Mehmet Talât Uzunyaylalı
Punto:
Dinle
Eğer nankörce inkâr ederseniz bilin ki Allah size muhtaç değildir. Ne var ki O, kullarının küfrüne/nankörlüğüne razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizden razı olur. Hiçbir günahkâr diğerinin günahını çekmez. Nihayet hepinizin dönüşü Rabbinizedir. O, yaptıklarınızı size haber verecektir; çünkü O, kalplerde olanları bilir.” (Zümer 7)
Zumer Suresinin beşinci ve altıncı ayetleri yedinci ayeti yorumlamaktadır:
“Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı emri altına almıştır. Her biri belli bir süreye kadar akıp gider. Dikkat et! O, Azîz’dir ve çok bağışlayıcıdır. Allah sizi bir tek nefisten (Âdem’den) yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz Allah’tır. Mülk O’nundur. O’ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl oluyor da O’na kulluktan çevriliyorsunuz?”
Her üç ayetin bize öğrettikleri şunlardır:
Gökler yer ve içindekiler Allah Teâlâ tarafından yaratılmıştır. Kâinata yaratan kimse yöneten de odur.
Güneş sistemindeki gök cisimlerinin hareketi de yaratılmıştır. Dünyanın kendi etrafında ve güneşin etrafındaki hareketi, diğer gezegenlerin yörüngeleri, bizzat güneşin hareketi ve yörüngesi ilim ve hikmet sahibi Allah’ın eseridir. İnsan, hayvan, bitki, melek, cin, şeytan vb. varlıkların hepsi yaratıklardır; hepsi Yaratıcıya muhtaçtır, fakat Yaratıcı yarattıklarına hiçbir bakımdan muhtaç değildir.
Allah insan türünü Âdem’i ve eşi Havva’yı yaratarak onlardan sonsuz sayıda çoğaltmıştır. Âdem-Havva örneği, diğer çift yahut tek yaratılanların yaratılışını da izah etmektedir.
İnsanın yaratılışıyla ilgili üç karanlık devre karın, rahim ve plasenta olarak açıklanmıştır. Nutfeyi zigot takip etmekte ondan küçük bir et ortaya çıkmakta, ondan henüz et giydirilmemiş bir kemik ondan da et giydirilmiş kemik ve son evre olarak da eksiksiz tam bir canlı ortaya çıkmaktadır.
Varoluşun sırlarla dolu bu hâli, karanlıkların arasında, çeşitli sıvıların ortasında, çeşitli besin ve ısı ortamında, insan ve diğer tüm canlıların canlanması ve hayata katılması akıl ve vicdan sahibi her insanda hayret uyandırmaya kâfidir. Varoluş her an gerçekleşen bir mucizedir; Rabbimizin tekliğini, isim ve sıfatlarının benzersizliğini gösteren, öğreten ilahî bir seremonidir.
Öte yandan ışık, ısı, hava, ateş, toprak, su ve bunlara bağlı varoluş aynı zamanda varlıkların her biri için bir rahmet; kesilmeyen bir nimettir. Varoluşa temel teşkil eden unsurlardan her hangi biri aradan çekilse varoluş o dakikada yok olmaya başlar ve kısa sürede hayat sona erer. Mesela güneşin ısısı ve ışığı azalsa yahut tamamen yok olsa dünyamızın buzul çağına girmesi kaç dakika sürecektir!
Sonuç: Yedinci ayette buyurulduğu gibi: Rabbimizin bizim hiçbir şeyimize ihtiyacı yoktur; ona muhtaç olan biziz. İnsanın, -yaratıp yaşatan Rabbini kendi varlığında ve tabiatta görmeyip- nefis sarhoşu bir hayat sürmesi yanına kalacak değildir. O, kullarını dünyada kulluk emirleriyle imtihan etmektedir, nankörlerden elbette hesap soracaktır. Fakat istiyor ki, varlığını bilsinler, cehaletleri, nefisperstlikleri onların helâkına neden olmasın, Yaratan’a şükretsinler ve şükürlerini Kuran’da emrettiği kulluk görevlerini yaparak gösterip cennetine girsinler. Bu yüzden Rabbimiz insanların cehaletlerini, inkârlarını kabul etmiyor, çünkü istediği onları iman ve amelleri karşılığında rızasına ulaştırıp cennetine koymaktır.
M. Talât Uzunyaylalı