Piyasalar

23 Nisan Çocuk Bayramı Kutlu, Ramazan Ayı Umut Olsun!

  • 883
Punto:
23 Nisan 1920, Türk milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk halkının egemenliğini ilân ettiği tarihtir. Atatürk, 23 Nisan 1924'te “23 Nisan” gününün “bayram” olarak kutlanmasına karar vermiş, bu tarihten 5 yıl sonra, 23 Nisan 1929’da, bayramı çocuklara armağan etmiştir. “23 Nisan” ilk defa 1929 yılında “Çocuk Bayramı” olarak da kutlanmaya başlanmıştır. 1979'da, yine ilk olarak 6 ülkenin katılmasıyla “uluslararası” boyuta taşınan millî bayram, Türk çocuklarının misafiri olarak 40’tan fazla ülkeden gelen çocuklarla birlikte kutlanmaktadır. Dünya’da, çocuklarına bayram hediye eden ve bu bayramı bütün dünya ile paylaşan ilk ve tek ülke Türkiye’dir. Çünkü gelecek; çocuklardır. Büyük Atatürkümüz de bunun farkında olarak Türk çocuğuna millî egemenliği, Cumhuriyeti de gençliğe teslim etmiştir. Cumhuriyet her nesille yeniden doğmaktadır ve kıyamete kadar devam edecektir. Ulus, ortak zaman ve mekân şuurunu taşıyan topluluğa denilmektedir. İşte Atatürk, bu şuuru taşıyan milletimizi devlete egemen kılmış ve bu egemenliği de çocuklara armağan etmiştir. Türk milletine, “devlet” ve “milletin” kendisine ait olduğunu “çocukluğunda” öğretmiştir. Türk milleti de Cumhuriyetine sahip çıkmıştır ve çıkmaktadır. Bu yıl, yüce dinimizin en önemli ibadetlerinden biri olan oruç ibadetine ve ramazan ayına 24 Nisan’da başlayacağız. Rabbim bu iki güzel günü, bu yıl bize, aynı ayın peşpeşe olan günlerinde nasip etti. Rabbimiz, Bakara suresinin 183. Ayetinde: “Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizlere de farz kılındı. Umulur ki, sakınırsınız” buyurarak oruç ibadetini emretmiştir. İslâm dini, bir “reform” hareketidir; inanç, ibadet ve ahlakta evrensel reformlar yaparak insanlığa “kurtuluş rehberi” olmuştur. Ancak zamanla İslâm’ın müminleri, bu mesajı amacına uygun olarak anlayamamışlar ve gerek “inanç” gerek “ibadet” gerekse “ahlakî” açıdan çöküntü yaşamışlardır. Evrensel olan “Din”; devlete, saraya, tekkeye, türbeye mahkûm edilmiştir. Halbuki, İslâm mesajının evrensellik niteliği, “zaman” ve “mekân” üstüdür; bütün evrenin kuşatacak kadar aşkındır. Hz. Peygamberimizin (SAV), hadisleri ve uygulamaları da bizim tarihteki çöküşümüzden nasibini almış ve sünnet, sadece “şeklî unsurlara” indirgenmiştir. Ramazan ayında sadece su ve hurmayla iftar yapan, elinde ve evinde olanı paylaşan yüce Peygamberin ümmeti, “empati” ve “paylaşma” ibadeti olan orucun ahlakî niteliğini unutarak “aç kalma” zannetmiştir. Bu yazığımız algı yalnızca oruçla da sınırlı olmayıp diğer tüm ibadet ve ahlakî uygulamalar için de geçerlidir. Çünkü bir toplumun veya bir ulusun, “bilişsel gelişimi” ile birlikte “ahlakî gelişimi” de buna göredir. Bilişsel gelişimi yetersiz olan toplumlar dinin hiçbir boyutunu tam olarak anlayamazlar ve yaşadıkları birçok yanlışı “din” zannederler. İslâm aleminin son üçyüz yıldır yaşadığı durum böyledir. İşte bunun farkında olan Mustafa Kemal, “Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir” diyerek yani Ulus’a, “ilmin rehberliğini” göstererek eskiden çöküntü halinde aldığımız mirası, yaptığı reformlarla diriltmeye çalışmıştır. Dini; devletin, şeyhlerin, cemaatlerin yanlış tahakkümünden kurtarmaya çabalamıştır.. Burada ne kadar başarılı olduğu tartışılabilir olsa da verdiği emeği bir ilahiyat mezunu olarak takdire şayan bulmaktayım. Biz, “Millî Vicdan” mensupları, yeni için eskiyi kötülemeyi, eski için yeniyi hor ve hakir görmeyi, vicdanen kabul edemeyiz. Hz. Peygamberimizi istismar edip dünyalık menfaatler için uğraşanlardan dolayı İslâm peygamberine, efendimize nasıl eleştiri yapılmaz ise, doğru veya hatalı olan uygulamalardan dolayı Türk devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e de eleştiri yapılabilir olsa da haksız ve ard niyetli eleştirileri kabul etmiyoruz. İslâm felsefe tarihindeki “İhvan-ı Safa”nın ilkesi, bu duruşumuzda, millet olarak bize yol göstermelidir; Hakikate ulaşmak için sarf edilen her çaba teşekküre layıktır. Bu vesileyle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızın 100. yılının ve mübarek Ramazan ayının devletimiz, milletimiz ve tüm insanlık için hayır, huzur ve barışa vesile olmasını Allah’tan niyaz ediyoruz.