12 Mart, Erzurum'un kaderine nişane olan İstiklâlinin yıldönümüdür. Bu günü iyi anlayıp, vicdanların sesini duyurmaya çalışmak Erzurum'un bir vicdani sorumluluğudur. Çünkü bu vicdan bir haykırışın ve yedi düveli titreten bir sesin doğurduğu yerdir… Bu ses Aziziye Zaferi'nin en az Çanakkale Zaferi kadar ehemmiyetli olduğunu haykıran sestir. Bu ses ışık doğudan gelir nidasının, şafak sökümü olan ışınlarıdır. Bu ses yüreklere esenlik bildirisi olan MİLLİ VİCDAN sesidir.
12 Mart günleri bana iki duyguyu birden yaşatmaktadır: Hüznü ve sevinci. Hüzünlenmekteyim. Çünkü bir Erzurumlu olarak yıllar önce şehrime ve ahalisine yapılanları tazeliğiyle hatırlayınca ve yaşayınca kahroluyorum. Hemen açıklayayım beni kahreden asıl mesele yüzyıllar boyunca “milleti sadıka” deyip güvenip ama olurya ayağın tökezlemesiyle de hemen ihanete uğramaktır. Beni kahreden budur.
Sevinmekteyim. Çünkü istiklâlimi marş olarak yıllar boyunca ağzımdan düşürmeden okumaktayım. Ve bu İstiklal Marşı'mızın kabulüde çok güzel bir tarihle tevafuk olmuştur. 12 Mart hem Erzurum'un kurtuluşu hem de İstiklâl Marş'ımızın kabul günüdür. Bu iki güzel haslet beni 12 Mart tarihlerinde ziyadesiyle mutlu ve umutlu etmektedir. Yani dirilişin, şahlanışın ve haykırışın sembolüdür bendeki bu 12 mart günleri.
İstiklâl Marşı'nı mı yazsam Erzurum'un kurtuluşunu mu diye ikilemde gidip gelirken aslında bu ikisinin birbirinden hiçte farklı olmadığını görmekteyim. Ha Erzurum'un ha Maraş'ın ha Çanakkale'nin ha Anteb'in, ilh... kurtuluşu demek bu ülkenin kurtuluşu demek değil midir? Evet demektir. İşte bu yüzden de parçanın kurtuluşu demek bütünün kurtuluşu demektir düşüncesiyle her ikisini de bir anda yazmak istedim.
12 Mart, Erzurum'un kaderine nişane olan İstiklâlinin yıldönümüdür. Bu günü iyi anlayıp, vicdanların sesini duyurmaya çalışmak Erzurum'un bir vicdani sorumluluğudur. Çünkü bu vicdan bir haykırışın ve yedi düveli titreten bir sesin doğurduğu yerdir. Bu ses Aziziye Zaferi'nin en az Çanakkale Zaferi kadar ehemmiyetli olduğunu haykıran sestir. Bu ses ışık doğudan gelir nidasının şafak sökümü olan ışınlarıdır. Bu ses yüreklere esenlik bildirisi olan MİLLİ VİCDAN sesidir.
Bu ses, yüreklerin zor zamanda neleri yapabileceğinin bir göstergesidir. Bu ses değil midir ki Erzurum'u kurtarmak için Rüşti Paşa'yı İstanbul Kapı'dan, deli Halit Paşa'yı Harput Kapı'dan içeri çağıran ses. Yaşanılan onca acıya rağmen “ya istiklal ya ölüm” nidasıyla meydan yerine çağıran ses bu değilde nedir? Ermeni çetelerinin köyleri basıp, yakıp yıkmasına karşılık bir cuma günü Alvarlı Efeye; “ey ahali bu durumda sizlere cuma farz değildir” deyip milis kuvveti oluşturarak savunma hattı kurdurtan bu vicdani ses değil de nedir? Şehri istila eden ermeni çetelerine gıkını çıkaramayıp hatta şehri terkedenlere karşılık serdengeçenlerin yapmış olduğu müdafaa, gönüllerini dağlayan vatan sevdasından çınlayan vicdani ses değilde nedir? Şehre girdiği zaman binlerce şehit cenazesiyle karşılaşan Kâzım Karabekir Paşa'nın yüreğinde dağlanan ses bu ses değil midir? Ve daha nice nicesi bu sesin ta kendisidir...
Bu kurtuluş günü sadece Erzurumluyu değil aklı selim ve kalbi selim bütün vicdan sahiplerini ilgilendiren meseledir. Çünkü akla gelebilecek insanlık dışı her türlü işkence, zulüm ve katliamı gerçekleştirenlerin ve bu şekilde dünya görüşüne sahip bütün işgalcilerin tarih sahnesinde kendilerine layık gördükleri neticeyle hemhal oldukları gündür. Bu günü anlamak yıllardır bizlere dayatılan ermeni meselesinin neticelenmesine sebep olacak gündür. Çünkü bu 12 Mart günü, kirli ideal ve hayallerle yola çıkanların, çirkin emellerini kursaklarına gömüp terki diyar ettikleri gündür. Bu şekilde bir neticenin muhatabı “Türk” asla değildir. Bu hakikat vicdanlarda yerini almıştır.
