Lütfü ŞEHSUVAROĞLU
Punto:
Dinle
ABD yaptırımlarının millî savunma sanayimize bir kez daha gelişme fırsatı kazandıracağına kuşku yok.
Türkiye’nin gerek 15 Temmuz darbesi öncesi gerekse sonrasında geliştirdiği iktidar ve cemaat eksenli dış politikalarında yerli ve millî iddialarının küresel plan ve projelere doğrudan ya da dolaylı olarak eklemlendiğini, Türkiye’nin giderek yalnızlaştırıldığını görmeyen yok.
Bu, Batı karşıtlığını geliştirip Türkiye’de AB üyeliği taleplerini rafa kaldıracak bir sürece hizmet ediyor şüphesiz. Dış politikada yalnızlaşmanın, içerde algı problemi yaşayan yerli ve millî söylemlerine büyük katkı sağladığı açık… Küresel güçler entegrasyon sürecini sağlıklı geliştiremeyen ve uyum sancısı çeken bazı perifer ülkelerde ‘tayin edilmiş düşman’ kurgusuyla bir ötekileştirmeye Sovyetler Birliği’nin çöküşünden itibaren her vesileyle başvuruyor. Başlangıçta müttefik ilan ettikleriyle kanlı bıçaklı düşman olma da böylece kaçınılmaz oluyor.
Yeşil ya da bereketli hilal kavramlarıyla birlikte komünizme karşı derneklerin bile desteklendiği bir ‘hür dünya rüyası’ o dönemlerin eseri.
NATO, iki kutuplu dünya sonrası işlevini yitirmenin sancısını çekerken Avrupa, ‘Altılar’ etrafında bir güvenlik şemsiyesini hayata geçirmeye niyetlenmişti. Ancak kısa zamanda anlaşıldı ki, hayâlî bir İslâm ve terörizm bileşkesi yeni ‘tehdit algısı’ yaratabilir ve yepyeni bir ‘güvenlik stratejisi’ne kapı aralayabilirdi. Böylece İslâm, ‘yumuşak ve sert’ taraflarıyla Batı’nın tehdit algısı içinde sayıldı.
Artık Türkiye’nin AB uyum politikalarının da bir gereği kalmamıştı ve Toynbee’nin de dediği gibi medeniyet değiştirmek için üç aşamanın ilk ikisini gerçekleştirmiş olsa bile Türkler için üçüncüsü imkânsızdı. O zaman Batı için ötekileştirilecek ‘kötü ülke ve adam’ imajına hizmet edecek senaryolar gündeme getirildi.
Türkiye bu arada darbeye maruz kalmıştı ve güvenliğini modernleşmesinin önüne geçirmek zorunda bırakılmıştı artık.
Tayin edilmiş öteki ülke olarak lüzumsuz bir kapışmanın iki taraf siyasetçilerine de dayanılmaz hafiflikler kazandırdığını biliyoruz. İç politikada Türkiye de onu karşıya alan bütün batılı siyasetler de bu hafifliklerden nasibini çok aldı.
Türkiye bu süreçten ‘normalleşerek’ kurtulabilirdi. Muhalefetten, özellikle de İyi Parti’den beklenen ülkeyi normale döndürmesiydi. Ama onlar, maalesef tutarsız politikalarıyla bu süreci akredite ettiler.
Şimdi TBMM’nde grubu olan 4 parti ortak bildiriyle ABD’nin yaptırım kararını protesto etti.
İşte bazı aydınlar benim yukarıda özetlediğim normalleşmeden sapma sürecine hizmet edeceği gerekçesiyle muhalefetin bu protestoya katılmasını onaylamama içerliyorlar.
“ABD yanlış yapıyor demek için S-400 doğru demek mecburi olmamalı! Bağımsızlık ve egemenliğin halkta olması, o kararlara dahil olabilmekle ve denetlemekle gösterilir.”[1]
Türkiye’nin yalnızlaştırılması sadece iç politik argümanlar ve aparatlar eliyle olmuyordu ki! İlk bakışta ülke ile kişiyi karıştırdığını düşünebilirdiniz küresel güçlerin. ABD’den beklenirdi ki, Türkiye ile yönetimini birbirine karıştırmasın. Mesela AB, içindeki kışkırtıcı unsurlara rağmen böyle yapmadı, yani Türkiye’den ümidini kesmedi.
