Rubil GÖKDEMİR
Punto:
Dinle
Sevgili arkadaşlar,
Daha önceki bütçe mevzuatımıza göre, sadece seçim kazanmaya endekslenmiş partilerin ülkeyi borç batağına sürüklenmemesi için, devlet bütçesinde ancak öngörülen "açık" kadar Hazine'ye borçlanma yetkisi verilmektedir. Bu miktarın öngörüler dışında yeterli gelmemesi durumunda ise Hazine'ye iki defa %5'lik ilave borçlanma yetkisi verilmiştir.
Açıklamamızı rakamlarla örneklendirmek gerekirse; mevcut yasal duruma göre 2019 yılı bütçesinde 80,6 milyar TL açık öngörüldüğünden, HAZİNE'nin azami borçlanma yetkisi ilavelerle birlikte 88 milyar 660 milyon TL olmaktadır.
Hazine bu miktarın üzerinde bir borçlanma yetkisini kullanmak için TBMM'den onay almak zorundadır.
Bu duruma daha önce de işaret etmiş ve Hazinenin ilk dokuz ayda 120 milyar TL borçlanmasına rağmen, TBMM'den "onay" almaya bile tenezzül etmediğini ifâde etmiş ve bu duruma muhalefetin gösterdiği sessizliğine ise şaşırdığımızı belirtmiştik.
Muhalefetin bu kayıtsızlığına karşın, 2020 yılı bütçesini hazırlayanlar yirmi yıldır hesapsız borçlanmayı önlemek için getirilmiş mevcut olan yasal düzenlemeleri, BÜTÇE YASA TEKLİFİ ve bazı vergi kanun tekliflerine koydukları ek maddelerle, mevcut limitlerin iki katı kadar borçlanmanın yolunu açıp, teorik bir ihtimal bile olsa tekrar TBMM'nin kapısını çalmayacaklar.
Ne dediğimizi yine rakamsal bir örnekle anlatalım; 2020 yılı bütçe tasarısında 140,7 milyar TL "bütçe açığı" öngörülmesine karşın, yasal değişiklerle borçlanma yetkisi 2020 yılı için 265,5 milyar TL'ye çıkarılmakta olup, bu yolla TBMM onay işleminden de kaçınılmış olmaktadır.
Bu durumda 2020 yılı BÜTÇE rakamları üzerinden tartışma yapmak bile anlamını yitirmekte ve lüzumsuz bir gevezeliğe dönüşmektedir.
Siyaset bilimi kitaplarına baktığımızda, başlangıçta tarihi ve siyasi olarak ortaya çıkma sebebi, "vergi toplama ve bütçe yapma hakkı" olan yasama organı ise, bu sistemde ve mevcut şartlarda hepten gereksiz hâle gelmektedir.
Aynı şekilde kulislere düşen bilgilere göre M.B.Kanunu'nun 61. maddesi değiştirilmek suretiyle de tamamen karşılıksız "para basma" anlamına gelecek "değerleme hesabındaki" 61 milyar TL'nin HAZİNE'ye aktarılacağı konuşuluyor.
Bütün bunlar ne anlama geliyor diye soracak olursanız; saray yönetimi artık hiç bir "hukuki ve iktisadi" kriteri gözetmeksizin, iktidarının vadesini uzatmak için hem bugünümüzü hem de geleceğimizi ipotek altına sokacak şekilde sınırsız borçlanma yoluna ve karşılıksız kaynaklara başvuracak demektir.
Bu şartlar altında hesaplamalarımıza göre 2020 yılında MERKEZİ HÜKÜMET BORÇ STOKU 1 Trilyon 580 milyar TL'ye çıkacak demektir.
Emin olun ki, bütün bu gelişmeleri seyreden muhalefet de yine sessiz kalacaktır. Çünkü siyasetin kurgusu demokratik esaslara dayalı faaliyet gösterecek partiler düzenine izin vermiyor. Mevcutların da bu durumdan şikayeti olduğunu zannetmiyoruz.
Bütün bu yaşadıklarımızdan anlaşılan odur ki, 96.yılını kutladığımız Cumhuriyetimizi; "sivil siyasetin" alanını sonuna kadar genişleterek, demokrasi ve hukuk devletine dönüştürememiş olmanın bedelini ağır ödeyeceğiz.
Hâlâ takma kafanı bu işlere, nasıl olsa bu konuları büyüklerimiz düşünür diyorsanız, o zaman da size sadece "Allah yardımcımız olsun" derim...
Rubil GÖKDEMİR