Algılarımızla oynandığı doğrudur. Aka kara, güzele çirkin, gündüze gece, gökyüzüne yer, zalime mazlum, zehire şifa, veliye deli dedirttikleri doğrudur. Gözlerimizin bizi yanılttığı, aklımızın bizimle oynadığı, vesvese denizinde boğularak empati yani değergamlılığı yapmadığımız, bu kargaşada kendimizi unuttuğumuz da bu doğruların uzantısıdır.
Önümüze konulan “6” rakamının diğer taraftan “9” göründüğünü biliriz. Lakin insanoğluyuz işte, gördüğümüze inanır, bütün güzellikleri öfkemize kurban edebiliriz. Halbuki hayatın gerçekliliği şimdi, şuanda başlamaktadır. Zira edindiğimiz duygularımız bizim imtihanlarımızdır.
Hal bu kadar vahim olunca algılayamadığımız hiçbir bilgiyi anlam dünyamıza dahil edemediğimiz de doğrudur. Anlam dünyamızda yer etmeyen bir olguyu ne yorumlayabilir ne de eylem haline getiremediğimiz de diğer gerçeğimizdir. Duyu organlarımız olan kulaklarımızla işitiriz, gözlerimizle görürüz. Bizler duyduklarımızı, gördüklerimizi bilinç seviyemizle, yaşadıklarımızla, geçmiş yaşantımızdan edindiğimiz tecrübelerimizle hayatımıza dahil ederiz.
Duyu organlarımız, algı operasyonları yapanların yanında her uyarının uyarısını farklı frekanslar yayınladığından dolayı duyamaz, hissedemez. İnsanın duyma kapasitesi maksimum 20 kHz iken hayvanlar aleminde bu kapasitenin arttığı bilimin konusudur. Dünyada en iyi duyanın 300 kHz ile petek güvesi, en iyi gören hayvanın ise kartal, atmaca olması kısa araştırma sonucunda öğrendiklerimdir.
Güve’nin ne tür bir hasar verdiği her birimizin malumudur. Güve, paket halinde hiç açmadığımız yiyeceklerimize bile girip bulgurumuzu atmak zorunda bıraktıran, direk bize zarar vermezken emeğimize, cebimize dokunan yaramaz mahluklardır. Özellikle petek güvesinin zikredilmesi beni fazlasıyla düşündürdü. Neden petek güvesi dünyanın en iyi duyan hayvanıydı. Petek balın içinde oluştuğu yerdir. Acaba şifa kaynağı olan bal-a iyi bakılmazsa öncelikle hastalanacağı akabinde kendi kendini tüketeceğinden miydi? Uzmanların tavsiyesi hızla yumurtaları çoğalan güvenin soğuk alanlarda -10 derecede tutulması, kangren olan yerin kesilmesi gibi güvelenen yerin kesilip yenilmesinin sakıncası olmadığıydı.
Bu kısa giriş ışığı altında, duyu organlarımızın doğadaki her uyaranın farkındalığına ulaşamadığımızın bilgisiyle “algıda seçicilik ilkesi” ile bilinç düzeyimize göre duyduklarımız, gördüklerimiz oldu. Bu uyarılar, bilincimizin bize yükledikleriyle algıya dönüşür. İşittiklerimizin gördüklerimizin bir kısmını alırken, bir kısmına tamamen kendimizi kapatırız.
Şu gerçek unutulmamalıdır ki algıya düşen her olgu bir zaman sonra artık duygumuz olacaktır. Bütün gelişmeler ya da gerilemeler, bütün kavgalar, tartışmalar, sürtüşmeler hatta hayat hakkı tanımamaya kadar götüren bütün eylemler, savaşlar bu duygular sayesindedir. Duygularımız imtihanımızı kolaylaştıran ya da zorlaştıran tek sahip olduğumuz varlıklarımızdır. Varlık kelimesini bilinçli kullanıyorum. Zira içimizde kararlılıkla söylediğimiz bütün kelimelerimiz artık bir şeydir. Sonucunda olma gibi bir kaderi vardır.
O halde zinhinimiz nelerle meşgul?
Neleri hayatımıza dahil etmek istiyoruz?
Hayatta neleri işitmek, neleri görmek istiyoruz?
İstediklerimiz, hayallerimiz için ne kadar emek veriyoruz?
Varlık sancısı çekerken, doğum sancısına dayanamayan anneliğe geçme aşamasında olan kadın misali ya ağrısız doğum için epidural analjeziye ya da acı korkusu ile aylar öncesinden planlanan sezeryana mı yöneliyoruz?
Unutulmaması gereken önemli bir konu vardır ki; o da algılarımızın bize has, bize özel olgular olduğudur. Öncelikle bunu kabul etmeliyiz. Toplumun, şeytani sistemin algı operasyonu ve gündemi değiştirmesi, hele de Müslümanların yararına atılan önemli adımları unutturmaya çalışması, gündemden düşürüp suni gündemler oluşturması gibi sebeplere takılmanın, kızmanın bir anlamı yoktur. Zira Hak Teala ve Tekaddes Hazretleri, vahyin kutlu sayfalarında Şeytanın algılarımızla oynayacağını defaatle bize sunmuştur. Algılarımızla oynamak isteyenlere kızgınlığımızı durmadan dile getirmenin bize ne kadar faydası olabilir ki?
Rabbim Allah Nahl Suresinin 120. Ayetinde şeytanın bize durmadan vaadlerde bulunacağını, bol ümitler vereceğini bunun bir aldatmacadan başka bir şey olmadığını ifade etmiştir. Hicr suresinin 41 ve 42. ayetlerinde ise insanı güzele kavuşturacak olanın dosdoğru yol islam olduğunu ifade ettikten sonra “has kullarımın üzerinde şeytanın hiçbir hakimiyetinin olamayacağını” buyurmuştur.
Algılarımızı oluşturan bütün olaylar bir durum içerir. Bu durumlar nasıl yorumlanırsa anlam dünyamızda o şekilde yer eder. Algı meselesine mesleğim itibariyle algı boşlukları olarak bakıyorum. Zira gördüklerimiz duygularımızda yer edenlerdir. Korkularımız, gelecek algımızı oluşturur. Özellikle açlık, kaybetme, yokluk, ölüm gibi korkularımız ayaklarımıza prangalara vurar. Korkularımızın esiri olmak bizi gerçekliliğin dışında bırakır ve sebeplere sarılmamıza sebep olur. Bu durum aslında yenilgiyi baştan kabul etmektir. Bir hüsrandır.
Aleyhimizde zamanın akışına şahit olan bizler, yediklerimizi içtiklerimizi eski haliyle önümüze alamadığımız gibi, geçen günleri de geri getiremeyiz. Bir atımlık şansımız olan dünya hayatını da şikayetlerle geçirmemeliyiz. Yaratıcıya güvenle çıktığımız yolculukta, devamlı güzel eylemler peşinde olma gayreti içinde olmalı, bu güzellikleri de tavsiye ederek iyiliğin yayılmasında etkin bir rol üstlenmeliyiz. Aksi takdirde hüsranı, içinde bulunduğumuz anda da hissedeceğiz...
Ves-Selam
Aile Danışmanı: Asiye Tanrıöver Türkan