Türkiye, eğer bütün unsurlarıyla bir yandan yaşama iradesini, millî güvenliğini garantiye alarak sürdürmek ve demokrasisini geliştirmek, millî iradeye saygıyı pekiştirmek istiyorsa önce bağımsızlığına gölge düşürecek ABD yaptırımlarına gereken tavrı göstermek zorundadır. Bu süreçte HDP’yi de ötelemeden, örgüt dahil bütün Kürt temsilcilerinin Amerikan emperyalizmine karşı durmasını temin etmek ‘devlet aklı’nın işi olmalıydı, olmadı. Madem devlet aklı bunu başaramadı, HDP, Türkiye partisi olma yolunda çok önemli bir fırsatı geri tepmeyebilirdi. HDP, ABD yaptırımlarına kınama bildirisini imzalasaydı, hem Amerikan emperyalizmine tavır koymuş olacak, hem de Türkiye partisi olarak muhalefette genişliğe erişecekti.
Seçim sürecinde yaşanan işbirliği arayışlarını sonradan kamuoyuna açıklamakta zorlanan muhalefet, bir sürü tevile de ihtiyaç duymayacaktı yani… HDP ile seçim sürecinde gizli kapaklı ‘anayasa görüşmeleri’ yapma gibi bir usul yerine topluma açık ve geniş bir yönetişim modeli sunulabilmenin yolu ancak böyle açılır.
Şüphesiz “canım bunlar mı emperyalizme karşı duracakmış, bizzat onun oyuncağı!” diye itiraz edecekler olacak elbet; onlara da “Dedemden Dinlediklerim” adındaki masal kitabımın son bölümü olan Üç Öküz ve Aslan[2] masalımı okumalarını salık veririm. Netice itibariyle üç öküz de aslanın ‘müttefiklik cilveleri’ne olumlu karşılıklar vermeye hep teşne olmuşlardır.
Küresel strateji gereği Türkiye’de tayin edilmiş bir siyasal alan mevcuttu ve millî bağımsızlığımıza halel getirecek ortak bir tavır sergilemek, bizatihi muhalefetin elini güçlendirebilir ve eleştiri imkânını artırabilirdi.
Hülasa bu ortak tavır, iktidara bir teslimiyet olmayıp ABD yönetimine ‘ülke ile kişi’yi karıştırmama yolunda bir uyarı mahiyeti taşıdığı kadar millî güvenlik stratejilerinde Birinci Meclis’te olduğu gibi millî irade ile tam bağımsızlığın ‘hemdem’ini hatırlatan bir ortak kaygı ve paylaşımı beslemelidir.
Yoksa tam bağımsızlık ve millî iradenin idamesi meselesi, mes’uliyet ve samimiyetten yoksun bir keyfi yönetimin kâh şunla, kâh tam tersiyle her türlü ittifak arayışını meşrulaştırmak adına iğdiş edilemez!
[1] Kemal Can’ın twitter cevabı 15:56 16.12.2020
[2] Üç Öküz ve Aslan Masalımız ise aşağıdaki gibidir:
ÜÇ ÖKÜZ VE ASLAN
Ciğerparelerim.
Destan, masal derken geldik günümüze; onunla yetinmedik geçtik zamanın ötesine.
Anlatacağım şey bütün çağları kuşatan bir gerçekten bahsediyor. Şimdiye kadar anlattıklarımın özeti gibi bir şey… Üç öküz var, neyi temsil ediyorlar?
Bir de aslan… O da elbet gücü, ihtişamı, hakimiyeti.,.
Aslanın gözü öküzlerin o besili butlarında, Hele bir de aç ise.., Fakat üç öküzün birliği, aslanın iştihasını gemliyor. Aslan üçünün birliği karşısında hiçbir şey yapamıyor.
Fakat emperyalizmin taktiği “böl, parçala, yut” değil mi?
Üçünü birbirine düşürürse, aralarındaki köklü ittifakı, birliği bozarsa… gerisi kolay…
Bu destanı, bu masalı, bu hikâyeyi, bu makaleyi Galip Dede’den bir dinledim, bir daha unutmadım. Onu anlayasınız ve unutmayasınız diye de şiire döktüm.
