Hafızalarımızı şöyle bir yoklayalım; ABD de neler oldu? Silahlar çekildi, halk isyana kalktı, kongre basıldı, zencilere karşı ırkçı saldırılar hat safhaya ulaştı, bütçe açığı tarihin en yüksek noktasına çıktı, sermaye Çin'e kaydı, Avrupa Birliğine söz geçiremez hale geldi, “NATOnun beyin ölümü gerçekleşti” söylemleri dillendirilmeye başlandı. ABD ipleri elinden kaçıracak duruma geldi, Irak'ta, Suriye'de, Afganistan'da başarısız oldu vs.
Avrupa Birliği ABD den farksız, o da dağılma süreci eşiğindeydi, İngiltere'nin AB den ayrılması AB ye büyük bir güç kaybettirdi, herkes kendi başına hareket etmeye başladı, güç savaşı yapılır hale geldi, özellikle salgın döneminde kimse kimseye arka çıkmadı, birlik diye bir şey kalmamıştı vs.
ABD bir şeyler yapmalıydı ki derlenip toparlanabilsin, eski gücüne kavuşabilsin, yine sözünü dünyaya geçirebilsin. Bunu ne Obama yapabildi ne de Trump. Ama Putin yaptı!
ABD ince bir politika ile Rusya'nın burnunun dibine kadar girdi. Öncelikle Ukrayna'yı silah deposu haline getirdi. Askeri ve parasal anlamda her türlü desteği verdi. Gerek NATO gerekse AB kendi bünyelerine alabileceklerini ima ettiler. Bu ima bile Ukrayna’nın NATO'ya girebileceği hayalleri kurmasına yetti ve bunu dillendirmeye başladı. Tam da ABD nin istediği gibi. Putin'in buna asla izin vermeyeceğini bile bile Ukrayna'yı ateşe attı. Bu konuda gerek ABD tarafından gerekse AB tarafından Ukrayna ve Rusya sürekli kışkırtıldı. Rusya buna kesinlikle karşı çıkacağını, güvenliğinin tehdit edildiğini, Ukrayna'nın NATO’ ya veya AB’ye girmesini savaş nedeni sayacağını açıkladı. Ama buna rağmen kimse söylemlerinden vazgeçmedi. ABD, Ukrayna'yı Rusya'nın kucağına attı.
Ve beklenen oldu. Rusya; Ukrayna'nın ABD nin silah deposu olduğunu, ABD nin burada askeri biyolojik silahlar yaptığını, Ukrayna'nın Rusya'nın gazını çaldığını, parasını ödemediğini, Nazi hükümeti kurulmasına izin vermeyeceklerini, kayıtsız silahlar dağıtılmasına müsade etmeyeceklerini, paralı askerlerin ülkede cirit attığını güvenliğinin ciddi şekilde tehlikeye girdiğini ileri sürerek Ukrayna'ya saldırdı, ABD ‘nin ekmeğine yağ sürdü.
Zaman ilerledikçe başta AB ülkeleri olmak üzere birçok ülke sıranın kendilerine geleceği endişesi ile NATO ya sımsıkı sarılmaya, hatta NATO’ya üye olmayan ülkelerin üyelik başvuruları yapmaya hazırlandıkları gözlendi. Bununla da kalmayarak birçok üye ülke savunma harcamaları için ayırmaları gereken, G.S.M.H nın % 2 lik oranı hiçbir zaman tam olarak ayırmamışken bu defa % 2 nin üzerine çıkarak savunmaya para ayırmaya başladılar. Örneğin Almanya hiçbir zaman % 2 yi bulmamışken bu defa % 3 civarında bir pay ayırma ihtiyacı hissetti. Ve kora halinde Rusya'ya ekonomik yaptırımlar çığ gibi gelmeye başladı.
NATO derlenip toparlandı, AB ülkeleri birbirlerine sımsıkı bağlandı, ortak kararla Ukrayna'ya para ve askeri yardım yapmaya, mültecilere kucak açmaya mavi gözlü sarı saçlı Hıristiyanlar diyerek pof pof lamaya başladılar. Ukrayna'nın direnmesi için her türlü imkânı sunmaya devam ettiler. Yani Ukrayna artık vekâlet savaşı veriyordu. ABD ve AB;"Diren Ukrayna arkandayız!" naraları atarak ateşe benzin döküyor, Ukrayna Cumhurbaşkanı zaman zaman NATO ve AB ye; "Bizi aldattınız, kandırdınız, Ukrayna'ya ihanet ettiniz" dese de, daha sonra bu sözlerini tekzip ederek sonuna kadar direneceğiz mesajını tüm dünya ya veriyordu.
