Piyasalar

1810-1914 YILLARI ARASINDA SURİYE

Punto:

 

Napolyon Akka kalesini kuşatmış, yapılan savaşlarda Cezzar Ahmet Paşa tarafından mağlup edilmiş ancak Fransızların gözü arkada kalmıştır. Amerikalılar 1820’larda önce İzmir’e sonra Beyrut’a ayak basarak bölgeyi anlamaya çalışmışlar, “Küçük Kaynarca” antlaşmasıyla Ruslar bölgedeki Hıristiyan ahaliyi koruma ve kollama hakkını elde etmişler, derin İngiliz politikası boş durmamış ajanları yoluyla bölgeye hâkim olmaya çalışmış bu yarışa Almanlar biraz gecikmeyle katılmışlardır. Bir koca yüz yıl bu devletlerin bölgede hâkimiyet kurma, ekonomik üs elde etme çekişmelerine sahne olmuş ve bugünkü kavganın termeleri o tarihlerde atılmıştır.

Şüphesiz olayların ekonomik, siyasi, askeri ve dini boyutu vardı. Ancak eğitim boyutu hep ihmal edildi. Gerçekte yukarıda sıraladığımız etkenlere en çok eğitim tesir ediyor, bölge ağır ağır Osmanlı yönetiminden çıkıyordu. Özellikle II. Abdülhamit’in gayretleri bu meşum gidişi durduramamıştı. Yabancı güçler bugün olduğu gibi dünde bu topraklarda cirit atıyordu.

                Amerikan Okulları:

Amerikan Misyoner Okulları, 1830’dan sonra misyonerler tarafından özellikle Beyrut, Halep ve Şam yöresinde hızla çoğalarak kısa sürede kendi kolonilerini oluşturdular. Protestan mezhebini yayma, bölgede kültürel, ekonomik ve siyasi nüfuz alanı oluşturmaya çalıştılar.

Okulların yanında yetim haneler, hastaneler kurarak etkilerini artırdılar. Açılan okullar; iptidai, rüştiye, idadi ve Beyrut Amerikan Üniversitesi olmak üzere kız ve erkek öğrencilere hizmet veriyorlardı. Okullar; Beyrut, Halep, Kudüs ve Şam civarında yoğunlaşmıştı. Zühtü Paşanın raporuna göre 1894’den önce Protestan Misyonerler Kudüs’te 29, Halep’te 22, Beyrut’ta 89, Suriye’de 33 adet mektebe sahipti. 1914 yılına gelindiğinde Amerikan okullarının sayısı 400’ü geçmişti.

                  Alman Okulları:

Almanlarda General Moltke’nin yönlendirmesi ile özellikle 1871 yılında Alman birliğinin sağlanmasıyla birlikte bölgede okullaşmaya, arazi almaya ve ekonomik bölgeler tesis etmeye gayret ettiler. Özelikle Maraş’tan başlayıp Hicaz ve Bağdat demiryolunun çevresinde etkin faaliyetlerde bulundular. Beyrut’ta 2 Rüştiye ve 2 idadi okulu açmalarına karşılık Halep çevresinde 9 okulu faaliyete soktular. Bu dönemde okuyan 1000 öğrenciden 250 si kız idi. Almanlar esasını Kudüs teşkil etmek üzere Beyrut, Hayfa, Halep ve Şam civarında okullaşmayı hızlandırdılar bu 1914’lere kadar sürdü. Almanlar; Osmanlı -Alman ittifakının verdiği avantaj ve demiryolunun verdiği rahatlıkla işlerini çekip çeviriyorlardı. Okul açmak, yöreye yerleşmek için gelenlerin büyük çoğunluğu ileride İsrail devletinin kurucuları olacak Yahudi muhacirlerdi.

                Fransız Okulları:

Fransızlar bölgeye yabancı değillerdi. Onlarda aynı yerleşim yerlerinde Fransız eğitimini veren ve Katolik mezhebine göre yetişen kuşaklar oluşturdular. Beyrut, Halep, Şam, Lazkiye şehirlerinde Fransız Katolik misyonerler onlarca mektep açıp işlettiler. Bu etki günümüze kadar geldi. Öyle gelişmeler oldu ki Dürziler kendilerini artık Fransız kabul ediyordu.

                İngiliz Okulları:

İngilizler öteden beri bölgede her türlü faaliyeti sürdürürken okullaşmayı ihmal etmediler. 1850’den sonra mektep açmaya hız vererek pastadan düşecek paylarını artırmak için büyük gayretler gösterdiler. Beyrut’ta, Halep’te özellikle Kudüs’te azımsanmayacak etkiler oluşturdular. Hastaneler ve yetimhaneler açıp işlettiler. Özellikle Maruniler kendilerini İngiliz Marunisi olarak tarif ettiler.

