Piyasalar

Asıl Soru(n): Uzay Mekiğini Nasıl Yakalayacağız?

Punto:

Asıl Soru(n): Uzay Mekiğini Nasıl Yakalayacağız?
Son yazılarımda Türk ve Müslüman toplumlarında tarihin bir döneminde sonra (15. Yy)
sonrasında bilimsel üretkenliğin yavaşlaması ve gerilemesine dikkat çekmiştim. Bu yazılara
yapılan yorumlardan iki tanesini sizlerle paylaşarak konu ile ilgili değerlendirmemi
sürdüreceğim.

Toprak kazanmak
Erzurum’da görev yaptığım yıllarda tanıştığımız eczacı abimiz, Sayın Erdal Güzel’in yorumu
zihin açıcı nitelikte: “Hocam artık bu kompleksten kurtulma zamanı geldi diye düşünüyorum.
Geçmişte biz böyleydik, batı bizden öğrendi gibi savunmalarla kendimizi rahatlatıp, amaçtan
uzaklaşıyoruz. Bugün dünyanın çoğu ülkesinde Roma hukuku kullanılıyor. Aristo, Sokrat,
Eflatun, Seneca, Galileo, Diyojen vs. birşeyler söylerken biz ne yapıyorduk. 16. yy’da
rasathaneyi topa tutan zihniyet bizimdi. Yavuz Sultan Selim sırtındaki bir çıbandan öldü.
Mısır’ı alacağına antibiyotiği bulan bir bilim adamı yetiştirmiş olsaydı canını kurtarabilirdi.
Kol gücü ile kazanılmış topraklar yine güçle el değiştirir.
Mevlana’nın dediği gibi yeni şeyler söylemek lazım. Biz şu an neredeyiz ve evrensel bilime
ne katkı sunuyoruz. Batı bilimini kes, kopyala, yapıştır ve kaynak göstermeden öteye
geçemiyoruz. İzmir İktisat Kongresinde tarımla ilgili alınan kararlar o günlerdeki
durumumuzu özetler niteliktedir.” (bk. https://www.facebook.com/guvencis46).
Doğup büyüdüğüm ata toprağı Kahramanmaraş Pazarcık’tan Sayın Mecit Topal ise -önemli
bir evrensel ilkeye dikkat çeken- yorumunda şunları yazmış: “Bilimin aidiyeti olmaz bilim
öğrenenlerindir. İslam alemi hep geriden geliyor.”
Aslında yazıda şunları söylemiştim: “Tarihin bir döneminde fetih yap vergi topla anlayışı
hâkim (belki o gün için doğru da olabilir). Siyaseti değil bilimi konuşuyoruz: Bilime siyaset
gözü ile bakılırsa bilim ve sanayi devrimi elbette ıskalanır.” (bk.
https://www.milatgazetesi.com/yazarlar/gecikmenin-nedeni-din-mi-mason-bilimi-mi-9821/).
Benim söylediğimi daha somut olarak Sayın Güzel söylemiş: “Kol gücü ile kazanılmış
topraklar yine güçle el değiştirir.” Viyana’yı almak için harcanan enerji, Belgrat, Sofya vs.
elinde tutmak için ödenen maliyetlerin hiçbiri bu Millete geri dönmedi…
Gelin bu noktada bazı hatırlatmalar yaparak zihnimizi biraz daha açmaya çalışalım.
 

Keşifler

Fetihler ve keşifler (icatlar), kalkınma ve gelişmede üzerinde düşünülmesi gereken iki
yol…1683 yılında Osmanlı Devleti IV. Mehmet devrinde II. Viyana Kuşatması
gerçekleştirilmiş. Viyana kuşatması bir duraklama dönemi savaşı kabul edilmektedir.
Aslında bu tarihten iki yüz yıl önce (1492 yılında) Christopher Columbus Uzakdoğu'ya yeni
ticaret rotaları bulmak için, İspanya sponsorluğunda, batıya doğru çıktığı keşif gezisinde,
kazara Amerika Kıtası'nı keşfetmişti.
Bu tarihten iki yüz yıl önce (1488'de) Ümit Burnu'nu Portekizli kâşif Bartolomeu Dias
keşfetti.
Bu tarihlerde (1698 yılında), İngiliz mühendis Thomas Savery (1650-1715), ilk ticari olarak
satılan buhar makinesini yapmıştı. 1764 yılında bozulan Newcomen makinelerinden biri
onarılması için İskoçyalı mühendis James Watt'a verildi. Watt makineyi onardı ve randımanı
düşük bu makineyi geliştirmek de istedi. Watt 1781 yılına gelindiğinde makinesini iyice
geliştirmiş ve pistonun ileri geri hareketini ustalıkla bir tekerleğin dönme hareketine çeviren
mekanik aletleri de icat etmişti. Watt'ın makine tarihi ve makine mühendisliğine katkıları çok
büyük önem taşır.

Otobüsü Kaçırmak
Dünya 15. yy. sonrasında bilimsel devrim ve sanayi devrimi ile büyük bir değişim yaşadı.
Emperyalist güçler sömürüyü toprak kazanmak değil daha sofistiğe hale getirirken bir yandan
da üretim ekonomisine geçmeyi başardılar. Türk ve Müslüman toplumlarda “fetih yap vergi
topla” ekonomisinden “üretim ekonomisine” geçilemedi.
Ya günümüz! Bunu başka bir yazıda değerlendirelim. Şair Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun “Üç
Dil” başlıklı şiirin son kısmı ile yazıyı tamamlayalım: En azından üç dil bileceksin /Çünkü sen
ne tarih ne coğrafya/Ne şu ne busun/Oğlum Mernus/Sen otobüsü kaçırmış bir milletin
çocuğusun.
Otobüsü kaçırmış olduğumuz kesin. Şimdi asıl soru(n) uzay mekiğini nasıl yakalayacağımız!
Son söz: İnsan düştüğü yerden bilinçlenirse kalkabilir.