Piyasalar

Artık Türkçe Yerine Yeni Dilimiz: Türksel

Punto:
Şu sıralar etik-sel, estetik-sel, taktik-sel diyenler bile var! Komik-sel’e az kaldı! Cehalet paçadan fışkırıyor! Dilimiz herkesin keyfince oynadığı bir oyuncak. Sel ve sal virüsleri türkçeyi yoğun bakıma sürüklüyor! Belki yetmeyecek, “entube etmek” gerekecek! Her kelimeye -sal, -sel eklenebiliyor. Sıfatmış, fiilmiş, isimmiş fark etmez! Al sözlüğü eline, bütün kelimelerin sonuna -sel, -sal ekle! Doğru yanlış kimin umurunda? Ev’den nedense ev-sel yapıyoruz, “evsel atık” diye bir ucube uyduruyoruz. Kent-sel dönüşüm böyle, kır-sal kesim böyle. Yargı-sal süreç keza. Böylece dilimizde sıfat tamlaması, isim tamlaması diye bir şeyler olduğunu unutuyoruz. “Ev atığı” diyecekken, evsel atık demek ne demek? Kır kesimi türkçe, “kırsal kesim” nece belli değil! Kentesel dönüşüm hepten sakat. Bunun doğrusu “şehir ıslahı”! “Yargısal süreç”in türkçesi, yargı süreci! Gör-sel şölene buyurun! Bu şölende müzik icra ediliyorsa, aynı zamanda ses-sel şölen değil midir bu? Ya söz-sel şölen? Gör- fiil köküne -sel eklenerek sıfat yapılabiliyorsa, bütün fiiller için bunu düşünmeliyiz. Bil-sel (bil-mek’ten), koş-sal (koş-mak’tan), düş-sel (düş-mek’ten), dur-sal (dur-mak’tan), oku-sal (oku-mak’tan) vs. vs. Hikâye, moğolcadan millet karşılığı olarak alınan ulus’tan millî karşılığı bir kelime uydurmakla başladı… Yok mu türkçede kumsal, uysal! Al sana ulus-sal iki s peşpeşe gelmesin, s’nin birini düşürdük, oldu size ulu-sal! Ulu’yu sal salabildiğin kadar! Ama ne kumsaldaki sal, ne de uysaldaki sal sıfat yapmıyordu! Olsun! Biz yaparız olur! Dil dediğin nedir ki? Dili göbeğini kaşıyan, bidon kafalı halk yapacak değil ya, biz lenguistler yaparız! Patladı gitti! Bunun bir sal’ı, bir de sel’i var elbette. Türkçede ses uyumu var malûm. Sadece sel sal mı? El-al da var! Böyle olunca ne kadar fransızca veya İngilizce kelimelere benziyor (nasyonal, operasyonel, tradisyonel vs.) Bu da işin artısı! Millî karşılığı ulusal bulununca, hemen bütün nisbet “î”lerinin yerine seller sallar getirilmeye başlandı. Akılsal, ahlaksal, âletsel, hukuksal, malsal, parasal, rakamsal, tarihsel, zamansal… Coğrafya-sal olmuyor, o zaman coğrafik! Felsefe-sel de yakışmıyor, o da oldu felsefik! İşin önü alınamayınca, şöyle bir prensip getirildi: “Ancak türkçe köklere sel sal eklenecek!” Takan kim? Askersel, bedensel, cebirsel, cinsel, destansal, erosal, mavisel, sinemasal… Bir deneme yazısı okuyorsunuz, kısa bir cümlede üç beş sel’li sal’lı mahiyeti meçhul kelime! Akademik bir yazı: Baştan başa sel ve sal! Türkçeyi sal gitsin! Ne kadar sel sal, o kadar bilim-sel! Bir o kadar da yazın-sal! Sel-sal belâsı, türkçenin âhengini yok etti, mûsıkisini bitirdi. Peşpeşe gelen yerli yersiz seller sallar güzel dilimizi zevksiz, çirkin bir hâle soktu. Artık bu dile türkçe demek güzel türkçemize haksızlık olur. Yûnus Emre’den bugünü hiçbir büyük şairimiz, edebiyatçımız selli sallı kelimeler kullanmamıştır! Bu en önce onların türkçesine, yani gerçek türkçeye saygısızlıktır. Bu dil onların dili değil, yani türkçe değil; bu dile dense dense “türk-sel” denir! “Bu da nerden çıktı?” diyenlere: Madem bütün nisbet “î”lerinin yerine sel sal konulabiliyor. Türkî, türkçe demek. Bunu da türk-sel yapalım gitsin! Hiç fena durmuyor: “Türksel cumhuriyetler!”