Piyasalar

4.SANAYİ DEVRİMİ SÜRECİNDE YALNIZLAŞTIRILAN TÜRKİYE

Punto:


Son otuz yılda bilim ve teknolojideki gelişmeler o kadar hızlı gelişti ki, Bilişim çağını kavrayamadan Maker çağı veya robotik çağ ile tanışmaya başladık. Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu toplantılarının bu yılki konusunun da,           4. Sanayi Devrimi olduğunu biliyorsunuz.
Bu konu ile giriş yaptım. Zira, dünyanın gelişmiş ülkeleri dikkatlerini bu konuya vermiş, planlamalarını çoktan yapmış görünmekte iken, ülkemiz iç ve dış bir çok sorunla karşı karşıya olup, adeta bunlarla boğuşmaktadır. 
Dünya coğrafyasında oldukça stratejik bir konumda yer alan ülkemizin üzerindeki emperyalistlerin hesapları hiç bitmemiştir. Görünen o ki, biteceği yok. Dünyanın en süper gücü olan ABD’nin böl parçala yönet taktiği ile her yeri hakimiyeti altına alma süreci bugünlerde bütün Ortadoğu coğrafyasına sirayet etmiştir. Suudi sermayesi ile beslediği El-Kaide ve onun türevi olan terör örgütleri her yeri yangın yerine çevirmiş olup, milyonlarca mazlum insanı yerinden yurdundan etmiştir. Bölgenin genetik yapısını çok iyi analiz etmiş olan bu güçler, Irkçılık, mezhepçilik gibi birçok argümanı başarıyla kullanmıştır. Suudiler bir yandan Mısır’daki Sisi yönetimine kaynak aktarmakta, öbür yandan İran’a karşı hasmane politikalar uygulamaktadır. Bütün bu olup bitenler, aynı üst akıl tarafından idare edilmektedir.
Tam da bu süreç devam ederken çok ani bir gelişme oldu. A.B.D., İran ile zenginleştirilmiş uranyum konusunda anlaşmaya vararak, İran’a uygulanan ambargoyu kaldırmıştır. Ayrıca, elindeki zenginleştirilmiş uranyumu, emaneten (!) Rusya’ya verdiğini de belirtelim. Bu ambargodan dolayı İran’ın alamadığı 100 milyar dolar kadar bir alacağını 3 yıl içinde tahsil etmesi bekleniyor. Tam da, bu süreç Türkiye’nin İran ile olan ilişkilerin en bozuk olduğu bir döneme rastlamasının çok manidar olduğunu düşünüyorum. Ortadoğu’da eli güçlenen İran, şimdiden 25 milyar dolarlık 150 yolcu uçağından oluşan siparişini, Fransız Airbus firmasına verdiği söylenmektedir. Görünen o ki, İran’ın başlatacağı kalkınma hamlesinden en büyük payı, Rusya, ABD, Fransa, Almanya ve Çin gibi ülkelerin alacağı tahmin edilmektedir. ABD’nin isteği ile ülkemize yerleştirilen füze kalkanlarından sonra, şimdi ABD, İran ile dost olmuş, bizim ise ilişkilerimiz bozuk. Böyle bir oyunun parçası olmak nasıl şey (!)
Bütün bu olup bitenlerin, Türkiye’yi kıskaca alma gayreti olduğunu hepimiz biliyoruz. Düşürülen Rus uçağı konusunda da oyuna getirildiğimiz çok açıktır. Bu olay, Türkiye’yi yalnızlaşma projesinin bir parçası olmuştur. Şimdi bu güçlerin yardımı ile 900 km’yi aşkın bir sınırımız olan Suriye ile aramızda Berlin duvarına benzer bir duvar yapılmaktadır. Sorsanız, bizim güvenliğimizi düşünüyorlar. Dünyanın küçüldüğü, sınırların önemini kaybettiği bir devirde, bu duvar ancak, yeniden yapılandırılacak Suriye üzerinde söz sahibi olması gereken Türkiye’ye sınırlarını hatırlatma şeklinde izah edilebilir. Suriye’nin geleceğinin tartışılacağı Cenevre toplantılarına, YPG’nin davet edilmesi, Türkmenlerinin adının bile geçmemesi, Türkiye’nin nasıl bir yalnızlaştırma politikası ile karşı karşıya olduğunun göstergesidir.
“Yurtta Sulh, Dünya’da Sulh” ilkesini şiar edinerek, bu zamana kadar izlediğimiz isabetsiz politikaları terk ederek, dış politikalarımız yeniden gözden geçirilmeli, başta İran olmak üzere komşularımızla iyi ilişkiler kurmanın yollarını bulmamız gerekir. Daha da önemlisi, ülkemizde çok yara almış kardeşlik iklimini yeniden tesis etmenin mücadelesini vermeliyiz. Emperyalistler, dün Asala’yı kullanmıştı, bugün PKK’yı. Ancak, bunların bize karşı yeni terör örgütlerini bulmayacaklarını kimse garanti edemez. O yüzden, çok çalışacağız ve dünyanın önemli güçlerinin 4.sanayi devrimine yelken açtığı bu dönemde, bu sorunları çözerek, güçlü bir devlet olmalıyız. Bugün bunu başaramaz isek, yarın çok geç kalabiliriz. Ak parti, iktidara geldiği ilk yıllarda bunu başarmıştı. Bundan sonra da başaracağına inanıyorum. Yeter ki, öyle bir irade olsun.
Selam ve dua ile…