ABD; sorunlarını halının altına süpürmüş, dünyanın bir numaralı küresel gücü benim havasını atmış, benim emrimde olmazsanız Ukrayna'nın başına gelen sizin de başınıza gelir mesajları vermeye başladı. Kendisi Irak'ı nasıl yerle-bir ettiğini, 1,5 milyona yakın insanın ölümüne nasıl neden olduğunu, Afganistan'da, Suriye'de, neler yaptığını veya yapmaya devam ettiğini, dünyanın birçok ülkesinde milyonlarca insanın kanının ellerinde olduğunu unuttu! Birden bire savaş karşıtı, barışçıl, demokrasi havarisi kesildi.
ABD’nin; Ukrayna'da insanların ölmesi, perişan olması, aç-susuz çaresiz kalması, her geçen gün acı üstüne acılar yaşamaları hiç umurunda bile değil. Sadece "Dayan Ukrayna arkandayım, her türlü desteği vereceğim" diyerek savaşın uzamasını, dünyaya Rusya sopasını göstererek gücüne güc katmaya devam ediyor.
Gelinen nokta da, Rusya ne kadar kayıp verirse versin veya ne kadar başarısız olursa olsun, Ukrayna'dan istediğini almadan çıkmayacağı da bir gerçek. Aksi olduğu takdirde Rusya'nın karizması hiçbir şekilde düzelmeyecek şekilde bozulacak, Avrasya'da, Kafkasya'da, Orta Asya ve işgal ettiği diğer ülkelerdeki hâkimiyetini kaybedecek. Bu da Rusya'yı dünyanın en güçlü ülkelerinden biri değil her hangi bir ülke konumuna getirecek ki emperyalist bir güç olan Rusya'nın bunu kabul etmesi söz konusu bile olamaz.
ABD bütün bunların farkında olduğu için Ukrayna'ya paralı askerler dâhil her türlü maddi ve manevi yardımı yaparken, Rusya'nın saldırgan, işgalci, olduğunu bahane ederek yaptırım üstüne yaptırım yapmaya, yaptırmaya en üst düzeyde devam ediyor. Bu konuda paydaşlarına yapmadık baskı kalmıyor. Rusya bu yaptırımlara ne kadar dayanır bilinmez. Dayansa da dayanmasa da Ukrayna'dan istediğini alacak. Kendi güc dengesi için buna mecbur.
ABD de bunu biliyor ama Rusya'nın yıpranmasından daha önemli kendi gücünü pekiştirme sevdasında. Maalesef bunu da başarıyor. Dolayısı ile ABD istemeden Ukrayna barış masasına otursa bile imzalayamaz. Ukrayna; Rusya işgal ettiği topraklardan çıksın, benim bağımsız bir devlet olduğumu kabul etsin, ben nerede istersem orada yer alırım diyor. Sizce Rusya bunu kabul eder mi? Bence; asla...
Özetle; görünen o ki, bu savaşın mutlak kazananı ABD... Kaybedeni öncelikle başta çocuklar, kadınlar, yaşlılar olmak üzere Ukrayna halkı, söylenildiği kadar güçlü bir ülke olmadığı ortaya çıkan Rusya ve Rusya ile ekonomik, ticari ve askeri iş birliği yapan ülkeler.
Ve Türkiye...
Libya'da, Karabağ'da, Suriye'de, Doğu Akdeniz'de ABD ve Rusya'ya rağmen gösterilen başarı, Türkiye'yi bölgesel bir güç haline zaten getirmişti. Rusya-Ukrayna savaşında tarafsız politika ve dik duruş ise Türkiye'yi dünyanın merkezi haline getirdi. “Ukrayna'da, Rusya'da bizim dostumuz, stratejik ortağımız” anlayışı ile tam bir tarafsızlık politikası izleyerek bundan geri adım atmadı, tavizde vermedi. Ve dünyanın en güvenilir ülkelerinden biri oldu.
İşte Antalya Diplomasi Formu. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu gibi onlarca ülkenin üst düzey yöneticileri yer aldılar. Başkan Erdoğan kendi deyimi ile 30-35 devlet ve hükümet başkanı ile görüştü. Rusya ve Ukrayna dışişleri bakanları Türkiye dahil üçlü görüşmeler yaptılar ve belli bir yol kat ettiklerini söylediler. Türkiye bütün dünyanın dikkatini üzerine çekerek çok büyük bir takdir topladı. NATO Genel Sekreterinin, ABD ve Rusya devlet başkanlarının yanı sıra birçok ülke devlet başkanı takdirlerini iletti. Tabiri caizse, Türkiye ile görüşmek için birçok ülke sıraya girdiler.
Antalya Diplomasi Formunda ve diğer yaşananlar, bir Türk vatandaşı olarak, hangi siyasi tercihe sahip olursak olalım, gurur vericiydi, onur vericiydi.
Elbette bu savaşın zarar gören ülkelerin başında Türkiye geliyor. Ancak yine bu savaş göstermiştir ki, Türkiye'ye rağmen bu coğrafyada kimse oyun kuramaz.
Bölgesel güc olan ülkemizin, küresel güce doğru hızla yükseldiğini görmek, bizleri gururlandırdı, onurlandırdı…
İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı
İsmet TAŞ
Punto:
Dinle