Piyasalar

"Akma Tuna"

Punto:
“Nehir roman” kavramı malûm, birbirini takip eden ciltlerden, kitaplardan oluşan romanlar dizisi... “Nehir türküler” TYB’nin 40. yılı dolayısıyla düzenlenen “Edirne’den Mostar’a Kültür Kervanı” yolculuğunda dikkatimi çekti. Zaten “bizim romanlarımız türkülerimizdir” dememiş miydi Yahya Kemal? Balkanlar denilince ilk hatırlanan nehir Tuna’dır. Kervanımız Tuna’nın hayli güneyinden geçti ve biz onu hiç görmedik...Fakat onun üzerine yakılan türküler hep kulaklarımızdaydı. Ona “akma” diyen türkü de vardı, “Akma Tuna akma ben bir dertliyim”; onun “akmam” dediğini iddia eden diğer bir türkü de: “Tuna nehri akmam diyor!” Her iki Türkü de hazin bir geri çekiliş hatırası yaşatıyor. Estergon kalesi (bre dilber aman) su başı hisar Baykuşlar çağrışır bülbüller susar Kâfir bayrağını burcuna asar Akma Tuna akma ben bir dertliyim Bu ateşle yanar kara bahtlıyım Tuna nehri akıp giden zamandır. Zamanı durdurmak, fetih günlerinin neşvesini yaşatmak ve düşmana her şeye rağmen teslim olmamak... Bir nehirde iki kere yıkanılmaz, bir zaman iki kere yaşanılmaz...Zamanı, yani Tuna’nın akışını Estergon’da, Budin’de, Belgrad’da maalesef durduramadık... Aradan yaklaşık iki asır geçti... Tuna nehri akmam diyor Etrafımı yıkmam diyor Şanı büyük Osman Paşa Pilevne'den çıkmam diyor Geçen zaman içinde Tuna ile dostluğumuzu hayli ilerlettik. Güzel hatıraları olan bir geçmiş vardır aramızda ve muhabbet karşılıksız olmamalıdır. O sebeple Tuna nehri, bizim kötü gidişimizi durdurmak istercesine akmaktan vazgeçmektedir. Tuna’nın akmaması, büyük kahraman Osman Paşa’nın canla başla savunduğu Pilevne’den çıkmaması ile eşdeğerdir. Tuna akmazsa Osman Paşa Pilevne’den çıkmayacaktır. Tuna bu gayri tabii gidişe dur demelidir. Yahut da düşmanın galebesi, bizim o toprakları bırakmamız, Tuna’nın akmaması gibi gerçeğe aykırı bir şeydir. Düşman durdurulmalı, bu coğrafya ile bütünleşmiş insanlar olağan hayatlarını sürdürmelidir. Tuna “akma” dediğimizde akmaya devam etti. Akmak istemediği, bizden ayrılmak istemediği zaman da aktı... Görmedin mi ah civan Alişimi Tuna boyunda... Kara kaşlı, civan Alişimiz Tuna boyunda görünmez oldu...Bir türkü bin roman! Balkanların ma’kus talihi Pilevne’de tecessüm eder. Olağanüstü bir direnişle çok güçlü düşman ordusunu aylarca durduran Osman Paşa son bir huruç harekatı yapar... Bu sırada ağır yaralanır ve çaresiz şekilde teslim olmak zorunda kalır... Kahramanın teslim oluş levhası, düşmanın bu yüksek vakarlı adama gösterdiği ihtirama rağmen iliklere kadar işleyen bir hüzün resmidir. Bend bir kere yıkılmıştır... Balkanlarda müslümanlar azgın bir selin önünde giden kütükler gibi İstanbul’a doğru sürüklenmeye başlar. Çoğu sele kapılır, menziline varamaz; varanlar da perişandır...Zağra müftüsü Hüseyin Raci’nin hatıralarını okumayan ne demek istediğimi anlayamaz. Bu uğursuz an Rumeli Türkleri tarafından hiçbir zaman unutulmamıştır. Hem nasıl unutulabilir ki? Onlar, mağlubiyetinden zafer çıkaran Osman Paşa’nın kaderine ağlamaya devam etmişlerdir. Bu onların tersine dönmüş talihidir. İşte o zamandan beri bir buçuk asırlık kıyım, kırım ve tehcirler tarihi en mutlu göründükleri anda bile onların sevincini gama tebdil eder. Doğudan bir ses, Bayburtlu Zihni bu hissiyatı ifadede yektadır: Sümbülü şebboyu gülü har almış Süleyman tahtını şimdi mar almış Zevk-i şevk ehlini ah u zar almış Gama tebdil olmuş ülfetin çağı Seyahatimiz sırasında Osman Paşa türküsünün veya marşının sürekli fon müziğimiz olduğunu hissettik. Her suskunluk anında kulaklarımızda onun nağmeleri uğulduyor...Yol arkadaşımız Bosnalı Rahman Ademî, bu derinden gelen ve zihnimizi istila eden müziğin kaynağını şöyle açıkladı: “Balkanlarda en şenlikle günlerde, düğünlerde bayramlarda eğlencenin en coşkun anında birden Osman Paşa türküsü çalınır...” Hüzün büyük-küçük, kadın-erkek istisnasız herkesi teslim alır, göz yaşları adeta nehir olur... Tuna hiç eksilmeyen hüznümüzün ebedî şahididir...