Piyasalar

2023 DEPREMİ DESTANI

Punto:

2023 DEPREMİ DESTANI (51 Dörtlük)

-6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş ve Elbistan’da meydana gelen, on ili kapsayan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki depremde hayatını kaybeden on binlerce insanımızın anısına-

Altı Şubat günü kara geceden 
Doğduğuna pişman bir güneş kaldı
Deprem alev alev çıktı bacadan 
Binlerce ocakta kor ateş kaldı

Bostana mihrican vurmuşçasına 
Memlekete kıran girmişçesine
Son anda fark edip durmuşçasına
Mahşer meydanına bir karış kaldı

Gece Pazarcık’ta faylar kırıldı
Yıllardır gerilen yaylar kırıldı
Şehirler yıkıldı köyler kırıldı
Ne bir açık kapı ne giriş kaldı

Daha ilk depremin gelmeden ardı
Öğleni geçerken bir daha vurdu
İbre yedi nokta altıda durdu
Akrep yelkovana takılmış kaldı

Hayaller kurarken yarın üstüne
Bir de deprem vurdu karın üstüne 
Katlandı zor geldi zorun üstüne
Geriye çıkmadık bir savaş kaldı

Binboğa Beydağı kardan bembeyaz 
Bir yandan zelzele bir yandan ayaz
Dışarıda soğuk binlerce enkaz
Asırlara bedel bekleyiş kaldı

Semayı örterken ölümden perde
Maraş’tan bir figan koptu seherde
Aklın durup sözün bittiği yerde
Bize dövmek için dertli döş kaldı

Tarihte var m’ola böyle felaket 
Duyanlar sandı ki koptu kıyamet 
Bir dak’kada çöktü tam on vilayet 
Ne kaçacak yollar ne çıkış kaldı

Yılan oldu demir raylar kıvrıldı
Viyadükler çöktü köprü devrildi
Arabalar sağa sola savruldu
Ne tren ne otobüs ne dolmuş kaldı

Devirdi ne varsa ayakta duran
Görkemli evleri eyledi viran
Bir hayalet şehre döndü Elbistan
Ne Afşin ne Göksun ne Maraş kaldı

Ozanlar diyarı Maraş’ın hâli 
Gören her yüreği ediyor deli
Karakoç gücenmiş yazmıyor eli
Mahzuni’den acı bir deyiş kaldı

Azrail bir pazar kurmuş kabala
Antep -Sarıkamış, Hatay -Kerbela
Malatya’dan arşa bir acı sela
Kilis’te Allah’a yakarış kaldı

Haritadan sildi Hatay şehrini
Antakya içine atar kahrını
Ağıtlar taşırır Asi nehrini
Önünde ne engel ne yokuş kaldı

İskenderun yandı liman içinde 
Kırıkhan ve Defne duman içinde 
Umutlar tükendi zaman içinde
Kaldıysa mucize kurtuluş kaldı

Geçmek bilmeyen o yüz saniyede
Nurdağı da battı Islahiye de
Adıyaman Urfa Osmaniye’de 
Ne sağlam bir duvar ne de taş kaldı

Elazığ’dan tutun Diyarbakır’a
Yarıldı tarlalar döndü çukura
İşçiden memura toktan fakire
Şehirlerden köye bir yarış kaldı

Acıyla gördü ki bütün Adana 
Çürüğün makyajı sıva badana 
Malzemeden çalıp inkar edene
Milletçe edilen bir kargış kaldı

İnsanlar kalırken başbaşa Hak’la
Gölbaşı’nın farkı yoktu Nurhak’la
Bazı fotoğraflar kazındı akla
Onlardan şöyle bir derleyiş kaldı

Binalar dikmişler bin bir hileyle
Meğer farkı yokmuş kumdan kaleyle
Yerle yeksan oldu bu zelzeleyle
Ne kolon ne sütun ne kiriş kaldı

Enkaz sahne oyun hayat piyesi 
Başlamadan bitmiş aşk hikâyesi
Yerde yırtık düğün davetiyesi 
Takılacak altın ve gümüş kaldı

Yavrunun üstüne yıkılmış duvar 
Anası ağlıyor oy havar havar
Savaş meydanını andırır civar
Ne sağlam kol bacak ne de baş kaldı

Bir gelin koymuşlar köy konağına 
Saçları dökülmüş al yanağına
Gözleri dönerken kan çanağına
Dünyayı o gözle son görüş kaldı

Babası elinden tutmuş kızının
Altında can vermiş ev enkazının
Tarifi mümkün mü böyle sızının
Ne dizde derman ne gözde yaş kaldı

Kesilince yükü çeken kolonlar
Üst üste yapışmış koca salonlar
Bir törenden arda süslü balonlar
Aynı gün kapanan açılış kaldı

Bir çocuk yüzünde yüz yıllık çile
Anlatsa derdini dökse de dile
Terk-i dünya etmiş bütün aile 
Ne ana ne bacı ne gardaş kaldı