Destansı ve bir o kadar da hazin başarının öyküsü olan bu 12 Mart günleri şehrimizde kutlanmaktadır. “Nasılı” tartışılabilir ama asıl olan o başarı ruhunu aşılayabilmektir. Çünkü başarıyı getiren askeri techizatla birlikte, vicdanlarda saklanan ve beslenen milli-manevi ruh ve şuurdur. İşte bu ruh ve şuur Erzurum'da Nene Hatun, Antap'te Şahin Bey, Maraş'ta Sütçü İmam, Rize'de İpsiz Recep, İnebolu'da Şerife Bacı, Kastamonu'da Halime Çavuş, Adana'da Tayyar Rahmiye, İzmir'de Hasan Basri, ilh... gibi bir çok halk kahramanı, vicdanında istiklâl ve istikbâl için yaşamaktadır. Biter mi bu millette bu haslet? Dün gibi tazeliğini korurken ÖMER HALİS DEMİR örneği asla...
Bu millet istikbâl ve istiklâline bu derece düşkünken, bizlere meydan okuyacak olanları tarih sayfalarımızda gezinmeye, şeref levhalarımız altında soluklanmaya, askeri zafer ve başarılarımızla da muhabbet etmeye çağırıyorum. Üç kıtaya hakimken türlü desise ve şeytani hilelerle tarumar edilen Devleti Aliyye küllerinden genç ve dinamik bir “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” oluşturan bu millet daima var olacaktır. Çünkü dediğimiz gibi bizlerde istiklâl fıtrattır ve bu fıtrat yine o derece sağlamdır.
Milli Mücadele bütününde bir bölüm olan Erzurum'un Kurtuluşu, bütün ülke genelinde mücadelesi verilen bir azmin ve zaferin şeref madalyonlarından birisidir. Misakı milli sınırları içerisinde bu bölümleri bütünleştirince milli mücadele karşımıza çıkmaktadır. Ki bu milli mücadelede de Erzurum Kongresi ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü yok edilmek istenen bu milletin istiklâl yürüyüşüne start verildiği yer olarak düşünülürse milli vicdanların gür sedası olma şerefine de malik olacaktır. Kurtuluşun; istiklâl, istikbâl, hakikat, din diyanet, vatan, bayrak ve millet aşkıyla dopdolu olan bu serhat şehrinde şekillenmeye başlaması aslında bu şehrin vicdanlarında en güzel hasletlerden birisidir. Eminim ki istiklâl ve istikbâl yürüyüşünde en ön saflarda yer alması bu şehrin vicdanında bir hizmet aşkıdır. İşte bu yüzdendir milli-manevi ruh ve şuurla yoğrulu seslerin bu bozkır yurdundan çıkması.
Milletimiz bu özellik ve güzelliklere dopdoludur. Çünkü dedik ya bu fıtrat meselesidir. İşte bu fıtratın kazandırmış olduğu Milli Mücadele'nin nişanesi olan Milli Marş bizlerin aslında İSTİKLÂL YEMİNİ'dir. Çünkü bu yeminde ele alınan başlı başına “istiklal-istikbal-hakk-vatan-din-iman” kavramlarıdır.
Aziz milletimizin İstiklâl Marşı'nda veya yemininde bu derece duruşlu kavramlar yer alırken “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış?Şaşarım!” satırı hatırımdan çıkmaz olur.
“ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım” derken istiklalim,
“Hakkıdır Hakk'a tapan milletim istiklâl!” derken istikbalim,
“Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var” derken imanım,
“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı” derken vatanım,
“Bu ezanlar ”“ki şehadetleri dinin temli” derken dinim,
ve tüm marşı ele aldığım zamanda batıl karşısında Hakk'ı dava edindiğim anlaşılmaktadır. İşte bu yüzden Milli Marşımız tarihi, ebedi ve edebidir. Çünkü bu marşın bedeli canla, başla ve kanla ödenmiştir.
Netice itibariyle söylemek ve anlatmak istediğim; vicdanlarda milli ve manevi ruh yaşatıldığı müddetçe aziz milletimizin sinesinde bu İstkbâl ve İstiklâl Yürüyüşü asla sekteye uğratılmayacaktır. Erzurum'da bu yürüyüşün en önünde yer almaya devam edecektir. Bizler sağlam oldukça mazlumlarda ümit, zalimlerde korku eksik olmayacaktır. Bu his ve düşüncelerle hem vatanımda vatanım olan Erzurum'un kurtuluşu hem de hürrüyet yeminimiz olan İstiklâl Marşımızın kabulunü en kalbi duygularımla kutluyorum. Bu yürüyüşte “şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda” mısrasında da üstadın dediği gibi cennet vatanımızın her bir köşesi şehitlerle dopdolu olduğu şuurunda olup bütün bu şühedayı hayırla yâd ediyor dualarla anıyorum. Ve yazımı İstiklâl Marşı kabul edilene kadar edebiyatçı dadaş Müştak Sıtkı DURSUNOĞLU beyin Erzurum'da mili marş olarak okutulan şiiriyle sonlandırıyorum;
ERZURUM MİLLİ MARŞI
Tarihler ağlar VATAN yanarken,
Eller öz vatanında nara atarken,
Ufukta ümidin nuru batarken,
İlk sesi HAYKIRAN yüce Erzurum
Vatanı kurtaran yüce Erzurum...
Ufak bir depreniş, bir atlayışla
Ümitler aşlayan bir şahlanışla,
Altıbin senelik bir arayışla,
Canavar ağzını yırtan Erzurum
Ümitsizlikleri KIRAN Erzurum...
Vatana umutsun bayrağa rehber,
Tarihin bağrında sesininilder,
Milli Vicdan doğar, senden alır fer,
İlk sesi haykıran yüce Erzurum
Vatanı kurtaran yüce Erzurum...