Piyasalar

14 MAYIS SEÇİM SINAVINDA DEMOKRASİ AYNASINA YANSIYANLAR

Punto:

Ya bu ya şu Demokrasisinde Düşünce Aynasına Yansıyanlar

Vicdanî zekâsını, düşünme kapasitesini kaybedenlerin durumu; tıpkı, yavrularına bakma yetisini kaybettiği için yumurtalarını, sığırcık kuşunun yuvasına bırakıp ve yavrularına baktıran, guguk kuşunun kurnazlığına benzer.

Emrullah ÖNALAN

14 MAYIS SEÇİM SINAVINDA DEMOKRASİ AYNASINA YANSIYANLAR

Kûhistan mülkünde bir padişah vardı; adı İskender oğlu Keykavus idi. Padişah yaşlanmıştı, ama genç bir oğlu vardı; adına Gilan Şah derlerdi. Yetenekli, akıllı bir gençti.

Bir gün padişah oğlunun yüzüne baktı ve anlayışla halini gözledi: Her ne kadar onda akıl ve devlet olgunluğu gördüyse de “yiğitlik gururunu” ve “gaflet uykusunu” da birlikte gördü.

Padişah düşündü ki, eğer oğlunu kendi terbiye eder ve mutluluk sahiplerinin yoluna rehber ederse, ola ki buna ömrü yetmez.

Çünkü uzak görüşlü kişiler, eceli kendilerine pek yakınken bilirler. 

Eğer kendi terbiye etmezse kendi cevherini balçığa atmış olurdu.

İşte şöyle uygun buldu ki, oğluna ölümsüz olan bir yol gösterici bulsun. Bunun üzerine, ona doğru yolu göstermek için bir kitap yazdı, sonra oğlunu katına çağırdı ve dedi ki:

--Ey oğul bilmiş ol ki, ben kocadım, zayıf ve azıksız yol ağzına geldim. Çünkü mektubumu elime sundular. O mektup, sakalımın ağarmasıdır! Adamın sakalı ağarırsa, Tanrı'dan yana bir ses gelir: 

Ey kulum, hazırlan, bu dünyayı bırakıp öbür dünyaya varmaya! 

(Kâbusname, c.1, s.75 / İlyasoğlu Mercimek Ahmet) 

14 Mayıs 2023 seçimleri; 28 Şubat süreci ile temelleri atılan "Osmanlı görünümlü, Doğu Roma misyonlu, imtiyazlı hissedarları meçhul, iki partili bir şirket-devlet modeli olarak güçlenerek çıkacaktır."

28 şubat süreci ve sonrasını iyi analiz edenler, 21.yy küresel paradigmasının devletteki köklü “paradigma değişiminin” siyasetteki ayak izlerini rahatlıkla görebilirler.

İzahı sayfalara sığmayacak kadar açıklama gerektiren bu gerçeğin adımlarını, 28 Şubat sürecinin sözcüsü Kılıç Paşa’nın konuşmalarındaki satır aralarında görülebilir.

Kendisini yenileyen “devlet aklı”; eski kusurlu metotlarını, yarattığı “paralel devlet” yapılanmasının kucağına bıraktı. Muarızlar (muhalifler), tasfiye edildi.

Benzer bir siyasal anlayışla; AK parti iktidarı ile birlikte Tayyip Bey, belki de tarifte zorlanacağı kavramlarla yüzyüze geldi: “Konjonktürel kutsallar”, “pragmatizim”, “oportinist ve makyavelist siyaset”, …

Süreç içinde, bu kavramların hakim olduğu ülke ortamında, önce kutsalların posası çıkarıldı, sonra da rakiplerin kucağına bırakıldı. Siyasal yolculuğun süreçteki “kolektif akıl ile örtüşüyor olması” bunun açık delilidir.

Siyaset sosyolojisi  açısından bakıldığında; keskin siyasal iddialara sahip HDP, MHP ve CHP’nin yanına görevli olarak gönderilen İYİ Parti tabanının bile kendi partilerinin yer aldığı ittifakın büyük paydaşına veya karşı rakip büyük paydaşa (büyük partilere) oy vermeye yöneleceği söylenebilir. 

Bu sebeple:

"Millet” ve “Cumhur” İttifakının paydaşlarının büyük partiler listesi ile seçime girenler, seçildikleri Parti'nin bünyesinde kalacak, kendi amblemleri ile seçime girenler ise, Meclis dışında kalacaktır.