               Alınmaya Çalışılan Tedbirler:

Bu yıllarda Zühtü Paşanın verdiği rapora göre Dürzîler kendilerini politik açıdan İngiliz, Marunîler ise Fransız olarak tanımlıyordu. Amerikalı misyonerler “Nusayri” kızlarını alıp Adana ve Mersin’deki kolejlerinde yetiştirip Amerika’ya götürüyor, sonrasında Adana, Antakya bölgesine getirerek bölgede toprak alımı yapıp okullaşmaya hız veriyorlardı.  

Bu dönemde okulların çoğu ruhsatsız olup Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığında 300, Suriye Vilâyetinde 148, Halep vilayetinde 48, Beyrut Vilayetinde 138 okul olmak üzere toplam 634 ruhsatsız okul vardı. Aynı dönemde Müslümanlara ait 141 okuldan söz edilirken binalarını mukayese etmek mümkün değildi..

Özellikle 1890-1900 yılları arasında sadarete 4 rapor gönderilmiş hepside bu yabancı okulların fenalığından bahsederek tedbir alınmasını önermiştir. Bunlar içinde Kaymakam Mihran Boyacıyan hazırladığı rapor işin vahametini gözler önüne koymuş, payitahtın alması gereken tüm önlemleri sıralamıştır. Ancak alınan tedbirler yetersiz kalmış 1914-1918 yılları arasında okuduğumuz, duyduğumuz o acılı olaylar vuku bulmuştur.

Yabancı okullar hakkında ilk ciddi raporu 1891 tarihinde Osmanlı Devlet’inin isteği üzerine Maarif Nazırı Zühtü Paşa, İkincisini 1892’de Mihran Boyacıyan hazırlamıştır. Üçüncüsünü yine devletin isteğiyle 1894 yılında Zühtü Paşa, dördüncü raporu 1898 yılında Şakir Paşa hazırlamıştır. Bütün bu raporlarda Fransızların, Almanların, İngilizlerin Rusların, Amerikalıların; Beyrut, İstanbul, Şam, Halep ve diğer illerde yaptıkları oyunları ortaya koymuşlar ve tedbirlerin alınmasını istemişlerdir. Mihran Boyacıyan raporunda “Sadece Beyrut’ta Amerikalıların 400’e yakın okulu, Rusların 44 okulu olduğunu bildirmiştir. Dördüncü Raporu yazan Şakir Paşa, “Anadolu Umum Islahat Müfettişi” olarak 1898 yılında Amasya’dan “Mabeyn-i Hümayun” sekreterliğine gönderdiği raporda yabancı okulların zararlarını tespit ederek yazmıştır. Şakir Paşanın gönderdiği raporda mektepleri tehlikeli olma sırasına göre; Erzurum, Halep ve Merzifon olarak işaretlemiştir.

Sonuç olarak Arap bölücü hareketinin lideri Refik Rızzık Sellum, Osmanlı Divani Harbisinde verdiği ifade ilginçtir. Refik Sellum : “Ben Fransız mekteplerinde okudum. Bugün Suriye, Lübnan ve Irak’ta Eşraf ve Ağaların evlatları, Cizvit mekteplerinde okur. Öteki Arap diyarlarında İngilizce hâkimdir. Onlar ya İngiliz mekteplerinde, yâda Amerikan kolejlerinde okurlar. Hepsinin gayesi, Türkler hakkında benim sahip olduğum bilgileri telkin etmektir. Hepsinin ortak düşmanı Türklerdir. Bu itibarla Arapları malum, hatta gayri malum gayelere sevk etmek emelinde olanların ele alacakları yegâne mevzuu Türk düşmanlığıdır. Zannediyorum ki, bizim hatamıza bizden sonrakilerde ister istemez düşeceklerdir”.

Yüz yıl bölgede Türkler aleyhinde olmadık yalan ve desise uyduran emperyal güçler halkları birbirine düşman ettiler. 2000 yılından sonra başlayan Türkiye’ye sıcak bakma, kardeşleşme, kucaklaşma olayı maalesef yaşadığımız süreçte onarılmayacak kadar yara almıştır. Suriye olayları ile ne yazık ki 100 yıl geriye tekrar gitmiş olacağız. Bugün karşılaştığımız Suriye olayına birazda bu pencereden bakmak gerekmez mi?

10 Aralık 2011/ ERZURUM