Siz de evlatlarınıza okuyun, onlara da öğretin olur mu?
Yoksa halimiz nice olur?
*
Zaman zaman içinde
KALBUR saman içinde
Gök gürleyip tırlamış
Altı üste çevirmiş
Okyanusu kaldırmış
Gökyüzünü indirmiş
Sular boşalacakken
Toprak oldum suyu aldım
Suyu dağlara verdim
Dağlar bana elek verdi
Eleği feleğe verdim
Felek bana melek verdi
Meleği yüreğe verdim
Yürek bana kürek verdi
Küreği tüleğe verdim
Tülek bana sürek verdi
Süreği zamana yaydım
Zaman bana aman verdi
Amanlı bir türkü tutturdum
Giündüzü geceye tutturdum
Bu masalı yakanıza
Bir iğneyle tutturdum
*
Bir memleket varmış ki, devri vaktin birinde
Otlakları genişmiş, bağı bahçesi bolmuş
Dağları hep ormanmış, bütün canlılar zinde
Köylünün, şehirlinin ambarları tüm dolmuş
Koca merada envay çeşit otlar boy atmış
Sağmallar öyle ki her biri soya soy katmış
Çiftlikler neşeliymiş; düğün, dernek, toy çatmış
Otlakları genişmiş, bağı bahçesi bolmuş
Köylünün şehirlinin ambarları tüm dolmuş
Asıl mevzu bu yurtta, soylu üç öküz varmış
Yaratan üçüne de çok özel boynuz vermiş
Bir araya gelende her düşmanı ezermiş
Üç öküz de iyiymiş, kalplerinde yok fesat
Dostlukları kaviymiş işler gitse de kesat
Hep birlikte gezerler, otlarlarmış beraber
Allah’ın hiçbir günü olmamışlar derbeder
Gıpta edermiş ülke bu dostluğa ser a ser
Üç öküzün birliği her zorluğu yenermiş
Fil saldırsa sürüye onu yere serermiş
Birinin rengi sarı, diğerinin alaca
Birininki karaymış fakat derisi pakça
Birbirine her şeyi verirlermiş rahatça
Üçü de can yoldaşı, birbirine emanet
Bu birlikle sürecek bu otlakta selamet
*
Ormanların kralı Aslan bir gün sıkılmış
Yenecek her bir şeyin nesli çoktan tükenmiş
Oturdukça esnemiş, esnedikçe acıkmış
Bakmış böyle süremez, çıkmak gerek ormandan
Çayırda av bulmalı düşmeden tüm dermandan
Vardığında çayıra ağzının suyu akmış
Gözü olmuş fal taşı, beyninde şimşek çakmış
Eti zengin sofraya gayet rikkatli bakmış
Yaklaşmış itinayla, ürkütmeden etrafı
Hayvanlar padişahı fıtrat güçlü tarafı
Üç ahbap öküz rahat, sakin, emin, huzurlu
Gezerlermiş otlakta yüzü, gözü hep nurlu
Üçünün de ufacık yanı yoktur kusurlu
Derken Aslan yavaşça öküzlere yaklaşmış
Önce “ya sabır” demiş, sonra kendini aşmış
Karnı kazınan aslan artık dayanamamış
“Midem bayram edecek” der demez duramamış
Adet üzre kükremiş, kendini tutamamış
O üstüne yürürken besili öküzlerin
Bilmemiş ki geçemez ardına boynuzların
Aslan kral değil mi, bakmış nazik vaziyet
Hemen geliştirmeli pek ince bir siyaset
Onda Tanrı vergisi üstündeki riyaset
Gözleri üç öküzün o dev boynuzlarında
Sözün yükünü duydu Aslan omuzlarında
“Günaydın can dostlarım” diyerek adım adım
Yaklaşmış öküzlere, “sizi epey aradım”
Günlerdir çok gezindim ve lâkin bulamadım”
“Tanrım bu ne saadet, işte karşımdasınız
Ben hep sizle yaşarım, siz hep aşımdasınız”
“Ne aşı” demiş öküz, aslan bakmış sarısı
Siyasetin özü söz başarının yarısı
“Soframıza davet et” demiş meğer karısı
“Sizinle değil miyiz stratejik ittifak
Bir daha aramızda oluşmasın hiç nifak”
Kral demiş “günaydın, nasılsınız bakalım”
Hatır soran bir kral, düşünmüşler “N’apalım”
Elbet cevap vermişler: “hürmet bizden kralım”
Ne demek ormanların kralı konuk gelmiş
Üçlünün Öküz psikolojisi düzelmiş
“Siz sağ olun efendim, gerçekten çok iyiyiz
Sayenizde otlakta güvendeyiz, diriyiz
Biz gariban, otlayan sürülerden biriyiz”
Aslan tekrar seslenmiş “değerli arkadaşlar!”