 Özellikle 2000'li yılların başından beri, "Türkiye  siyasetine yön veren üst aklın düşünce karakterinin böyle bir sahne hazırlayacağını ve bunda başarılı olacağını söylemekteyim.

Seçim sonrasında, “CHP'nin başına” Demirtaş’ın getirilebileceğini düşünüyorum. Böylece, Tayyip Erdoğan ile devlete muhalif kesimlerin “makama ve çıkara dayalı” devletleşme surecinin bir benzeri Demirtaş üzerinden diğer muhalif kesimler iktidara taşınarak yapılacaktır.

Aslında CHP ile AKP arasındaki “siyasal yolculuk”, biraz uyanık şehirli ile kurnaz köylünün “fener ile cigara yakma” hikâyesi ile özetlenebilir. 

Vicdanî zekâsını, düşünme kapasitesini kaybedenlerin durumu; tıpkı, yavrularına bakma yetisini kaybettiği için yumurtalarını, sığırcık kuşunun yuvasına bırakıp ve yavrularına baktıran, guguk kuşunun kurnazlığına benzer.

Mini ittifakların destekleri ile 100 bin imzayı bulan Muharrem İnce’nin “ince hesaplara dayalı” adaylığı iki türlü sonuç verebilir:

  1. Seçimi ikinci tura taşıyarak her türlü sosyal riski göğüsleyip Tayyip Bey’den “sandalye hesabı” ile ait olduğu gruba hizmet karşılığı CHP Genel Başkanlığı’nı talep edebilir.

      2. Seçimin ikinci tura kalması ardından hem üzerindeki sosyolojik silahların baskısından kurtulmak hem de Cumhur ittifakından yana olup Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı ile siyasetinin karşılığını alabilir. 

Türk Milliyetçileri’nin “100bin imzayı bulamadı” endişesine dayalı desteğimizle birlikte bizzat görüşerek sevabına ve günahına ortak olduğum Sinan Oğan Bey’in adaylığı üzerine de şunlar söylenebilir. Bizzat kendisi ile paylaştım, en büyük endişem: 

  1. Ayrılıkçı siyasal yapıların “siyasal kilit” olma rolünü ellerinden almak için yola çıkılarak başlatılan bir hizmetin, ayrılıkçılar merkezde buluşurken marjinal Türk Milliyetçiliği üzerinden Türkler’in kendi devleti ve milleti karşısında ayrılıkçı duruma düşmek gibi büyük bir risk asla göz ardı edilemez.
  2. Bu sebeple, “Asiller, asiler gibi davranmaz!". Resmi ya da sivil marjinal ideolojik anlayışların girdabına kapılmadan Türklüğün çokluk içinde birlik misyonu çerçevesinde, toplumun bütün katmanlarını kucaklayan bir söylem kullanılması gerektiğini düşünüyorum.
  3. Yarına dair belirlenmiş bir vizyonun mutfağında olmadan ve yarınından emin olmadığımız herhangi bir düşünce yapısı veya bir fikri ya da siyasi oluşuma asla destek olmayacağımızın bilinmesini isteriz.

Seçim sonrası İYİ Parti’nin, AK Parti’ye; MHP’nin, CHP’ye doğru “ertelenmiş yönelmesi” bir tarafta dursun, Yavuz Bey’in önce İçişleri Bakanlığı, ardından BBP’nin başına geçirilerek Muhsin Başkan’ın siyasal alacağını toplumdan talep etmesi gibi siyasal esintiler devam edecektir diye düşünüyorum.

Bütün bunları öngörmek ve yaşanmış ya da yaşanacakların, "ülkenin aleyhine ya da lehine”, ne kadar zarar ya da fayda getireceği üzerine, ayrıca köklü çalışmalar yapılarak faydalı olunacaktır.

Tarih; Cumhuriyet’in 100’üncü yılında, 2023 seçimleri sonrası 3’ü “utanç tablosu”, 7 önemli konuyu unutmayacaktır:

Tayyip Erdoğan'ın ihtirasına yenilip “Tayyip” olmaktan çıkarak önce “Demirelleşip” sonra “İnönüleşmesi”ni unutmayacaktır.

İster “Millet ittifakı”, ister “Cumhur ittifakı” içerisinde Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı hayal edip milletvekili adayı olmayan ya da salt milletvekili olmak için ideallerini satan ancak hem Cumhurbaşkanı yardımcısı hem de milletvekili olamayan siyasal köleleri unutmayacaktır.

