Piyasalar

Abdulhamid Gerçeği

Punto:
PAYİTAHT ABDÜLHAMİD Payitaht Abdülhamid dizisi ile ilgili fikirlerimi daha önce de paylaşmıştım. Sultan II.Abdülhamid günümüz idarecilerine rol model olamaz ve olmamalıdır. Neticede kaybetmiş ve koca Payitahtı teslim edip kenara çekilmiş bir sultandır. Sebepler ne olursa olsun, sonuç çöküştür. Keşke II.Abdülhamid; faizi yasaklasaydı, yüksek faizli borç almasaydı, Duyun-u Umumiyeyi kurmasaydı, masonlara/materyalizme fırsat vermeseydi, toprak vermeseydi ve kendini hal etmeye gelenleri halletseydi çok daha ulu hakanımız olurdu. Sadece peygamberler masumdur, liderler değil. Kuranı Kerimde faiz/riba âyetleri muhkem ayetlerdir ve Faiz ile iştigal etmek Allah ve Rasulü ile savaş etmektir. Makamı, mevkisi, kimliği ne olursa olsun faiz ile işleyenler en sağlam olduğuna inandıkları kalelere/saraylara dahi sığınsalar, Allah onları ve sistemlerini helak eder. II.Abdülhamit dönemi 1876-1909 arasıdır. Osmanlı’yı çökerten borçlanma ve sistemi, 1853 Kırım Harbi ile başlamıştı. Abdülhamit Han zamanında da yüksek faizlerle borçlanma sürdü. Tahta oturtulmasının hemen ardından çıkan 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı borçları daha da ağırlaştırdı. 1881’de alacaklılara Duyun-u Umumiye kurduruldu. Sonuçta, faiz lobileri Osmanlının finansman sistemine hakim oldu. Hatta el koydu. Sultan II.Abdülhamit döneminde yapılan yatırımların neredeyse tamamı borçla yapıldı. Sıcak para gelmesi için içki fabrikaları açılması dahil her şeye izin verildi. Eğer yüksek faizlerle ağır borçlanırsanız HASTA ADAM olursunuz. Sonra emir alırsınız. Sonra da toprak vermek dâhil istemediğiniz birçok şeyi yapmak mecburiyetinde kalırsınız. Bu hastalığın mikrobu FAİZ/RİBA dır. Peki öyleyse şimdi derdimiz nedir? Bunları niçin gündeme getiriyoruz? Bizim vergilerimizle TRT’nin yaptırdığı Payitaht Abdülhamid isminde eğlenceli bir dizi var. Eğlencesi çok ama gerçeklerle alakası az. Dizi maksadını aşıp halka Narkoz haline dönüştü. Fısıltılar, şahsi parasını bile bankerlere işletenlere manevi payeler vermeye kadar gitti. En tehlikelisi; Bizlere bu Narkoz verilirken, Osmanlı’yı çöküşe götüren sürecin benzerini bugün de görüyoruz. Bu konularda birçok kitap, yazı ve makale kaleme aldım. Örneğin Duyunu Umumiye ile ilgili olarak konuşmamı izleyebilirsiniz. [1] Peki, Öyleyse Ne Yapalım? Hak ile Batıl mücadelesi fikirler üzerinden yapılır, kişiler üzerinden değil. Sevdiğiniz kişiyi melekleştirip, sevmediğiniz kişiyi şeytanlaştırırsanız en başta sevdiklerinize zulmetmiş olursunuz. Sevdiğiniz bir önderi eleştirmeme ve hatasını düzelttirmeme lüksünüz yoktur. Müddessir Suresi 45. ayetinde günahkârlar, içinde bulundukları ateşe giriş sebebi olarak, ‘(Batıl sözlere) dalanlarla birlikte biz de dalardık’ diye cevap verirler. Yani nereye gittiğimizi, neyin peşinde olduğumuzu anlamadan, sorgulamadan dalanların peşinden bizler de dalamayız. Tevbe Suresi 69. ayeti kerimesi bize şunu ihtar eder; "… Onların daldığı gibi siz de daldınız." İşte bu müthiş bir ihtardır. O/nlar faize daldılar, O/nlar Duyunu Umumiyeyi kurdular, O/nlar batıla fırsat verdiler, O/nlar toprak verdiler. … Biz bugün bunlardan ders alalım. Süreç analiz etmek ile fotoğraf analiz etmek çok farklıdır. Çünkü süreçi takip eden daha az yanılır. Sizler birkaç fotoğrafa bakıp hüküm verirken, ben 1838 Balta Limanı Anlaşması ile başlayan süreci takip ediyorum vee çok dertleniyorum çünkü dert söyletiyor. Bu 200 yıllık oyun’dur. Elbette sürecin bütün vebalini II.Abdülhamit’e yükleyemeyiz. O da süreçte öğütüldü. Ancak köpürtülen Abdülhamit Han sevgisi ile süreç örtülmeye çalışılıyor. Aşkın gözü kördür derler. Çılgınca yürütülen sürece karşı köreliyoruz! Emperyalistler bizi yumuşatıyor ve kandırıyor! Netice-i Kelâm, uyanık (âgâh) olalım. Vesselâm Mete Gündoğan