Herkes korktu nefes alamaz oldu
Evinin yanına gelemez oldu
Koyun kuzusunu bulamaz oldu
Eşini kaybeden nice eş kaldı

Bir evdeki sazın kopmuş telleri 
Bir bebeğin gece donmuş elleri
Ulaşılmaz karlı köyün yolları
Depremin üstüne kara kış kaldı

Bir köyde asırlık zeytin ağacı
İkiye ayırmış depremin gücü
Zalim felek söyle bu neyin öcü
Ne bir dalda çiçek ne yemiş kaldı

Toprak doyurur mu gözü açları
Onlara güvenmek bütün suçları
Bir kızın yarıktan sarkar saçları
İçerde kara göz kara kaş kaldı

Kurtarılmak için beklerken canlar 
Her yandan seferber oldu insanlar
Göçükten biri sağ çıktığı anlar
Her yüzde hüzünlü bir gülüş kaldı

El uzatmak için bir cana daha 
Ekipler dağıldı her güzergâha
Askerden polise doktor cerraha
Uykusuz günlerce koşturuş kaldı

Gönüllü insanlar verip el ele 
Yardıma koştular heyecan ile
Şikayet etmeden bir tek gün bile
Fedakar ve candan bir duruş kaldı

Kör düğüm olmuşken dertler yumağı
Server’le yetişti gardaş kömeği
Bir maşına vurup yorgan döşeği
Sınırları aşan bir geliş kaldı

Çıkarılsın diye canlı bebekler 
Kediler enkazın başını bekler
Yol gösterdi karda cipe köpekler
Yuvası bozulmuş nice kuş kaldı

Üst üste yığıldı cansız bedenler
Asırlık çınarlar taze fidanlar 
Arşı ağlatıyor feryat edenler
Semada bir dertli haykırış kaldı

Kendince şanslıydı kefen bulanlar
Ölüsünü olsun teslim alanlar
Bir yanda acıyla saç baş yolanlar
Bir yanda sessizce ağlayış kaldı

Sarıp kefen diye eski bir çula
Cenaze taşındı mobilet ile
Dünyanın kıymeti düştü bir pula
Alacak ne lira ne kuruş kaldı

Kepçeyle dozerle mezar kazdılar
Ölüleri sıra sıra dizdiler
Ad yerine birer sayı yazdılar 
Mezar başlarında isim boş kaldı

Tarlalara bir bir cızı çekildi
Açılan cızıya insan ekildi
Başlarına birer tahta çakıldı
Viran evlerinde bir baykuş kaldı

Ölen nüfus elli bini aşıyor
Her dönüme beş yüz mezar düşüyor 
Geride kalanlar sanman yaşıyor
Gönüller acıyla hep sarhoş kaldı

Tablo tarif olmaz hiçbir şekilde 
Vali de kahroldu halk da vekil de
Korkuyla sarılan bir de akılda
Bir kedi bir köpek arkadaş kaldı

Artçılar sarsarken ardı ardına 
Kurtulanlar düştü çadır derdine 
Çadır kentler benzer yörük yurduna
Ortak kazanlarda pişen aş kaldı

Şehirler boşaldı kaçarcasına
Kervanla yaylaya göçercesine
Vefasız güzelden geçercesine 
Sıra sıra küskün bir gidiş kaldı

Acılar katlandı geçtikçe günler
Başka şehirlere gitti sürgünler 
Ağıtla yapıldı toylar düğünler
Ne halay ne türkü söyleyiş kaldı

Sığınacak bir yer ararken fertler
Geçici ev oldu oteller yurtlar 
Toplandı üst üste yığıldı dertler 
Umudu umuda bağlayış kaldı

Ateş ki yakıyor düştüğü yeri
Elbet bir gün döner bu kervan geri
Ev olmaz insana elin evleri
Şimdi memleketi özleyiş kaldı

Kanuna nizama uymayanların
Aç gözü bir türlü doymayanların
Bu depremde bile aymayanların
Yüzüne topluca tükürüş kaldı

Allah’tan korkmayan arsız tiplere
Sıfatı karanlık nursuz tiplere
Malzemeden çalan hırsız tiplere
Sonucu ölümcül aldanış kaldı

Bilinmez ne zaman ders alınacak 
Bilimin kıymeti tam bilinecek 
Kader deyip böyle mi ölünecek
Ne millette umut ne barış kaldı

Türk milleti sağken bu memlekette 
Bunun da altından kalkar elbette
Liyakati hakim kılıp devlette
Köklerden yeniden diriliş kaldı

Mülkî’den vesika kalsın bu destan
Bu millet kurtulsun acıdan yastan
Türkiye yeniden olsun gülistan
Şimdi yapılacak asıl iş kaldı

Aslan AVŞARBEY (Mülkî)
21.03.2023-Kocaeli