15 Temmuz sonrası Fetö operasyonu kapsamında gözaltına alınacakken, elinden tutulup önce Binali Yıldırım'a sonra Külliye’ye götürülen bir vekillik ile ödüllendirilip kenara atılan, Muhsin Başkan’ın siyasal mirasından testisini dolduran zavallının 15 Temmuz’un artıklarıyla Erzurum'da “şafak operasyonu”na girişmesini asla unutmayacaktır.

Bütün bu çıkar için siyasal kölelere rağmen tarih ve toplum vicdanı 3 önemli hizmeti de unutmayacaktır: 

“Millet ittifakı” içinde kalarak ülkeyi bir çatışma ortamından uzak tutan İYİ Parti’nin millete ve devlete yaptığı büyük iyiliği unutmayacaktır.

Devlet Bahçeli'nin, şahsını siyasal öcü haline getirme riski ve MHP'nin de kurumsal kimliğini büyük riske atarak iktidarı, terörün siyasal temsilcileri ile “az akıllı, çok İslamcı” tayfasının “İslam Devleti” tiyatrosuna girişenlerin oyunlarını bozduğunu asla unutmayacaktır.

Önemli bir husus da Tayyip Erdoğan'ın siyasal hırsının demokratik düzlemdeki başarısı, CHP'yi “sosyal demokrat olmaya” zorlaması ve bunu iyi analiz eden Kılıçdaroğlu'nun CHP'yi “sosyal demokratlaştırmaya yönelik” girişimi Türkiye için çok büyük bir kazanç olacaktır.

Anadolu halkının demokratik feraseti; milletvekilli çoğunluğunu “Millet ittifakına”, Cumhurbaşkanlığı’nı da Tayyip Erdoğan'a vererek bir siyasal terbiye ortamı yaratacaktır.

Dünya; “az akıllı, çok ihtiraslı” şahsiyetler üzerinden asimetrik kaos ile büyük sıfırlanmaya doğru gitmektedir

Sonuç olarak; 

Bölgede hakim iki gücün BOP ve BAP planları çerçevesinde hareket eden siyasal yelpazede seçimi kim kazanırsa kazansın, kısa vadede sonuç değişmeyecektir.

Toplum, “kutuplaşan ikili siyasal yapıya” konsolide olmuştur. Anadolu irfanı, “vicdani bir zekâ” ile yeni bir çıkış ortaya koyamazsa, önümüzdeki 10-15 yıl çok sıkıntılı geçecektir, diye düşünüyorum. 

Bu seçimin galibi, kaybedenin üzerine çullanmaya gidecektir ki, bu adaletin ve demokrasinin daha çok yara almasına sebep olacaktır. 

İki kutuplu siyasal yapılanmanın dünya ölçeğinde iki büyük kutupla küresel “Anglo-sakson aklı”, diğeri “Evangelist siyonist akıl” ile işbirliği içinde olması, bu iki aklın Batı Asya (Ortadoğu)’da Türkiye merkezli “Büyük İsrail” ile “Doğu Roma”yı kurma planlarını yapıyor olması, bulunduğumuz riskin büyüklüğünü ortaya koymaktadır.

Ancak Anadolu irfanı, “vicdani bir zekâ” ile yeni bir çıkış ve dinamikle yeni bir konsensüs, ekip ve siyasi örgü çıkaracak ve dünya ölçeğindeki büyük reseti göğüsleyecektir. 

Bizim Horasan erenlerinden, Yesevî akıldan, Peygamber ve  Ehl-i Beyt sevgisinden kaynaklı 15. yüzyıla kadar geçerliliğini koruyan “iman” ve “vicdani akıl” ile harekete ihtiyacımız vardır.

Ruh’a, akıl’a, fütüvvet ruhuna, “ak saçlı tavır” ile bu toplum birbiriyle helalleşerek huzura erecektir inşallah.

Şimdi, Kûhistan mülkündeki padişahın hikâyesini bir kez daha hatırlama vakti …

Emrullah ÖNALAN

Millî Vicdan İlmî Düşünce Platformu Kurucusu/Sözcüsü 

Not: Yılların birikimi, 12 Mart 2022 günü yazmış olduğum bu yazıyı, “aday listeleri” kesinleştikten sonra paylaşmayı siyasal etik açısından uygun bulduğum için bugün paylaşıyorum