı tutumu, baş döndüren diplomasi trafiği, Afrin'e operasyonun gerçekleşmesini sağladı. Elbette bu kolay olmadı.
Başta ABD ve Rusya olmak üzere bölge ülkelerini ikna etmek zorunda kaldık. Hiç kimse uluslararası hukuku önemsemezken, biz, bütün yaptığımız operasyonları uluslararası hukuka uygun hale gelmesini sağladık. Örneğin hangi uluslararası hukuk, bir devletin teröristlerle kucak kucağa , koyun koyuna yatın, onları silahlandırın, bir ülkenin toprak bütünlüğünü hiçe sayın diyor. Bunları çoğaltabiliriz.
Ama söz konusu Türkiye olunca hemen karşımıza "Uluslararası hukuk" çıkıyor. Elbette Afrin'e mutlaka operasyon yapılmalıydı. Çünkü Afrin, tam bir terör yuvası idi. Türkiye'ye yönelik bütün saldırılar burada planlanır, burada tezgahlanır, Amanos dağlarından Türkiye'ye sızılırdı.
PKK nın uzantısı YPG/PYD, Arap ve Türkmen çoğunluğun olduğu Afrin'de etnik temizlik yaparak buraya PKK militanlarını yerleştirdiler. Ve burada ki kürk kökenli Suriyeliler ise Türkiye'ye sığınmak zorunda kaldı. Yaklaşık 350 bin kişi. (O sırada Kürtleri savunduğunu iddia eden parti sesini çıkarmadı!) Afrin'in, Münbiç'in, Kobani'nin daha doğrusu bu bölgenin Irak sınırına kadar temizlenmesi demek, Türkiye'deki mültecilerin hem evlerine dönmesi, hem de Türkiye'nin sınır güvenliğinin sağlanması demektir. Çok daha vahim olayların olmaması için Türkiye bunu yapmak zorunda.
Gerek Fırat Kalkanı Operasyonu, gerekse Afrin Operasyonu, başka bir gerçeği bize hatırlattı. Türkiye, ABD ve Rusya'yı ikna etmesinin ötesinde, Rus askerlerinin bölgeden çekilmesini, geçici süre ile de olsa, S-400 hava savunma sisteminin kapatılması istendi. Bunun yanı sıra ne İncirliği kapatabildik ne de Küreciği. Ve hala ABD için, stratejik ortaklık sorumluluğunu yerine getirirse birlikte çalışabiliriz mesajların verdik!
PEKİ NEDEN?
Seksen yıl öncesine gidelim. İkinci Dünya Savaşında yerle bir olan Almanya ve Japonya nasıl süper güç oldular da, Türkiye yerinde saymanın ötesinde geriye doğru gitti? Asıl sorgulanması gereken bu. Bizim bu gün birilerine mahkum edilmemizin nedenini geçmişte aramamız lazım.
Türkiye'nin son yıllarda, teknoloji transferi yapması, bunu hayata geçirmesi, yerli ve milli silah sanayinin gelişmesi, Türkiye'nin rekor seviyede büyümesine rağmen gelişmiş ülkeler seviyesine maalesef çıkamadık.
Çünkü malum ülkeler dünya devleti olma yolunda hızlı adımlar atarken biz, devlet ve millet çatışması içindeydik! Camileri ahır yapıyorduk! İnancını yaşayanlara zulmün en alasını gösteriyorduk! Başbakan, bakan asıyorduk! Beş bin tane günahsız masum insanımızı sağ-sol çatışmasında toprağa veriyorduk! Aklımız estikçe ihtilal yapıyor, başkalarının adına devlete ayar vermeye çalışıyorduk! Sanayi, teknoloji, ilerleme, gelişme kimsenin umurunda değildi. Çünkü bütün kurumlarımız çepeçevre kuşatılmıştı. Ve emperyal güçler 15 Temmuzla son darbeyi vurmak istediler. Ama Allah'a hamdolsun ki bunu başaramadılar.
Bizi dün yetmiş sente muhtaç edenler, petrol vardı da biz mi içtik diyenler, devlet ile milleti sürekli kavga ettirenleri tarih asla affetmeyecektir. Bu günkü geldiğimiz nokta, yapmak isteyip de yapamadığımız işlerin sorumlusu, emperyal güçler tarafından beyinleri işgal edilmiş olan yöneticilerdir.
Dikkat edilirse ülke ne zaman devleti ve milleti ile barışık hale geldi, gelişme kendiliğinden başladı. İstenilen seviyede mi? Kesinlikle değil. Çünkü, bunu engellemek için her yola başvuruluyor Öyle bir siyasi parti düşünün ki, ülkenin güvenliği için yapılan operasyonları, "Kürtler katlediliyor" diye yaygara koparacaksın, sonra halkı sokağa çağıracaksın. Bu durumun dünyanın hiçbir ülkesinde olması mümkün değildir. Oysa ki, defaten, PKK ayrı,
Kürt Vatandaşlarımız ayrı. İkisini asla bir birine karıştırmayalım söylemlerine ve uygulama böyle olmasına rağmen, halkı kandırmak yanlış yönlendirmek için her yola başvuruyorlar. Ve maalesef bu hainler, bu ülkenin hem ekmeğini yiyorlar, hem de ihanetin daniskasını yapıyorlar. Kim ne yaparsa yapsın, kim ne söylerse söylesin, bir kere; "ASLANLAR KÜKREDİ" Allah'ın izniyle önlerinde hiçbir engel tanımayacaklar. Bu gün Afrin, yarın Münbiç, Kobani ve Irak sınırı.
O ARSLANLARIN ALLAH YAR VE YARDIMCISI OLSUN. ALLAH PEYGAMBER ORDUSUNU, MUZAFFER KILSIN. DÜŞMANLARINI, KAHR-U PERİŞAN EYLESİN. AMİN.