“Beni yanlış bilmeyin, dostluklar böyle başlar”
“Asla yoktur niyetim, yemek gibi sizleri
Yanlış bir adım da düşman etmesin bizleri
Aldatmasın kötünün riyâkâr, kem sözleri”
“Ağzı torba değil ki, büzesin elâlemin
Benim karnım pek toktur, sofradan kalktım demin”
Yiyecek bulmak kolay, ama dost bulmak güçtür
Sizi ben nasıl yerim, iddiası gülünçtür
Sizinle arkadaşlık, hem kıvanç, hem güvençtir
Bu güzel söz ve latife öküzleri şımarttı
Gururla böğürdüler, fiyakaları arttı
Böylece derin bir pakt, stratejik ittifak
Kurdu mutlu üç öküz aslanla ufak ufak
Şafak artık daha nur, merayla kaplı afak
Üç öküzü gözüne kestirmiş avcı aslan
Üç öküzü bölmeye azmetmiş avcı aslan
*
Haylice yani üç gün arkadaşça gezmişler
Öküzler de merayı aslan gibi süzmüşler
Aslan gibi yatmışlar, aslan gibi ezmişler
Aslan kimin yanına yattıysa fısıldamış
Üç öküz de kendini bu dostluğa adamış
İnanmazsan çokbilmiş uzun kulağa var git
Güzel gözlü, akıllı, kara öküz sor beni
Benim sana ne gibi bir garazım olacak
Böylesi surat asman bin bir derde kor beni
Benimle dost olmaman üzer beni, yer beni
İsterim ki ebedî dost kalalım seninle
Dilediğin otlağa post atalım seninle
Nice yeşil vadiye rast gelelim seninle
Benimle dost olmaman bin bir derde kor beni
Böylesi surat asman üzer beni, yer beni
Sarı öküz, ya rabbim bu ne güzellik böyle
Sen onlardan ayrısın sen bambaşka bir varlık
Öncekilerde bu renk söyle var mıydı söyle
Sen nadide öküzsün, sen nadide bir varlık
Sen benim can öküzüm, güzel sana yoldaşlık
Bırak, unut karayı, şımarık alacayı
Birlikte yazmalıyız yeni anayasayı
Koyalım bir kenara elemi ve tasayı
Sen nadide öküzsün, sen bambaşka bir varlık
Sen benim can öküzüm, güzel sana yoldaşlık
Bir gün alaca öküz su içerken derede
Aslan iki öküze demiş “Allah vere de”
Düşman bizi fark eder bir anda, bir kerede
Dostlarım tehlike var, dikkatli olmalıyız
Yaşamak istiyorsak ondan kurtulmalıyız
Kara ve sarı öküz inanmaya hazırmış
Zaten bekledikleri şu andaki huzurmuş
Emir ve görüşüne ikisi de nazırmış
Münasiptir efendim deyip onlar oyladı
Alaca da aslanın midesini boyladı
Alacayı kolayca hazmetmiş avcı aslan
Sonra diğerlerine ahdetmiş avcı aslan
Bu usul ve yöntemi gözetmiş avcı aslan
Aynı masal ve düzen ne yazık ki hep tutmuş
Öküz aklı işte bu! Her birinde unutmuş
Sarı öküz kalınca avcı öyle kükremiş
“Ey öküz oğlu öküz! Düşünmedin mi?” demiş
“Sıra sana gelecek” sarıyı yere sermiş
Son öküzü daha bir keyifle yiyivermiş
Bu masaldan bizlere acep ne kalıvermiş