Piyasalar

21. YÜZYIL TÜRK ÇAĞI OLMALIDIR

Punto:

1945’te ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra savaşın galipleri Amerika, İngiltere ve Rusya başkanları Roosvelt, Churchill ve Stalin Yalta’da bir araya gelerek dünyayı paylaşmışlardı.

Dünya hür dünya olarak adlandırılan NATO Paktı ve  Komünist Rusya’nın başını çektiği Varşova Paktı olarak ikiye ayrılmıştı. Kimi ülkeler NATO’ya kimi ülkeler de Varşova Paktına bağlandı. Bir de başını Tito Yugoslavya’sının çektiği Bağlantısız Ülkeler vardı.

Türkiye bu süreçte Rusya’nın Kars ve Ardahan’ı bizden istemesi üzerine Kore savaşına katılmamız şartıyla 1952 yılında NATO Paktına dahil oldu.

SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNİN SONA ERMESİ VE MALTA ANTLAŞMASI

NATO ile Varşova Paktı arasında 1989 Malta toplantısına kadar soğuk savaş devam etti.

Türkiye bu soğuk savaş dönemi içerisinde NATO Paktı içerisinde yer aldı.

1989’da Malta adasında bir gemide buluşan Amerikan Başkanı George Bush ve Rusya Başkanı Mihail Gorbaçov soğuk savaş dönemine son vermiş oldu.

Varşova Paktı dağıldı. Dünya ABD’nin başını çektiği tek kutuplu bir dünya halinde o gün bugündür devam ediyor.

DÜNYADA OLUŞMAYA BAŞLAYAN YENİ KUVVET MERKEZLERİ

Dünyanın tek kutuplu devam etmesi mümkün görünmemektedir.

Gelişen süreçte bir Avrupa Birliği (AB), Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika (BIRİCS) birliği ve Türkiye’nin başını çektiği Adriyatik’ten Çin Setti’ne kadar uzanan bir Türk-İslam Dünyası bölgesel güçlerinin 21. yüzyılda şekilleneceğini stratejistler ortaya koymaktadır.

İşte Türkiye’nin üzerinde çalışması gereken; Adriyatik’ten Çin Setti’ne kadar uzanan Türk dünyasını, İslam dünyasını ve mazlum  milletleri şekillendiren, birleştiren bu coğrafyadır.

Türkiye’nin görevi, onu 21. yüzyılda yeni bir güç merkezi olarak ortaya çıkaracak olan bu çalışmayı gerçekleştirmektir.

TÜRK DÜNYASI BAKANLIĞI KURULMALIDIR

Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve hükümetlerinin 1990’lı yıllardan itibaren Türk dünyası ile, İslam dünyası ile ilgili bazı çalışmaları bulunmaktadır.

Karşılıklı öğrenci alışverişi ve yer yer karşılıklı ticaret ve benzeri işbirlikleri çok cılız bir şekilde devam etmektedir.

Adriyatik’ten Çin Setti’ne kadar olan bölgede bir Türk dünyası ve giderek İslam dünyası bölgesel güç oluşturulması noktasında Türk devletinin ve Türk Milleti’nin ciddi politikalar üretmesi, ciddi bir program ortaya koyması şarttır.

Bu ‘Muhteşem Türkiye Projesi’dir.

Bu konuda çok büyük imkanlar olduğu gibi bunun önünde şüphesiz dağ gibi engeller de olacaktır.

Devletimizin ve milletimizin bu konudaki avantajlarını ve tez avantajlarını muazzam bir şekilde planlayan; engelleri ortadan kaldırmaya yönelik ciddi stratejiler ortaya koyması gerekmektedir.

Bana göre bu konuda yapılması gereken ilk işlerden biri Türk Dünyası Bakanlığı’nın kurulmasıdır.

Maalesef bu konuda 1990 yılından bu yana ciddi bir adım atılamamıştır.

2000’li yıllardan sonra Avrupa Birliği Bakanlığı kurularak Türkiye’de güçlü olan AB’den yana olan lobilerin destekleri alınırken bir Türk Dünyası Bakanlığı maalesef kurulamamıştır.

Türk Milleti’nin bunu gerçekleştirilebilecek, buna göre yetişmiş kadroların önünü açması şarttır.

TÜRK DÜNYASINDA ORTAK ALFABE VE ORTAK İLE SÜRATLE GEÇİRMELİDİR

Türk dünyasında yapılması gereken işlerin ilkinin ortak dil ve ortak alfabe çalışması olduğu inancındayım.

250 milyonluk Türk dünyasında trajı 3 milyonu, 5 milyonu bulan gazeteler, dergiler, internet sayfaları olabilmelidir.

TÜRK DEVLETLERİ BİRLİĞİ KURULMALIDIR

Hiç beğenmediğimiz Araplar arasında çok sağlıklı işlemese de bir Arap Devletleri Birliği kurulabilmiştır.

Ama 1990’dan bu yana geçen 30 yıl içerisinde henüz bir Türk Devletleri Birliği oluşturulabilmiş değildir.

Türkiye’nin bu doğrultuda partilere göre değişen değil bütün partilerin uyacağını bir milli devlet politikası, bir ‘Muhteşem Türkiye’ politikası ortaya koyması gerekmektedir.

Bu konuda siyasi, kültürel, ekonomik ve sosyal alanda ciddi politikalar, hedefler belirlenmeli ve bunlar uygulamaya konabilmelidir.

Türk Milleti ‘Muhteşem Türkiye’yi Gerçekleştirecek Ekibe Yol Açmalıdır

1989 Malta görüşmelerinden sonra değişen dünya konjonktürü Türkiye’nin önüne yepyeni imkan ve fırsatlar çıkarmıştır.

Türk Milleti değişen dünya konjonktürünün önüne çıkardığı bu imkanları ve fırsatları kullanabilirse ‘Muhteşem Türkiye’ olabilir bunları kullanamadığı takdirde başına çok büyük felaketler  gelebilir.

Bu konularda yetişmiş Türkiye’nin entellektüel birikimi bir araya gelebilmeli ve milletimiz bu ekibe yol açmalıdır.

Türk Milleti, Türkiye’yi bir ‘Muhteşem Türkiye’ yapabilecek kadrolara yol açabilirse inşallah 21. yüzyıl Türk Çağı olacaktır.