“Gördüm ki,
Her şehrin bir sahibi var
Her sahibin bir naibi var.
Hacı Bayram, Hacı Bektaş
Adım adım, taş taş
Mülkü tapulamışlar
...Ve bizi himmetlerine alıp,
Bekleye-durmuşlar”
Şair Ali Akbaş böyle anlatırdı onları.
Onlar dediğime bakmayın, kimler kaldı ki geriye onlardan?
Ağız alışkanlığı işte!
2017 yılına kadar pek sık gitmesek de, pek sık uğramasak da yanına bu diyarlara ruh veren, bu diyarlara şeref veren gönül erlerinden biriydi Ahmet Amca.
“Sizi gördü mü ayaklanıyor, canlanıyor” derdi evinin emektarları, can yoldaşları.
Rahmetli Muhsin Başkanın vefatı sonrasında ise kendisi bu seslenmelere: “Sizi gördü mü o merhumu, o garibi, o şehidi görür gibi oluyorum” derdi hasta haline rağmen toparlanarak.
Dünya üzerimize üzerimize gelip bunaldığımızda, bitkin adımlarla varıp divanına can bulduğumuz, yakıt aldığımız bir istasyondu sanki onun yanı.
Yıllar öncesi postunu serip tapuladığı, bizim gibi nice Alperen gönüllüleri beklediği bir diyar olmuştu Akhisar’ın Sünnetçiler Köyü.
Bizi on altılı yaşlarda tanıdığımız ideallerimizden hiç uzaklaştırmayan; soyumuzun, ceddimizin geldiği diyarlardan, Horasan’dan bizi hiç koparmayan, demiri çelikleştiren, yiğidi Alpleştiren, Alpleri de Erenleştiren bir iklimin adresi, bir duruşun adıydı Ahmet Er Amca.
Onun dünya gurbetliği bittikten sonra da, gurbeti üzerimizde daha bir hisseder olmuştuk.
Bundan tam dört yıl önce, 30 Mayıs 2017 tarihinde türünün son örneklerinden birini daha uğurlarken ıssızlığımız daha bir artmış, daha bir garipleşmiştik sanki.
Varlığıyla topladığı gibi, sağlığında önüne dizdiği gibi, gidişiyle de o gün hepimizi dizmişti peşi sıra.
“Nasıl yaşarsanız öyle ölür, nasıl ölürseniz de öylece haşrolunursunuz” mucibince yaşarken nasıl hepimizi kilometrelerce ötelerden de olsa çekip toplamıştı Sünnetçiler Köyüne.
Kimler yoktu ki cenazede!
Dudaklarında halen ülkü şerbetinin tadından ufacık bir zerre kalan, gönlü kırık, parça parça olmuş, bucak bucak dağılmış, savrulmuş timsah neslinin, üzerlerindeki onca ağırlığa rağmen hayata tutunmaya çalışan her bir temsilcisi oradaydı o gün.
O gidişiyle bile toplamıştı toplamasına da, vay şimdi gelişiyle bile toplayamayacak olanların haline!
Abi dediklerimizin bile peşpeşe uğurlanışlarına alıştığımız günlerde, elde avuçta kalan biricik amcamızı da uğurlamıştık o gün.
Şimdi artık abilerle işimiz biraz daha zor olacak.
Amcalar, ömürlerinin her döneminde, son demlerinde hatta cenazelerinde bile toplayıcılarken, abilerin çoğu kalemlerini kırıp, çok çabuk silmekteler kardeşlerini.
Her gidenle biraz daha artsa da yalnızlığımız, kulağımızdaki sözlerin, bize emanet ettiğin kitapların, çilen, ülkün ve sevdiğin bütün değerlerine sahip çıkıp, bütünleştikçe bir nebze de olsun teselli bulacak ve daha iyi hissedeceğiz kendimizi buralarda Ahmet Amca.
Rabbim, dünya gurbetinde hep hasretini çektiğin sevdiklerinle ebedi âlemde buluştursun seni.
Sözü, söz sultanlarından, Sultan-üş Şuara bitirsin:
“O erler ki gönül fezasındalar
Toprakta sürünme ezasındalar
Yıldızları tesbih tesbih çeker de
Namazda arka saf hizasındalar.
İçine nefs sızan ibadetlerin
Birbiri ardınca kazasındalar
Ne cennet tasası ve ne cehennem
Sadece Allah’ ın rızasındalar.
Onların duası üzerinize olsun!