Yunus EKŞİ
Punto:
Dinle
Türkiye'de yapılan siyaset, partilerin partilerle mücadelesi olduğu sürece, halkı istenilen refah düzeyine taşıyacak kadro oluşmayacaktır. Partiler ittifaklarını ve ayrılıklarını bir birlerinin üzerinden inşa ettikçe de sonuç değişmeyecektir.
Mevcut işler olan finans sistemi oldukça dağınık ve çok başlılık içinde, anlaşılması zorlaştırılan bir uygulama sürecini devam ettirmektedir. Dışsal ve yerli finansal müdahalelere karşı savunmasızdır. Bütün ekonomi yapısını etkileyecek dışa bağımlı finans yapısını değiştirmek için hiç bir siyasi parti, ne köklü bir öneri getiriyor nede bu konuda açık açık bir mücadele veriyor.
Biz sorunların temelini mevcut işler olan Borca Dayalı Para Sistemi olduğunu söyledikçe, adeta siyasi partiler bu konuda vurdum duymazlığını dahada arttırmakta, sistemin kontrol mekanizmaları olan bankalara halkı esir etmektedirler.
Bankaların faizle milletimize çektiği operasyon, siyasal pasiflik ve siyasal çözümsüzlükle güç bulmaktadır. Sürekli kuşa bak kuşa denip pasif siyasetle halkın sorunları çözülmemektedir. Milletin karnı yollarda yollarla doymuyor. İşsizlik sorunu büyük ihaleleri alan yeni zenginleşenlerle çözülmüyor.
Çözüm önerecek, adil olmayan haksız sistemsel borçlandırmaları kaldıracak, adil bir milli gelir dağılımı ile yeni iktisadi modelinizi ortaya koyacaksınız. Maalesef siyasi partilerimiz özünde bir birini tekrar etmekten kurtulabilmiş değildir.
Peki nereden başlamalı? Çözümsüzlüğün öğretilmiş bir çaresizliğe dönüşmesini nasıl aşabiliriz?
Bir örnek vererek neden finans sisteminden başlanması gerektiğini söyleyelim;
Bugün her halükarda kazanan, kurulu işler finans düzeninde bankalardır. Yerlisi yersizi aynı yöntemlerle üreten reel sektörü, halkı sistemsel köle haline getiriyor. Parayı yaratan, üreten ve dilediği gibi dilediği yerlere kredi biçiminde veren bankalardır. Bankalar ile ilgili çıkartılan bilinçli karmaşık yasalar, bu düzeni koruma yönündedir. Yasaları da seçtiğimiz vekilleri parmağında oynatan kripto bürokrasi hazırlamaktadır.
Şimdi bir örnekle devam edelim;
Banka muhasebe sisteminde, tahsil edilemeyen ticari alacaklar, buna verdikleri kredilerde dahil olarak , icra dosyası açılmışsa yıl sonundaki şüpheli alacaklara ‘'Borçlu Takipteki Alacaklı'' olarak muhasebeleştirilir. Yıl sonu kar zarar tespitinde Şüpheli Alacaklar Karşılığı, borçlu Şüpheli Alacaklar olarak 690 lı hesaplara atılır. Ve kurumlar vergisi hesaplanırken dönem net karından düşülür.
Bankalar diyelim ki 300 milyon alacağını varlık şirketlerine 15 milyon liraya satmışsa, 285 milyon lira dönem karından mahsup edilir. Böylece 285 milyon X% 20 Kurumlar Vergisi =57 milyon lira vergi düşülür.
Banka böylece bilançodaki 300 milyon şüpheli alacağını temizlerken ödemek zorunda olduğu 57 milyon vergiyi de ödemez. Banka bir nevi görev zararını kârlarıyla temizlemiş oluyor. Yoksa bilançolarında tahsilat yapılana kadar görülecektir.
Sonuç olarak varlık şirketlerine yeni bir tefecilik imkanı sağlanırken bankalar ödemesi gereken vergileri ödemiyorlar. Borçlu ömür boyu varlık şirketinin takibinde olacak. Borçluya her türlü haciz işlemi yapılmıştır. Bunun için mahkemelerimiz 23 milyon 800 bin haciz dosyası ile mücadele etmektedir.
Sistemi bu hale getiren, mevcut haksız kazanç elde eden, bir avuç faizci insanın çıkarlarına yönelik yasalar çıkartan meclise gönderdiğimiz insanlardır. Bankalar onların çıkardığı yasalara göre, vergi kaçırıyor, halkın üzerine hacizle gidiyor, mahkemeleri milyonlarca dosya ile meşgul ediyor.
Şu gerçeğide haber verelim;
Yeni bir siyasi yapı ile yeni bir yönetim biçimine geçerken, mevcut Borca Dayalı Para Kredi Sistemi lağvedilmediği taktirde, aynı iktisadi borçlanarak büyüme modeli kararlılıkla uygulandığında, 2001 çöküşüne hazırlıklı olalım.
Selam ve dua ile.